Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gazoz kapağına köprü yaptım!

Gazoz kapağına köprü yaptım!
 

İnternet Ortamı...


Biz Türk’ler millet olarak biraz vurdumduymaz insanlarız! Yumurta kapıya dayanmadan aklımız başımıza gelmiyor. Köprü yapılması ihtiyaç ve zorunlu hale gelmiş yerler de bile, geçit vermeyen çay, dere veya sel suları, bir iki can almadan üzerine köprü yapmayı akıl edemiyoruz. 

Bazı yerlerde ise halkın her şeyi devletten beklemesine aklım ermiyor. Zaman zaman, haberlerde, köylerde okula giden çocukların kıytırık köprülerden geçerken veya taştan taşa atlarken dereye düştüğünü veya sel sularına kapılıp boğulduğunu hepimiz duymuşuzdur… 

Çok iyi bilirim bizim oralarda meşe ağaçlarından yapılan ve üzerinden odun yüklü, traktör ve kamyonların geçtiği ağaç köprüler vardır. Ve bunlar, hiçbir mühendislik bilgisi olmayan, köyün tecrübeli insanları tarafından imece usulü ile yapılmış köprülerdir. 

Televizyon ekranlarında küçük çocukların okula gitmek için derenin en geniş yerinden düşe kalka sırılsıklam su içinde karşı yakaya geçip, okula gittiğine şahit oldum. Hemen aklıma benim köylülerim geldi. Söz konusu köprü, yol, su olduğu zaman nerde bu devlet diye bağrışmadan önce, kendi imkânları ile köy muhtarının öncülüğünde bu işe soyunurlar. 

En azından devlet gücü gelene kadar insanlarımız, kendi mağduriyetlerini giderecek kadar sorumluluk sahibidirler. Böyle de olmalıyız! Birkaç kez bizzat su ve yol çalışmalarında, yangın söndürmede, köyün menfaatleri olan işlerde imece veya gönüllü olarak çalışmışlığım olmuştur. 

Bu öyle bir iş ki, inanın yevmiye alsam bu kadar keyif almaz ve bu kadar istekli çalışmazdım. Şimdi televizyonda haberlerde izliyorum, bir köylü mikrofona bağırıyor “NERDE BU DEVLET”? 

İyi de güzel kardeşim siz nerdesiniz? 

Çocukların bu dereden geçtiklerini bildiği halde dört tane meşe ağacından bir köprü yapamayan bu köylü arkadaşıma sesleniyorum bu tembellik ve bu vurdumduymazlık niye? Ya çocuklarını sırtına alıp karşıya geçireceksin veya bütün köylü bir araya gelip bir çözüm bulacaksınız. Devletin keyfi gelene kadar (!) hiç olmazsa siz kendi canlarınızı korumak için bir önlem almaya çalışsanız ya? 

Bizler toplum olarak biraz ehlikeyif insanlarız galiba? Yazın tamiri yapılacak köprüleri tamir etmez, köprü yapılması gereken yerlere, başımıza bir olay gelmeden köprü yapmayız! 

Sonra tatsız bir olay vuku bulduğunda, haberlerde, başkalarına pekâlâ gönderme yapar lanet okuruz. Ağlamayan çocuğa meme verildiği nerde görülmüştür? Tabi ki bu işler devletin görevidir ama ya bizlerin görevleri nelerdir? 

İHALE: 

Her yıl can alan bir derenin üzerine yapılacak köprünün, inşaat yeri köylü ve mühendisler tarafından tespit edildiğinde, köprü işi ihaleye çıkmıştı. Hani pek şansımız yok ya, yine de firma olarak şansımızı bir deneyelim dedik ve teklifimizi gönderdik.
Bir süre sonra teklifin bizde kaldığı tarafımıza bildirildi.
Ekip olarak çok sevindik tabi... Apar topar bölgeye gittik. “İş iki ay içinde bitecek” dedi kasabanın kaymakamı!
İki ay çoluk çocuktan ayrı kalmak zor olsa da, bu ekonomik krizde bir iş bulmuşsun öpte başına koy kardeş, Allahtan belanı mı istiyorsun?
Bir kaç gün sonra kaymakam haber göndermiş "söyleyin Talip ustaya hazır okullar tatildeyken çoluk çocuğu da köydeki boşalan öğretmen lojmanlarına getirsin" Bu ne incelik yahu… sevincimden iki ileri üç geri takla attım tabi!
Daha bir istek ve azimle çalışıyoruz. Haftada bir gün tatil yapıyor çoluk çocuk çevredeki köylüleri gerek evinde gerek bahçesinde ziyaret edip onlarla birlikte meyve ağaçları arasında dolaşıyoruz. Gün geliyor kucak dolusu meyve toplayıp lojmanlara dönüyoruz. Gün geliyor dereden alabalık bıyıklı vs balık tutuyoruz.
Keyfimiz gıcır tabi.
Arada bir ekipten çocukluk arkadaşım, kalfam, keçi inatlı Sebo arkadaşımın inadı olmasa iyi olacak ama ne yapalım idare edeceğiz gayri. Köprü duvarına zor bela yerleştirdiğim kocaman taşı “ bu olmamış” deyip sökmesi beni çıldırtıyor ama ne yapabilirim ki? Bu zaman da hem çalışıp hem para istemeyen kaç kişi var? 

Hanım, teleferik ile arada tepsiyle börek, testiyle ayran gönderiyor sağ olsun! Yüzümüz gözümüz toz toprak ve harç oluyordu. Bir yandan ip çekilmiş, şarkül indirilmiş tam terazisinde ördüğümüz köprü inşaatının karşısına geçip; Sebo’yla iş konusunda mütalaa yaparken, müthiş bir keyif alıyorduk. 

Nihayet beklenen gün geldi, bölgenin Valisi, kaymakamı ve Ulaştırma bakanı açılış konuşmalarını yapıp kurdeleyi kestiler; alkışlardan sonra Bakan önce Vali’ye ve Kaymakam’a, sonra Sebo ile bana günün önem ve emniyetini bildiren bir plaket verdi. Doğrusu yaptığı konuşma ile bizi de onurlandırmıştı. Uzun zamandır ustalığımızı öven böyle biri olmamıştı. 

Bu köprünün yapılması ile insanlar dere’de boğulmayacak ve can’lar yanmayacaktı. Ağıt’lar yakılmayacak, türküler destanlar yazılmayacaktı. 

Sonra Kaymakam bir işaret ile ustaların parasını ödeyin dedi. Bize bir çuval para getirdiler (!) elimi çuvalın içine atınca; Fruko, Coco Cola, Elvan, Uludağ, Çamlıca, Pepsi vs. Bir çuval gazoz kapağı! Tabi kısa bir şok geçirdim ve sonra uyandım işi; 

Dağın tepesine teleferikle gelirse Kaymakam, Vali ve Bakan!
Tabi ki köprünün parası da ödenir gazoz kapağından!
 

Kalk hanım çayı demle...
Böylede kazık rüyamı olur be?
Biz işten, köylü köprüden geçti; velev ki canımıza bir şey olmasın! 

Hayatta üç şeyden nefret ederim. Okuduğunu anlamayandan, öküzün altında buzağı arayandan, gideceğim deyip gitmeyenden, haksızken haklı çıkmak için saçmalayandan! 

M.Talip Girgin 


 

 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..