Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Şubat '10

 
Kategori
Felsefe
 

Gerçeğini bulmuş insanın konuşma dili nedir?

Gerçeğini bulmuş insanın konuşma dili nedir?
 

Bu dünyada çok büyük bilgilere sahip olan ruh, bedeni sıkıştırılmış olarak yaşar. Bu dünyada yüksek bir titreşime sahip olan ruh, enerjisi düşük bedene sıkıştırılmış olarak yaşar.

Böyle bir durumda insan düşünün ne kadar zor bir durumda sanki aynaya sıkıştırılmış gibi, bir camın içine kapatılmış gibi, ama böyle bir durumda bile öylesine kuvvetli ki insanoğlu hem bilgileri alıp hem evrimini yükseltebilir. Kimisi de o camın içinde hem sıkışıklığı hissedip hem evrimleşmek ona zor geldiği için, ben bu camın içerisinde çok rahat yaşıyormuşum hissini seçiyorum ve burada öyle yaşıyorum deyip korkup kaçar ve egosuna yenilir.

Çift camdan oluşan arasındaki boşlukta çok ince bir alana çok kuvvetli bir şeye sizi hapsettiklerini düşünün. Şimdi egosu yüksek olanlar der ki ben burada oyalanayım yani ben burada bu sıkışıklığı hissetmek istemiyorum. Beni uyuştursunlar. Kendimi bahçelerde gibi hissedeyim ama bu sıkışıklığın içinde kalabilirim. Çıkmak için bir çaba sarfetmiyorsun o zaman da kendi gerçeğini reddediyorsun.

Camın içindeki o sıkıştırılmış olan şey bedenimiz oluyor. O yüzden sıkıntılar bize geldikçe zorlanıyoruz. Sıkıntılar neden geliyor? Bir kapı açmamız için. Sıkıntı geliyor bir kapı aç. Çünki sen sıkıştığını hissediyorsun ve çıkman gerekiyor. Bir bölümün daha çıkıyor. Sıkışıyorsun başın çıkıyor, sıkışıyorsun elin çıkıyor, sıkışıyorsun bir ayağın çıkıyor. Derken camı patlatıyorsun ve tümüyle özgür kalıyorsun. O patlamış olduğun andan itibaren işte orada bir mücadele varsa zaten Allah yardım ediyor. İşte insanın gerçeği bu. Camın içinde sıkıştırılmış olarak dünyaya geliyorsunuz ama önemli olan dünyada yaşarken o camı patlatıp çıkabilmeniz ve egonuzu yenebilmeniz. Bu çıkışları yaşarken insanlar ilkönce bir sıkılıyorlar. Buna tasavvufta kabz hali diyorlar. Sıkılıyorsunuz ve daralıyorsunuz, bir çıkış yolu arıyorsunuz. Daraldığınız zaman bu çıkışlar sırasında da ruh kendi bilgilerinden bir tanesini serbest kaldığında kişiye veriyor. Kişi aslında aynanın yada o camın içinde olduğu halde çok yükseklere gittiğini zannediyor.

Bu olayı bir başka örnekle de açıklamak istiyorum daha kolay anlaşılabilmesi için. Elinize bir naylon torba alın bir kağıdı sıkıştırıp içine koyun. Yada daha güzeli Cem Boynerin o harika buluşu olan T-box lardan bir tane alın ve o top şeklindeki vakumla havası alınmış bir T-shirt veya bir başka giysiyi o torbanın içine koyun. Torbanın ağzını da iyice sıkıştırarak bükün. Buradan çıkması gerekiyor vakumlanıp havası alındığı için top daha da sıkışacaktır. İnsanı da bu sıkıştırılmış top gibi düşünün ve bir naylon torbanın içinde. Buradan çıkmak için ne yapar naylon torbanın bir yerini toplu iğne başı kadar patlatıyor. Bu delikten nefes alıyor ve vakumdan biraz kurtuluyor. Ama bu çok az. Bu bölümü rahatlıyor ve nefes alıyor. Nefes almak demek onun için gerekli bilgilerin gelmesi demek. Buradan bilgi almaya başlıyor. Ama bilgi aldıkça daha da sıkışık olduğunu hissediyor. Tabi torbanın bükülmüş olan boğaz kısmını bilmiyor. Alt taraftan bir delik bir yırtık daha açıyor. Bu durum şuna benziyor evinizin odasında hapis kalan sineğin çıkmak için pencere camından sürekli dışarıya çıkmaya çalışması gibi halbuki arkasına baksa kapının açık olduğunu görecek ve oradan çıkıp gidecek. Aynı sinek gibi kişi de torbanın bükülmüş çıkış kısmını bir türlü farkedemiyor. Sürekli olarak naylon torbanın diğer taraflarını zorlayıp duruyor.

Zaten olay da bu. Sürekli zorluyor bir tarafları. Ondan sonra ya benim asıl bağım nerede deyip farkettiğinde torbanın bükülmüş olan boğaz kısmını açıyorsun. Aslında asıl kapıyı açıyorsun. Kulağınıza gelen müzik sesleri, işte görüntüler, bir yerlere gidip gelmeleriniz yani astral seyahat dediğiniz şeyler, içsel gözünüzün açılması bunlar hep bu yırtıklardan alınan bilgiler. Bazen beyaz bir ışık gördüm o ışığın içinde dolaştım dersiniz alında o yırtıktaki parçadan ruhunuz oradaki olan bölümünü görüyor. İnsan egosu ile barış yaptığı anda naylon torbadaki büküm gevşiyor ve düğüm açılıyor. Şimdi bu torbanın içindeki topun bir enerjiyle yukarı çıkması gerekiyor. Kişi kendi egosu ile barış yaptığında kendi gerçeğini farkediyor ve hiçliğe çıkıyor. Bakıyor ki etrafı bembeyaz ışık ile kaplı. Bu torba gibi etrafında kılıf var yılanın deri değiştirmesi gibi. Etrafımda bu ne diyor. Sineğin cam açık ve dışarı çıkamaması gibi bir olay oluşuyor. Bir duruyor ve enerjisi yükselmeye başlıyor. Egosuyla da barış yaptığı için yukarı doğru çıkıyor ve daha fazla sesler duyuyor çünkü alanı açıldı. Ne zaman ki tam açılma oluyor bir şey insan fırlamayı bekliyor. Peki insanı fırlatacak olan şey nedir? Sevgi tabi ki bunun da ateşlenme tekniğini başka bir yazımda yazarım. Artık bundan sonra kılıf ta kayboluyor kişinin o eski kalıbına dönmesi de mümkün değil. O kılıf denen şey zaten bizim mücadele edip onu farketmemiz içindi.

Torbanın düğümünü egonuzla barış yaparak çözdüğünüzde müthiş rahatladım diyorsunuz ve bir boyut atlıyorsunuz daha sonra torbayı da attığınız zaman tasavvuftaki hiçliğe geliyorsunuz. Hiç birşey yok. Hiç birşeyin olmadığını farkediyorsunuz. Hiç birşey yoksa bu torba nedir ki ve torbadan tamamen kurtuluyorsunuz.

Ruhun titreşimi çok yüksektir ve bedene hapsediliyor. İnsan aslında dar bir alana hapsediliyor. Bu dar alanda deneyimlerini tamamlayarak tekrar özgürlüğe çıkması isteniyor. Yani ait olduğu yere, gerçeğe.. O yüzden insanlar için özgürlük çok önemli. Bu dünyadaki birçok yaşanan olaylar aslında ruhun bu içsel gerçeginin bir yansımasıdır. İşte Cesur Yürekteki filmin kahramanı özgürlük diye ondan bağırıyor. Ölüm anında bile özgürlüğü haykırmaktan vazgeçmiyor. Özgürlük neden önemli biliyor musunuz? Bütün bir bilgiyi kapsayan Allah diyor ki; “bütün canlıların, hayvanların, bitkilerin, canlıların ve cansızların, güneşin herşeyin özellikleri ruhta var.” “Bir insanı kurtarmak bütün bir dünyayı kurtarmaktır.” Demesi ruhun büyüklüğünü anlatıyor. Enerji boyutunu anlatıyor.

Sizi boyunuzdan küçük bir sandığın içine kapattıklarını düşünün. İnsan daralıyor, boğuluyor, yaşamında sıkılıyor. Egosu yüksek bazı gelen ruhlar bunu reddediyorlar. O sandığın içinde diyorlar ki beni buraya kapatırsınız ama bir şartla. Ben o sandığın içinde olduğumu unutacağım ve sanki işte böyle çok rahatmışım özgürmüşüm gibi benim kafamda bana bir rüya göster. Ben ancak o şekilde sandığın içine girerim diyorlar. Böyle bir seçim yapıyorlar. Allah ta onu kabul ediyor. Çünkü Allah sen ne istersen onu yapıyor. Yoksa sınav olmaz zaten değil mi? Senin istediklerine göre Allah karar veriyor ve o ruhlar kolayı seçiyorlar. Ama özgür ruhlar da diyorlar ki biz buradan kurtulmayı deneyimleyerek yaşayalım. Biz burada yaşamak istemiyoruz. Neden rüya görelim ki bu sandığın içinde diyorlar. Rahatlıyacağız ve özgür olacağız tıpkı gerçeğimizdeki gibi. Şimdi bu dünyada insanlar yani buradan kurtulmaya çalışan insanlarla bunu reddeden insanlar-ruhlar bir arada yaşıyorlar. O yüzden problemlerimiz çok fazla.

Gerçekteki konuşma dili

İnsan o kılıfı yırttıktan sonra o insanın gerçekteki konuşma dillerini duymaya başlıyor. Gerçeği farkeden ruhların bir enerji halinde birbirleriyle konuşması o insanlara müzik olarak geliyor. İnsanlar ruhların birbirleriyle konuşmasından algıladıklarını müzik yapıyorlar. Cennetin bir konuşma şekli müzik, egonun da bir konuşma şekli aynı zamanda.

Dünyada beste yapan insanlar o sesleri içsel olarak çok duyuyorlar ve yapıyorlar. Besteciler cennetin seslerini çok iyi duyan insanlardır. Özel ve seçilmiş kişiler değillerdir, o bölümleri açıktır ve o sesleri duyup bize beste yapıyorlar.

Müziğin şifa vermesi

Geçmis yıllardan bir sabah televizyonda Metin Uca’nın Büyüklere Masallar programına çıkan Amerika’da yaşayan bir konuk vardı. Bizlere müziğin şifa özelliğinden bahsetti hatta Amerika’daki bazı kliselerde ilahi yerine Türk Sanat Müziğinin çalındığını, kendisinin de müzik işeriyle uğraştığını ve bir kitap çıkardığını söyledi. Rast Makamının kişilerde mide ağrılarına iyi geldiğinde de bahsetti ama programın formatı içinde biraz tiye bile alındı konu. Aslında Amerika’dan gelen Türk arkadaşımız konusunda haklıydı. Ama tam açıklayamadığı yada programdaki süresi kısa olduğu için üzerinde yeterince durulamadı. Şimdi bir insan bu dünyadayken egosu yüksek olduğu zaman negatif enerji onun midesini ağrıtıyor. Ama kendi o güzel zamanlarındaki ruhsal ilahi olayı hissettiği anda, sadece onun sesini duyduğu anda bile ağrı kesiliyor. Bu şuna benziyor. Bir insan çok mutsuz ve depresyonda ama çok uzaklarda yedi yıldır görmediği çocuğunun sesini duyuyor. O gün kendine geliyor. Bunun gibi bir şey.

Müzikteki yedi nota boşu boşuna değil. Yedi büyük negatifliğe karşı cennetin ilahi sesi. Hani yaraya merhem olmak gibi. Öfkeye karşı müzik dinlettiriyorsun, acıya karşı müzik dinlettiriyorsun her olayda bir müzik var. O müzik ne? Yani bak sen bu negatifliklerini yen, buradaki çok güzel yeri gör. Çocuğun sana konuşuyor gibi, sevgilin sana konuşuyor gibi, sevgiliden bir mektup almak gibidir. Müzik ruhsal boyut aleminde sevgiliden mektup almak gibi bir şeydir.

Bazen bir klasik müzik dinlersiniz o dünyaca ünlü usta bestecilerden. İçinde hiç söz olmadığı halde bizi alıp götürür buralardan. Bazen beynimizin boşaldığını ve rahatladığını hissederiz. Bazılarımız gözlerini odada yanan hafif mum ışıklarının aydınlattığı alana dalarak dinlerler, bazılarımız da gözlerimi kapatarak o davulun ritmini, kemanının çoşkusunu içimizde hissederiz veya gözümüzün önünde müziğin ritmine göre gökkuşağı gibi renkler uçuşur. Ben Mikis Theodorakis’in bestelediği Litany albümünü dinlerken Vassilis Saleas’in klarnet solalarından, Nicos’un keman seslerinden çok etkilendim. Vurmalı çalgılarda ayrı bir renk oluşturuyor. Dinlemenizi tavsiye ederim. Aslında ses yani sözler olmadan daha etkilidir müzik. Ama gerçekten egosunu yenmiş birisinin bestesi ve egosuyla barış yapmış birisinin sesiyle o da etkilidir. Hatta daha da etkilidir. Neden etkili? Çünkü böyle sıkışık bir zamanda egosunu yenmiş birisi konuşuyor. O sıkışık alanın içerisinde gerçek insan olmayı başarmış, ruhunu özgürlüğe kavuşturmuş bir insanın sesi ve söz yazarlığı tabii ki patlatıyor şarkıyı.

Egosunu yenen bir insanın müziği doğru bir besteyle tüm hastalıklara bile ilaç olabilecek etkidedir. Aslında yedi nota Allah tarafından insanlara verilen çok büyük bir armağandır. Gerçekteki konuşma şeklinin alfabesidir. Doğru kelimeler nasıl yan yana gelirde çok güzel bilgi ve kompozisyonlar ortaya çıkarsa, doğru müzikle de yapılamayacak anlaşılamayacak hiçbir sır kalmaz.

Tekrar görüşünceye kadar sevgiyle kalın

Alahattin Öztekin

 
Toplam blog
: 101
: 5279
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Ege Üniv. İşletme Fakultesi'ni, daha sonra da Harward Üniversitesi'nin Master programını Türkiye'de ..