Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '09

 
Kategori
Bilim
 

Gerçek Kahramanlar Kim?

Gerçek Kahramanlar Kim?
 

Fotoğraf: www.sinemalar.biz


Kahraman sözcüğü dilimize Farsçadan geçmiş. Farsça'da özgün hali 'qahreman' dır. Aslı, iş buyuran, emreden, kahreden anlamına gelmektedir. Dilimizde sonradan; yenen, öne çıkan, alp, yiğit gibi anlamlar kazanmıştır. Sözcüğün dilimizdeki bu anlam evriminde fetih karakterli ve askerliği ön planda tutan kollektif hafızamızın da önemli bir payı olsa gerek.

Bu sözcük psikoloji alanında ise; 'imgesel özdeşleşme' ismini alan 'ideal ego' olarak tanımlanır. İdeal ile olan bu özdeşleşme, modelleri, idolleri ve imaj oluşturucuları (imagemaker) taklit etme yoluyla işlemektedir. Günümüzde insanlar daha çok popüler kahramanlarla; pop şarkıcıları, sinema-dizi yıldızları, siyaset adamları ve sporcularla özdeşleşme eğilimindedirler. Bunda eğitim ve tüketim sistemlerinin dayattığı 'yarı-ergen' kişilik oluşumlarının payı da kanımca yadsınamaz. Öte yandan çağımızın hızlı, görsel olana, aşırı tüketime ve git gide sanal olana dayalı medyatik-enformatik ortamında söz konusu 'popüler idoller' giderek 'kullan ve at' felsefesinin de kurbanı olabilmekteler. Ayrıca, daha üst düzeylerde, tarihsel bağlamda (sosyal, iktisadî ve siyasî değerleri oluşturmuş, bu anlamda) tarihin seyrine kırılmalar yaratacak ölçüde damga vurmuş kişilerle de kahramanlık bağlamında özdeşleşmeler de vardır.

Esasında kahramanlık olgusu oldukça da görelidir. Bir kimse bir grup insanın gözünde kahramanken başka bir grubun gözünde alçak hatta hain konumunda olabilir. Bu durum kişiler ve toplumlar kadar zamana ve mekâna bağlı olarak değişebilir. Ayrıca ünlü düşünür ve psikiyatrist Jacques Lacan (1901-1981) (1); "...biriyle özdeşleşmemizin temelinde yatan özellik çoğunlukla gizlidir. Bunun ille de mükemmel bir özellik olması gerekmez. Bu paradoksu ihmal etmek ciddi yanlış hesaplar yapmaya yol açabilir..." der.

Bu sıfatın çeşitleri ve katmanları da var. Bunlar, kahraman , süper kahraman, anti-kahraman, gizli, sessiz ya da gölge kahraman gibi dallanıp budaklanır. Bu çeşitlenme bana göre kişilerde id, ego ya da süperego'dan hangisinin daha baskın olduğu ile de oldukça ilintilidir.

İlgi alanlarım boyunca; politika, askerlik, tarih, felsefe, edebiyat, şiir ve müzik deyince doğal olarak bir çok yerel ve evrensel kahraman aklıma gelir. Gerçi genel olarak etkin, kalıcı iz bırakan eylemleri yapan, eserleri oluşturan, yazan, bulup buluşturan ya da seslendirenler... Yöneten ya da iletip taşıyan insanlar, bir tür 'üst-insan' formunda kahraman olarak tanımlanırlar.

Oysaki o söz konusu eylem, mücadele ve eserlerin gerçek aktörü olan 'insan' nedense çoğu kez o derece kahraman değildir. Tuzla'da, tersanede ekmek parası için alınteriyle çalışırken düşüp hayatını kaybeden işci nedense kahraman değildir. O hep 'sıradan' dır. Ama onu yazan yazar, hayatını filme alan rejisör ya da düşme anını görüntüleyebilen gazeteci 'kahraman' olabilir. Doğal! Bu durum aslında sınıfsallığın da bir gereği! Daha çok, tüm takımın maç boyunca çalışıp terlemesine rağmen son dakika golünü atıp maçın kazanılmasını sağlayan, zihin vitrinlerinde öne geçen futbolcuların ya da teknik direktörün kahramanlığı gibi! Bu yaman çelişkiye rağmen diğerlerine de 'sessiz' ya da 'gizli kahraman' der geçeriz!

Uzun lafın kısası, 'herkesin kahramanı kendine!' Benim asıl kahramanlarım ise, ilk gençlik dönemimden bu yana ağırlıklı olarak, buluşlar yapan, böylece de insanlığın refah ve gelişmesine büyük katkılar sağlayan ' mucît bilim adamları' olmuştur.

Ama gelin görünki son günlerde medyada benim açımdan hayâl kırıklığı yaratan yeni bir haber dolaşıp durmakta!

Bu haber, Listverse.com (2) adlı web sitesinin hazırladığı bir liste ile gündeme geldi. Söz konusu liste hafta içinde gazetemiz Milliyet'te de haber konusu oldu. Bu listede mucîtleri yanlış bilinen ve modern hayata geçiş sürecini hızlandıran pek çok îcat yer almakta...Bir o kadar da 'son dakika golü atarak adı zihinlere kazınan' çok ünlü kâşifler var!

Nasıl mı?

1877’de Thomas Edison’un îcat ettiği söylenen ses kaydının asıl bulunuş tarihi 1860 ve mucîdi de Èdouard-Leon Scott de Martinville.

Çekilen ilk röntgen filmi Thomas Edison’a değil, Wilhelm Röntgen’e ait. Kâşif, insan vücudunu X ışınlarıyla görüntüleyen ilk kişi. 75 yıl sonra Thomas Edison tarafından pratik hayata uygun hale getirilen ampül ise Sir Humphry Davy tarafından 1802 yılında İngiliz Kraliyet Akademisi’ne tanıtılmış.

1895’te halka sunulan ve Guglielmo Marconi’nin kendisine ait olduğunu söylediği radyo, aslında Nikola Tesla’nın îcadı. Tesla ilk denemesini 1883 yılında yapmış.

İlk teleskop ise Hans Lippershey’e ait. Asıl mucît olarak bilinen Galileo ise bir sonraki yıl Lippershey’in mercek lens tasarımını kullanmış.

'Masaüstü ve Kullanıcı Arayüzleri'de sanıldığı gibi ilk olarak Microsoft Windows tarafından sunulmuş değil. Bu icadın gerçek sahibi Xerox PARC. Al Gore’un tasarlayıp geliştirildiği bilinen internet ise, aslında ARPANET’in yaratıcısı Vinton Cerf ve ekibine ait. İnternetin ilk versiyonu olan ARPANET, Amerikan Gelişmiş Savunma Araştırmaları Dairesi için 60’lı yıllarda yapılmış.

Yine Thomas Edison’a atfedilen hareketli resimler alanındaki buluşun temellerini atan kişi, saniyede 12 çerçeve çevirerek bir ilke imza atan Fransız mucît Louis Le Prince.

Wright Kardeşler ile özdeşleşen tek kanatlı ve buhar motorlu havadan ağır uçan ilk pervaneli uçak, bilindiği üzere 1903’te ünlü havalanışını yapmıştı. Ancak bu tarihten dokuz ay önce Yeni Zelandalı Richard Pearse'in, bu uçuşu gerçekleştirdiği yazılı kayıtlarda yer almakta. Daha çok Henry Ford’un keşfî olarak bilinse de, Gottlieb Daimler, Wilhelm Maybach ve Siegfried Marcus'un da o dönemlerde bu konuda çok ileri çalışmaları olsa da, otomobilin keşfi de Karl Benz’e ait denilmekte. Ford, otomobil üretim sistemini Benz’den ancak on yıl sonra oturtabilmiş.

Bu yanlış bilgilerin oluşmasında, buluşu ilk olarak yapanlarla patenti ilk olarak alanlar arasındaki ayrımın da önemli ölçüde payı olsa gerek.

Bu durum karşısında doğal olarak kişisel kahraman formatımı değiştirsem mi diye kaygılanmaya başladım. Aklıma Eudora Welty (1909-2001)'nin ' A worn path ' adlı bir öyküsü geldi (3). O öykü, yaşına başına bakmadan kilometrelerce yolu tek başına aşan Phoenix adlı bir büyükanneyi anlatır. Bu büyükanne, bu uzun ve zahmetli yolları torununun hastalığına çare olacak bir ilâç için aşar. O, bu özveriyi kahraman olmak için yapmaz! Kahramanlık belki de aklındaki en son şeydir. Fakat bu özverili eylemi onu 'kahraman' yapar. İşte o bir sessiz kahramandır. Kendi kahramanlığının farkında olmadığı gibi, toplumun da ondan haberi yoktur.

Bu ve bunun gibi binlerce sessiz kahraman... Sevdikleri için ve kalplerindeki sevgi ile yol alan kahramanlar... Onları TV ekranlarında izleyemeyiz. Popüler gazete ve dergilerde de göremeyiz. Ama onlar hayatın içinde, her alanında, titiz ve özverili eylemleriyle vardırlar. Özverili bir anne, alınterini dürüstçe akıtarak bu zor koşullarda ailesinin geçimini sağlayan bir işçi, memur ya da bürokrat, idealist, yurtsever öğretmen ve öğrenciler, nitelikli ve donanımlı işsizler ya da fiziksel özürlü olarak yaşama şevkle tutunmaya çalışanlar vb...

Bu yüzden ben de artık kalbimi ve gözümü bu şekildeki kahramanlara daha fazla açmaktan yanayım...

Kahramanlığın günümüzde, gerçek yaşamlarda artık çok değişik şekillerde geliştiğini unutmadan.

İ.Ersin KABOĞLU,
18 Nisan 2009, Ankara

Kaynakça ve Blognotlar:

(1) Asıl ve tam adı Jacques-Marie Emile Lacan’dır. Tıp eğitimi aldıktan sonra, 1932'de psikiyatr olmuştur. İzleyen yıllarda özellikle kuramsal-felsefi alanda yoğunlaşmış ve yeni bir Freud okumasıyla psikanalizi yeniden temellendirmeye yönelmiştir. Kuramsal psikanaliz alanındaki çalışmaları S. Freud’un yeniden yorumlanmasıyla Yapısalcılık'tan Yapısökümcülüğe (Yapısalcılık ötesi) uzanan bir yol izlemiştir. Lacan, yalnızca önemli bir psikoanaliz kuramcısı olarak değil, psikanaliz, dilbilim, antropoloji ve felsefe alanındaki geçişkenliği sağlamasıyla ve ardından da geliştirdigi formülasyonların ve kavramların felsefi düzlemde yol açtığı sarsıcı sonuçlarıyla 20. yüzyıl felsefesinin önemli isimleri arasında yerini almıştır.

(2) http://listverse.com/science/top-10-wrongly-attributed-inventions/

(3) Edebiyat yaşamına 1936 yılında başlayan ve 1973 yılında yayınlanan romanı “The Optimist’s Daughter” ile Pulitzer ödülü kazanan ABD vatandaşı bayan yazar. 1909 Mississippi doğumlu olan Welty, tüm eserlerinde ABD’nin güneyini işlemiştir. Önce değişik magazin dergilerinde yayınlanan öyküleri, giderek geniş kitlelere ulaşmış, 1942 yılında kısa romanı “The Robber Bridegroom”, 1946' da da ilk uzun romanı “Delta Wedding” yayınlanmıştır. Yazar yakalandığı amansız hastalık sonucu 2001 Temmuz'unda yaşamını yitirmiştir.

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..