Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Temmuz '11

 
Kategori
Mizah
 

Gittikçe yumuşuyorum...

Gittikçe yumuşuyorum...
 

Oğlum dövme yaptırmış. Her ne kadar uçabildiğine şahit olmasam da sırtında kocaman bir Pegasus’la dolanıyor ortalıkta.

Geçen gün bana da sordu;

“Anne sen dövme yaptıracak olsan nasıl bir şey yaptırırdın?”

Gayet içten ve doğal bir şekilde;

“Şöyle omzuma küçük, mavi bir kelebek olabilir mesela” dedim.

“Ke… Kele… Kelebek mi??” Kekeleyerek ve şaşırarak sorunca bakakaldım.

“Niye şaşırdın? Ne oldu ki?”

“Anne, kafanı bir yere filan mı çarptın sen? İyi misin? Sen ve kelebek figürü ha?!” dedi.

“Ne olmuş? Güzel değil mi?”

“Sorun da bu ya. Güzel! Yani zarif! Senden daha erkeksi figürler beklerdim” dedi ve ekledi:

“Hani Baltazar, bufalo daha olmadı, orak çekiç ne bileyim işte… Böyle şeyler desen anlayacağım da… Kelebek deyince…Yadırgadım azıcık…” deyip kabus çenesiyle devam etti:

“Tüh tüh! Desene seni de kaybettik annem” Sustum tabii… Hani etrafımdaki nesnelerden birini kafasına fırlatsam,

‘Hah işte! Böyle ol yahu’ diyecekti biliyordum(!)

Aldı beni bir düşünce… Hakikaten yumuşuyor muydum ki?

Aradan birkaç gün geçti.

Trafikteyim. Kırmızı ışıkta bekliyorum. Vites boşta, ayağım frende. CD çalıcıda “Bakışından süzülen işvene kurban olayım” diyor Müzeyyen Senar. (*)

Ali Gülcü’nün “Baktığın yer…” başlıklı yazısında değindiği konu aklıma geliyor.(**)

O yazısında soruyordu; “Kardeşim ne yaşadın da yazdın? Nasıl bir kafayla yazdın” diye…

İşte ona dalmışım… Nasıl bilmezsin bakıştaki işveyi diye kendi kendime soruyor ve ‘malak gibi bakarsan ancak malak kadar görebilirsin’ deyip kafa buluyordum, Sevgili Gülcü ile.

Ardından, Nietzche’nin bakışı aklıma düştü: “Uçuruma bakarsan, uçurum da sana bakar” diyordu ya hani… Bakışlardaki işveyi, nazı; bazen öfkeyi, nefreti; kimi kez acıyı, hüznü görmek mümkündür. Ama bir bedeli vardır: Sen o hüzne bakarsan, hüzün de sana bakar… İşve de öyle, naz da, acı da…

Derken bakışlardan aynalara geçti benim hoppalak aklım… Görebilmek ayna olmak mıdır diye düşündüm. Ancak, bilene mi yansır görüntü? Yoksa tüm mesele ayna olmakta mıydı? Ve bize ayna olanları mı severdik aslında? Kimilerinde kendimizi daha güzel gördüğümüz için mi ‘aşk’ olmuştu adları?

Dedim ya, dalmışım..!

Yeşil yanmış. Yanımdakiler çoktan fırlamışlar. Fakat benim arkamdaki, benimle kendi arkasındaki araba arasında kısıp kalmış,. Öfkeden kudurmuş olsa gerek ki; ben vitesi takıp debriyajdan ayağımı çekerken, bir şekilde kıstığı aralıktan çıkıp, camdan bağırmaya başladı:

“Yeşilin hangi tonunu bekliyorsun, Allahın cezası?!”

Bir gülme tuttu beni, sormayın!

Biri bana böyle seslenecek ve ben ona güleceğim ha!

Güldürmeyin allasen! Levyeyi aldığımla arabadan çıktığımı görürdü bakanlar! Ama bu kez gülmek geldi içimden! Çünkü öfkeyle birlikte, o an mükemmel gelen mizahi bir tarzla soruyordu vatandaş! ‘Yeşilin hangi tonunu bekliyorsun?’

Hemen kıvrak zeka ürünü bir espri ile karşılık vermeliyim diye düşündüm. Levye kimin umurunda!. Gülmek lazımdı o esnada. Yan yana gelince:

“Fıstıki yeşil olsa hiç fena olmazdı aslında” deyip hemen ardından, “Dalmışım kusura bakmayın” dedim. Gülen ve esprili bir şekilde karşılık verip bir de af dileyen birini görünce çok mahcup olmuş bir ifade oluşuverdi yüzünde.

Gülümsedi ve “Ben özür dilerim” diyerek gitti.

Yumuşamışım sanırım… Artık insanlara gülebiliyorum…

 

(*) http://www.youtube.com/watch?v=imYYvS-Fy5o&feature=related

(**) http://aligulcu.blogspot.com/2011/07/baktgn-yerde-uzum-varsa-senin-sucun-mu.html

 

 
Toplam blog
: 135
: 3170
Kayıt tarihi
: 23.07.08
 
 

Eğitim sürecinin bazı bölümleri Almanya ve İngiltere'de olmak üzere en son PAÜ'den eğitim uzmanlı..