Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Eylül '20

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gösterişçi Milletiz Biz

Hep merak eder dururum. Neyi mi? Şunu: Dünyada bizim kadar “el alem ne der, başkaları hakkımda ne düşünür?” kaygılarıyla, hayatını zehir eden, yaşamını zindana çeviren, el için yaşayanların çoğunluğu oluşturduğu bir millet, bir topluluk daha var mıdır acaba? Sosyal baskı ve eğilimler, dünyanın her yerinde önemli ama… Sırf başkalarının fikirleri yüzünden ayağına pranga, kalbine kilit, aklına zincir vuranların full çektiği bizim gibi bir halk daha mevcut mu? Sanmam. Eğer mevcutsa, bilin ki o halk, ebedi kan kardeşimizdir! Tabii ki Türk cumhuriyetleri hariç!

Yukarıda özetlediğim durum yüzünden… Borç içinde yüzerken taksit üstüne taksite gireriz. Ancak %10’unu karşılayacak haldeyken, bilmem kaç yüz bin liralık evi satın almaya kalkışırız. Yarın ne olacağını asla tam olarak bilemez, öğrenemezken, yaşamın bize ayırdığı belirsiz süreyi hızla tüketiriz. Hep geleceği yakalamak, yarına yatırım yapmak adına anın, bugünün canına okur, ömrümüzü törpüleriz. “Yarın daha güzel olacak” beklentisine takılıp/tutunup şimdiyi heba ederiz boş yere.

Urfa’da cenazelerde parayla ağlatılan ağıtçı kadınlardan tutun da, bütçesinin kat- kat üstünde miktarlarda borçlanan kulüplerimize kadar… 2.324 lira asgari ücret alırken 7-8 bin liralık cep telefonu kullananlardan başlayıp, aylık kazancını bir çift ayakkabıya, bir çantaya gömen aklı evvel kadınlarımızda bitirebilirsiniz örneklerinizi. Sermayesiyle mütevazı bir mağaza, dükkan, küçük bir esnaf tezgahı açabilecekken; ödeyebileceğinin çok üstünde borçlanan, kredi kullanan, itibarını riske eden sayısız insanımız; ticari kazançtan çok; caka satma, fiyaka basma, hava atma derdindedir ki… Bunu sadece çok dikkatli bakan, bizi çok iyi tanıyan, Anadolu insanının ciğerini bilenler anlar.

En sıradanından, en prestijlisine dek hangi nişana, düğüne, kokteyle, toplantıya, toplu buluşmaya gitseniz/katılsanız; ortamın cazibesine kapılmadan bir köşeden sakince izlediğinizde durumu/olan biteni… Emin olun ki ilk fark edeceğiniz şey: Gösteriş budalalığımızdır. Kişiliğimizi eloğluna kanıtlama/kabul ettirme çabamız, aniden çocukça ego çarpışmalarına, sidik yarışlarına dönüşür.

Üzülerek diyebilirim ki, ürettikleri onca değere karşın, en başarılı, en güçlü olanlarımız dahi nedensiz komplekslerini yarıştırır, kendilerini kanıtlama kaygısına kapılırlar. Bir türlü susmak, dinmek bilmez iç sesimiz çünkü. Ha bire avaz-avaz bağırır: “ Ne duruyorsun? En akıllı, en güçlü, en üstün olduğunu kanıtlasana! Sen hepsinden farklısın. Tek yapman gereken, farkını ispatlamak. Bunu da ancak forsunla, gösterişli tavırlarınla, tepeden bakan hallerinle gösterebilirsin. Hadi, göreyim seni!”

Bu aslında bunca gösterişçi olmamızın temel nedenidir. İçimizdeki şeytan, ha bire dürtükler, itekler, öne atar bizi; çoğu vakit yapmak istemesek de… En gösterişçi insanlar, nefsine en çok yenilenlerdir.

Politikacı, afili sözleriyle, şarkıcı, nazıyla, edasıyla, sanatçı, üst perdeden cazırdayan hitabetiyle, düz, basit oynamak yerine, bazen rakiplerini, bazen kendi gölgesini çalımlayan futbolcu da aynı amaçlarla hareket eder: Gösteriş yapmak! Kendini pahalıya satmak! İnsan borsasındaki fiyatını yükseltmek!

Oysa alçakgönüllülük Anadolu’nun mayasıdır. Türk insanı tevazu sahibidir. Biz, kibri, böbürlenmeyi hiç sevmeyiz aslında. Ama bizi kimliğimize, milli ruhumuza o denli yabancılaştırdılar ki… Sanki aramızda gizli, görünmez bir sözleşme var: En havalı olanımız kimse, o birinci gelecek!

Hadi canım sen de! Yunus Emre kadar büyük bir değeri yetiştirmiş milletin harcında gösteriş manyaklığı olur mu/kalır mı hiç? Elbette olmaz/kalmaz. Bu anlamsız gösteriş hastalığımız elbet bir gün biter ama… Yeter ki o gün geldiğinde, kendimizi tümden kaybetmiş olmayalım.

 

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..