Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '12

 
Kategori
Genel Sağlık
 

Hayat kurtaranlar

Hayat kurtaranlar
 

Kıyıları bulanık çamurlu, orta kısımı berrak tertemiz bir gölün kıyısında yürüyorum. Yüzüm görünmüyor.  Birden ayağımı bir şey ısırıyor. Korkuyla ayağımı çamurlu gölden çıkarıyorum. Yuvarlak kafalı uzun kama dişleri olan bir kuru kafa, “ölüm” yani. Ayağımdan silkeliyorum.  “Korkunç kafa”  kumların üzerinde yuvarlandıktan sonra bana doğru bakıyor. Üzerine kum fırlatıyorum. “Ölüm” ben kum fırlattıkça önce dişleri kırılıyor, sonra gittikçe silikleşiyor. Ayağımın başparmağı üzerini ısırdığı yer “şişmiş ve kızarmış.”  Korkuyla uyanıyorum.

Kardeşim yaklaşık 4 ay önce “İstanbul Özel Gazi Osman Paşa Hastanesinde” başarılı bir " böbrek nakli" ameliyatı oldu. Ameliyattan sonra Ankara da benim yanımda kalıyordu. Kontroller için istenilen aralıklarda İstanbul’a gidip geliyorduk.

Kötü günler bayramın 2. günü başladı.  Akşam saatlerinde bayramlaşmaya gelen misafirler gittikten sonra kardeşim fenalaştı. Hastalığı birkaç gün önceden kendini belli etmişti fakat “hastaneye gidelim” ısrarlarımızı hep geri çevirdi.

Ertesi sabah erkenden kalktığımda durumu daha da kötüleşmişti. Hemen “Ankara Atatürk Devlet hastanesinin” aciline götürdüm. Saat 8.00 den 14.00’e kadar acilde kaldı. Fakat doğru dürüst bir teşhis koyamadılar. Daha doğrusu ne yapacaklarını bilemediler. Sonunda başka hastaneye gitmem için elime bir liste tutuşturdular.

İstanbul’u aradım. Telefonda “Şinasi Bey” kardeşimi İstanbul’a getirdiğim takdirde yardımcı olabileceklerini söyledi.

Daha fazla vakit kaybetmeden yola çıktık. “Özel Gazi Osman Paşa Hastanesi Acil Servisine” geldiğimde duruma hemen el koydular.

Ertesi gün kardeşimin böbrek naklini de gerçekleştiren Doç. Dr. Şinasi Sevmiş den kardeşimin hastalığının “Sepsis” olduğunu öğrendim. Yani “Kan zehirlenmesi.”

Enfeksiyon kardeşimin akciğerinde başlamış. Şinasi Bey, “kardeşini getirdiğinde uçurumdan düşmek üzereydi, biz onu uçurumun kenarında tuttuk. Onu getirdiğin anda hemen teşhisini koyarak tedavisine başladık” dedi.

Kardeşim 50 yaşında bir erkek. Hep tek başınaydı. Matematik okudu. Bir yazılımcı. Ünlü firmalarla çalıştı. Yaptığı programları halen birçok kişi kullanıyor.

Bayramın 3. gününden bu yana kaptığı bir enfeksiyon yüzünden şimdi “İstanbul Özel Gazi Osman Paşa Hastanesinin yoğun bakımında yatıyor. ” Bir gün iyi bir haber alsak bile çoğunlukla aldığımız haberler çok kötü. Hastaneye yetiştirdiğimizde hastalığının son evresinde “Septik Şoka” girmiş.

10 Eylül Pazartesi. Bugün tam 21 gün oldu. Umutlarımız iyice azalıyor.  Bugün kardeşimi tekrar “Solunum Makinesine bağlayacaklar diye düşünüyorduk. Öyle olmadı. Buna seviniyoruz ama diğer taraftan durumu çok kötü. Ayaklarda morluklar var. El parmak uçları yine mor. Diğer eli ise şiş. Kendinde değil. Bir iki kelime adeta sayıklıyor. Akşama kalmaz tekrar makineye bağlarlar diye düşünüyoruz. Kız kardeşim daha fazla dayanamayacağını söyleyerek Ankara’ya dönmek için hazırlık yapıyor.

  • Eylül Salı 2012

Saat 11.00.  Telefonum acı acı çalıyor.  Hastaneden olduğu belli. Telefonu korkuyla açıyorum. Konuşma aynen şöyle;

  • Ben yoğun bakımdan Ayşe. İrfan güler için bu numara bırakılmış. Onun için aramıştım.
  • Buyurun ben abisiyim.
  • Başka bir yakını yok mu İrfan Bey’in? Çocukları filan…
  • (sesim titriyor) En yakını benim, buyurun bana söyleyin ne diyeceksiniz…
  • Peki efendim. İrfan Güler’i bugün istediğiniz saatte ziyaret edebilirsiniz
  • (Panik halde) Anlamadım kötü bir şey mi oldu. Lütfen şimdi söyleyebilirsiniz.
  • Dr. Metin Bey, İrfan’ın durumunun iyiye gittiğini, bunu size göstermek, hastaya moral vermek için isterseniz hepinizin buraya gelebileceğinizi söyledi.
  • Lütfen kötü bir şey varsa söyleyin.
  • Hayır yok. Metin bey bu müjdeli haberi sizinle paylaşmak istedi.
  • (Ağlayarak) Ciddisiniz değil mi?
  • Korkmayın efendim.
  • Yani siz durumu “çok iyi gelin konuşun “ diyorsunuz?
  • Bekliyoruz efendim.

İnanamıyordum. Sevinçten ne yaptığımı şaşırdım.

Kardeşim çok şanslıydı. “Özel Gazi Osman Paşa Hastanesinde gerçekten doktorlar” var. Yoğun bakımda hemşireler, hasta bakıcılar ve yardımcı personel var.

 Hele bir “Tarık” isimli hasta yakınlarına yardımcı olan biri var ki... Her gün ziyaret saatinde, önce onun parıldayan gözlerinden alıyorum kardeşimin kokusunu.

Yoğun bakımda “Uzman Doktor Metin Bektaş.” Bizimle birlikte güldü. Bizimle birlikte üzüldü. “Gerçek bir doktor.” Diğer taraftan Böbrek Nakil Ekibi. Özellikle Doç Dr. Şinasi sevmiş ve diğerleri. Bizlere öyle bir destek verdiler ki… Kardeşimin tekrar hayata dönmesini sağladılar.

“Özel Gazi Osman Paşa Hastanesinde Doktorlar var. “

“Hayat kurtarıyorlar.”

Kardeşimin hayati tehlikesi halen var. Bir anda her şey tekrar tersine dönebilirmiş. Sonuç ne olursa olsun, bu hastaneye, bu doktorlara, bu yardımcı personele helal olsun.

Kardeşim halen yoğun bakımda. Bütün organları iyi. Böbreği bile çalışıyor. Sanırım ayak parmaklarındaki morartılar sorun çıkaracakmış. Olsun bakalım.

Ben yine de çok umutluyum. Çünkü Bayramın birinci gününde gördüğüm rüyada, "kuru kafa, yani ölüm," sadece ayak parmağımı hafifçe ısırıyordu.

 

 
Toplam blog
: 144
: 899
Kayıt tarihi
: 06.02.07
 
 

Gazete ve kitaplara hep tersten göz atar, daha sonra okumaya başlarım. Bu özelliğim devrik cümlel..