Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Haziran '08

 
Kategori
Sinema
 

Hayata farklı pencereden bakan bir film: O... çocukları

Hayata farklı pencereden bakan bir film: O... çocukları
 

“Birlikte çay bahçesine gidip… çay mı içeceğiz?” "Evet" diye yanıtlayan adama inanmaz inanmaz bakar o…eskisi kadın ve yine aynı şaşkınlıkla sorar; “Sonra da sinemaya gidelim mi?” yanıt yine evettir. Bu sorulardan cesaret alıp kendisine evlenme teklif eden adama; “Akşamları elin kolun dolu mu geleceksin eve?" der ve kapıdan çıkmadan geri döner, son bir soru daha sorar; “Peki, akşamları birlikte televizyon da seyredecek miyiz?" Aldığı yanıtları tahmin edersiniz.

Sevdiğin, güvendiğin bir adamla; birlikte çay içmek… sinemaya gitmek… akşamları birlikte televizyon seyretmek… Her kim olursan, geçmişinde her ne yaşamış olursan ol, insan olmanın, insanca bir hayatı paylaşmanın güzelliği bundan daha basit ama daha derin anlatılabilir miydi dersiniz?..

“Sen Bağdagül’ü mü arıyorsun?” diye sorar bir başka o… eskisi kadın; Hatice ve “evet” diyen oğlan çocuğuna “Yaklaş da kim olduğunu söyleyim.” der. Çocuk yaklaştığında sarılır sımsıkı ve boynunu öper, koklar; yıllar önce evden kaçarken geride bıraktığı evladını. “Çocuklar boyunlarının kokusundan tanınır.” diyen ananın ödülü, namusunu temizleyen oğlunun elinden çıkan kurşunla ölmek olur. Oysa namusunu temizleyen çocuğun anası, babasının akrabaları tarafından tecavüze uğramıştır. Ve bu “namussuzluğun” bedelini ödemek kadına düşer; çünkü o…dur. “Geride bir kız çocuğu yetim kalır, bir erkek çocuk katil olur, önemli mi; değil; bir o…eksilir ya yeryüzünden, önemli olan budur.” diyen bir ana.

Oğlu on sekiz yaşını doldurmadan kendini öldürürse cezası az olacağı için, kızının hayatını güvene aldığını düşünerek bile bile ölüme giden bir ana. Ana olmak bundan daha basit ama derin anlatılabilir miydi bilmiyorum.

Bir başka ana; yasaklı, aranan. Yurtdışına kaçmak zorunda kalan ama kaçarken evladının iyiliği için, onu, yüreği kanayarak geride bırakan. Ve bu kadının kaçışı anlatılırken gözlerimizin önüne serilen; bir dönemin asla unutulmayacak olan; acıtan gerçekleri. Ve her dönem “acıtan” başka gerçekler; babaları belli olmayan çocuklar... Hayatın içine balıklama dalmış ve o hayatı öyle doğal kabullenmişler, kabullendirilmişlerdir ki... yaşamları güllük gülistanlık sanırsınız. Ayakta kalabilmeleri için öyle de olması gerekir ve her biri bilir anasının yaptığı işi.

Ve on dört yaşında istemediği bir adamla evlendirilmesine “vahşet değil görenek” diyerek kabullenmişliğini ifade eden Bağdagül’le siyasi suçlu kadının yolları, babasız evlatların bakıldığı, kendisiyle bir adamın çay bahçesine gidip çay içebileceğine inanamayan Mehtap’ın evinde kesişir. Bunu da, hayatını kurtaran, sigarayla ya da silahla“adam öldürmeye” karşı olduğu halde işkencede öldürülen adama ve aynı evde yetiştiği için Mehtap’a vefa borcunu ödemenin derdinde olan Saffet sağlar. Ve Bağdagül, siyasi suçlu bir başka kadına, bir başka anaya “Kusur görene aittir ama” diyerek sorar; “Suçun neydi?”, yanıt acımasızdır; “İnsanları sevmek.” Bağdagül’ün yanıtı daha da acımasızdır; “Ben birini sevdim anamı s..ler, sen insanları seviyorum diyorsun, kimbilir sana ne yaparlar…”

Ve bütün bunların ortasında yaşanan bir sevgi; “Hayata aynı pencereden bakmıyoruz." diyerek yaşananlara itiraz eden Donatella ile “Ama aynı yere bakıyoruz.” diyen Saffet’in sevgisi. Meryem’in kızına; Hazan’a, İtalya’ya annesinin yanına gidebilmesini sağlamak üzere, İtalyanca öğretmeye gelen Donatella da Tük olan babası tarafından terk edilmiştir.

Ve yüreğiniz kanamaya devam ederken, birden “Mutlu son” olur, film biter…nasıl olduğunu anlamaz benim gibi kalakalırsınız. Yine de; “İyi ki mutlu sonla bitti.” diye düşünüp, size uzatılan dala tutunursunuz.

İyi seyirler olsun.

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..