Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Kasım '07

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Hayatı size zindan eden birine nasıl aşık olursunuz ?

Hayatı size zindan eden birine nasıl aşık olursunuz ?
 


Tarih Ağustos 1973.

Yer dünyanın en uygar, refah seviyesi en ileri ülkelerinden birisi olan İsveç’in başkenti Stockholm.

Soyguncular bir banka şubesine girip memurelerden bir kaçını rehin alıyor. Operasyon günlerce sürüyor.

Öyle ki, o meşum suikastin kurbanı dönemin İsveç başbakanı Olof Palme soyguncularla arabuluculuk girişiminde bile bulunuyor.

Sonuç; günlerce süren bekleyişten sonra, başkent Stockholm'deki bankada yaşanan bu olay sona eriyor, soyguncular yakalanıyor.

Peki o süre boyunca içerde ne mi oluyor?

Soyguncularla rehineler arasında duygusal bir bağ, organik bir ilişki oluşuyor.

Yanlış duymadınız!

Çalışanlar, kendilerini rehin alan ve her an öldürmekle tehdit eden soygunculara karşı hayranlık, aşk ve başkaca olumlu duygular beslemeye başlıyorlar.

Öyle ki, bayan bir rehine, soygunculardan birisine aşık oluyor, soyguncunun mahkumiyeti süresince ona sadık kalıyor ve sonunda onunla evleniyor.

İşte, insana ilk anda saçma gibi gelen bu ilişki biçiminin psikyatrideki adı Stockholm Sendromu’dur ve yukarıda
bahsini ettiğimiz 1973'de yaşanan bu olaydan sonra, psikyatri literatürüne ‘Stokholmde bir banka soygununda rehin alınan kadınlardan birinin soygunculardan birine sevdalanması ve o kişiye bütün mahkumiyeti süresince sadık
kalması olgusu ardından, teröristlerce rehin alınan veya kaçırılanların yaşamlarını elinde tutan teröriste sempati
duyması, onla özdeşleşmesi durumu’
[1] olarak geçmiştir.

Burada önemli olan şu; insan 1973’deki bu olaydan önce de aynı insandı. Stockholm’deki banka soygunu sadece bir 'tespit' ya da ‘isimlendirme’ aracı oldu. Yani meselenin adı konmuş oldu.

Çünkü Stockholm Sendromu’nda en önemli noktalardan birisi, daha doğrusu rehine durumunda olan bireyin, soyguncuya karşı sempati geliştirmesindeki temel etken; soyguncunun rehineye karşı yaptığı minik bir jest ya da kibarlık.

Cüneyt Arkın’ın bir filminde Gülşen Bubikoğlu’nu kaçırması sonucu aynı evde kalmaları ve Gülşen Bubikoğlu’nun bir süre sonra Cüneyt Arkın’a karşı sempati beslemesi ve hatta filmin sonlarına doğru aşık olmasını hatırlayın...

Banka soygunu olayında da, elinde silah ve ölüm tehditleri saçan bir soyguncu, rehinelerden birisine tuvalete gitmesi için izin verdiğinde, bu yaklaşım rehinenin gözünde çok önemli ve değerli bir hâl alıyor, ölümle koşullandığı o ortamda, kötü adama, 'gaddar' kişiye karşı sempati duymaya başlıyor.

Şimdi cevap vermeye çalışın; iyi ve dört dörtlük biri olarak kabul ettiğiniz birisinin yaptığı bir iyilik mi sizi daha çok büyüleyip etki altına alır, yoksa zihninizde kötü olarak yer eden bir tanıdığınızın mı?

'Kötü' olarak kategorize ettiğimiz arkadaşımızın güzel bir hareketini ballandıra ballandıra anlatırken şunu da eklemeyi ihmal etmeyiz: '...ya aslında o kadar da geçimsiz ve kötü değilmiş.'

Ama 'iyi' diye kabul ettiğimiz arkadaşımızın belki de kırk yılda bir yaptığı kötü bir hareketini de aynı balın tadında yine anlatırız: ' ...var ya, aslında öyle iyi biri değilmiş, bak anlatayım...'

İşte bir banka soygunundaki soyguncular, kötü arkadaşlarımız gibidir.

Yaptıkları bir iyilik bu noktalara kadar varabilir.

Aslında hergün farkında olsak da olmasak da, minik minik Stockholm Sendromları yaşıyoruz da, adını koymuyoruz.

Sabrın sonu ile

Bibliyografya:

[1] Psikyatri Sözlüğü, İngilizce, Türkçe, Latince, Doç.Dr.Oğuz Arkonaç, Nobel Tıp Kitabevleri, İst.1999, sf.544
 
Toplam blog
: 269
: 1885
Kayıt tarihi
: 08.01.07
 
 

Kabataş Erkek Lisesi Matematik (1992) Marmara Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Mak..