Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '12

 
Kategori
Deneme
 

Hep bir eksik vardır!

Hep bir eksik vardır!
 

Ve hep bir cennet vardır, zihinlerde, bir türlü gidilemeyen...


Evrenin ve zamanın sonsuzluğu içinde, ana ve babamızın karşılaşma olasılığından başlayıp bu karşılaşma ve tanışmanın (katrilyonlarca yıldız arasında hayat olan tek gezegende) gerçekleşmesi bağlamında neredeyse sonsuz sayıda olasılığın birlikteliğiyle oluşan doğumla başlayan mucizevî bir ayrıcalık olan şu hayatta yaşarken…

Hep arkasında ne olduğu merak edilen bir duvar vardır, çoğu kez yıkılmayan.

Hep –en az- bir mesaj vardır. Sahibine bir türlü ulaşmayan... Ya bir gemici gibi şişe içine konarak denize bırakılmış, ya çok uzak bir tarihte verilmek üzere bir kenara yazılarak ya da yüreğin derinliklerinde bekletilen bir mesaj…

Hep sevgiler vardır, o ne kadar içtense ve engelleri aşmayı sevse de çok çeşitli nedenler yüzünden mutlu birlikteliklere erişemeyen sevdalar... Hep yürekler vardır, aynı nedenlerle açılamayan... Ve hep doğ(a)mayan bebekler vardır olamayan sevgi(li)ler vuslata ermedikçe.

Hep şarkılar vardır, hayatın o sorgusuz sualsiz izlediğimiz ezberi, biteviye koşuşturmaları içinde bir türlü duyulamayan.

Hep dualar vardır, ya yanlış zamanlarda, yanlış zeminlerde edildiği, belki de Tanrısını yanlış seçtiği için, kabul edilmeyen… Ve hep bir yas vardır, benzer nedenlerle tutulamayan.

Hep -en az- bir rüya vardır, siz elinizden geleni yapsanız da elinizde olmayan koşulların uygunsuzluğu nedeniyle ömür boyu gerçekleşemeyen... Ve hep bir yerler vardır fırsat bulup da gidilemeyen, bir de dostluklar derinleştirilemeyen.

Ve hep teni, bedeni yeni bir gezegene ayak basmışcasına (heye)canlandıracak sevişmeler vardır yapılamayan, o gezegeni zihinlerde -kısa bir süreliğine de olsa- cennete çevirecek olan ama zihinlerde tutsak kalan...

Hep -en az- bir yara vardır, ya tedavisi sürekli ihmal edildiği ya da her önüne gelen –bilerek ya da bilmeyerek- oraya, hep oraya vurduğu için bir türlü kapanmayan.

Hep sözler vardır, zaman, zemin ya da muhatabını bulamadığından, bulsa da sürekli ertelendiğinden, ya da türlü baskı, incinme ve zulümlerden korkularak bir türlü söylenemeyen.

Hep çizgiler vardır. Adı bazen gelenektir, görenektir, mahalle baskısıdır, rejim ya da ideoloji... Baktığınızda, ‘aptal’/ 'abdal' denilen öncü karıncalar hariç hemen hemen tüm insanlar onun gerisinde durmaktadır. Derlenip toplanıp, cesaret edip de bir türlü geçilemeyen...

Hep bir birikim, bir ekin vardır. Ya da bir iş... Mevsimi, hasadı, zamanı, zemini sürekli ertelenen… Ya da başkalarınca hunharca ezilen… Ezilip ya da çürüyüp giden, biçilemeyen...

Hep gözler vardır, tam göremeyen. Günümüzün, sihirli (iç-bükey ve dış bükey) aynaları ardında alıştığımız, bildiğimiz düz ayna gerçekliğini sürekli bozan, "bozulmuş dünyasını"n sebep olduğu... Ve kulaklar vardır, çağın o mahşeri gürültü ve keşmekeşi içinde tam duyamayan.

Hep bir barış vardır, kişiler, aileler, toplumlar ya da uluslar arasında bir türlü yapılamayan. Çünkü savaşın zalim kurgucularının ardından hep kazanç sağladıkları ve bitmesini bir türlü istemedikleri kapışmalar yüzünden…

Hep bir kitap vardır, yazılamayan. Ya, ha bugün, ha yarın diye ya da zamanı, ortamı uygun değil diye sürekli ertelenen… Zihinlerde, kâğıt parçacıklarında ya da müsvedde halde yarım kalan… Ve bir resim vardır benzer nedenlerle tuvalde yarım kalan…

Ve tabi ki birçok eksik daha vardır!

İşte tüm bu nedenlerle kişisel kaderler vardır, bir türlü değişmeyen ve hayatlar vardır, aslında pek de yaşanmış sayılmayan...

İ. Ersin KABAOĞLU,

11 Kasım 2012, Ankara,

(*) Bu denemem "ÇAĞRI, kültür Sanat Folklor Dergisi, Yıl: 56- Sayı: 637", Aralık 2012, s.15'de yayınlanmıştır. 

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..