Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Kasım '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Herkesin üstüne farklı bir kar yağıyor

Herkesin üstüne farklı bir kar yağıyor
 

Dün İstanbul’a mevsimin ilk karı yağdı. Uyanıp daha gözlerimi açar açmaz dışarıda kar yağdığını hissetim. Hem ortalık daha sessiz hem de daha aydınlıktı. Karın böyle kendine özgü bir aydınlığı ve sessizliği vardır. O, yağmurun, dolunun gürültücülüğüne karşı işini sessizce yapmayı sever. Tipi şekli hariç utanır ya da uykudakilere güzel bir sürprize hazırlanır gibi hiç acele etmeden, sessiz ve sakince kaplar yeryüzünü… Ne toprağa ulaştığında hemen suya dönüşüveren ilk tanelerini ne de camlara, kiremitlere çarpanların sesini duyabilirsiniz.

Karın insana hissettirdikleri yaşına göre değişiyor galiba. Her çocuk gibi ben de karı çok severdim. Ancak şimdilerde karla o eski muhabbetim kalmadı nedense. Bilmiyorum herkese mi böyle olur? Artık yaz mevsimini daha çok seviyorum. Kışın günlerin göz açmadan bitivermesi yüzünden olabilir mi acaba?

Bir de insan büyüdükçe karın sadece eğlenceli bir oyun aracı olmadığını günlük hayatta binbir engel yaratan bir afet haline gelebildiğini görüyor. Yakacak alamayanların, mevsim nedeniyle işsiz kalanların, evsizlerin kar yağdığı zaman neler yaşadığını göremiyor insan çocukken. Zaten görmesi beklenmez onlardan.

Kar istisnasız her çocuk için bir eğlence ve oyun aracı. Herşeyden önce hergünkünden değişik bir gündür kar yağdığı gün. Belki okul da tatil olacak ve akşama kadar kartopu, kardan adam ve el yapımı basit kızaklarla oynama imkanı sağlayacaktır. Evin içinde her zamankinden farklı sohbetler olacaktır. “Eskiden bir gün öyle bir kar yağdı ki ta evin çatısına ulaştı; dışarı çıkmak için tünel kazdık” minvalinde sohbetler… İklim nedeniyle fazla kar düşmeyen bölgelerde yaşayanlar hariç hemen herkesin vardır böyle dinlediği ya da anlattığı bir kar anısı…

Benim de var. Biri çocukluğumda biri de askerliğimi yaparken tanık olduğum iki şiddetli kar yağışı. Çocukluğumda yaşadığım, Antep’te hâlâ “büyük kar” diye anılır. Bir gece yine sessizce başlamış ve durduğunda tek katlı evlerin çatı seviyesine kadar yükselmişti. Sabahleyin büyüklerimizin tedirgin gürültülerine uyanıp dışarı baktığımızda kapının önünde beyaz, korkunç cüsseli beklenmedik bir misafirle karşılaşmıştık. Biz çocuklar için eğlenceydi. Kar içinde boğuşmalar, evin damına çıkıp güya aşağı atlamalar, daha neler neler… Büyükler içinse bir işkence olmalıydı. Evin su ihtiyacını ancak kar eriterek sağlayabiliyorlardı. Bir yere gitmek, biri hastalanacak olsa doktora yetiştirmek imkânsızdı. Yine de şanslıymışız ki kayıpsız atlattık o afeti.

İkinci büyük kar yağışına askerliğimi yaptığım Ağrı’da tanık oldum. Zaten kışı sert ve yılın altı ayı karla kaplı geçen Ağrı’ya o yıl her zamankinden de yoğun kar yağdı. Daha Aralık ayında kar kalınlığı insan boyunu geçmiş ertesi yılın Nisan ayına kadar pek az aşağı düşmüştü. Beraberinde de eksi yirmi - eksi otuzlarda gezinen hava sıcaklığı. Altı ay boyunca toprak rengine hasret kalmıştık. Ağrılılar alışıktı ama benim gibi sıcak bölgelerden gelenler için uzun bir ayrılıktı bu toprağın teninden. Birlikteki su boruları ve musluklar donmuş, çocukluğumda Antep’te yaptığımız gibi su için karı eritip kullanmak zorunda kalmıştık çoğu zaman. Nöbet tutarken güneybatının hangi tarafta kaldığını belirlemeye çalışıp, gözümü o tarafa dikip o iklimlerin sıcak hayaliyle ısınmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Bir de su bulamadığımdan sabahları traş olmak için suratımı temiz bir yerden avuçladığım karla ıslattığımı… Zevkli yanları da yok değildi ama; komutanlarımızın görüş açısının dışında kaldığımız zamanlarda deliler gibi kartopu oynar, minder yumuşaklığındaki karın üzerinde güreşirdik. “Hedik” denen tenis raketine benzer, ayakkabıların altına bağlanan bir çeşit ayaklıkla yürüyüşe çıkmak da eğlenceliydi tabii…

İstanbul’da ise kar çok değişik biçimlerde etkiliyebiliyor insanı. Buraya yerleştikten sonra karla ilgili olarak uzunca bir süre akılda kalıcı bir olay geçmedi başımdan. Günlük yaşamı fazla etkilemeyecek yoğunlukta yağıp geçti yıllar boyunca. Ancak son yıllarda kar yağışında bir artış var. Hem yoğun hem de genellikle tipi şeklinde yağıyor. Yağınca da zaten iki damla yağmur düşse felç olan trafik iyice düğümleniyor. Evden işe gitmek işten eve dönmek zorlu bir macera haline geliyor böyle durumlarda. İki yıl önce işyerinde yakalandığımız kar fırtınasında eve dönebilmek için dört saat yürümüştüm. Şehrin birçok semtinde elektrikler kesilmiş, yollar kapanmış, sürücüler arabalarında mahsur kalmıştı. Arabalar birer kafese dönmüştü yolcular için. O gün metropollerin birkaç saatte insan için nasıl da korkunç bir klostrofobik cangıl haline dönüşebildiğini görmüştük. Oysa görünüşte her ihtiyacımızı istediğimiz anda karşılayabildiğimizi sanırdık. Meğer pamuk ipliğine bağlıymış düzenimiz. Sömestr tatiline giriliyordu. Okuldan karnesini alıp eve dönmeye çalışan bir çocuk donup ölmüştü, hatırlarsanız.

Kar herkesin üstüne farklı yağıyor işte. İş ve para kaygısı taşımadan sıcak evinde oturmuş, penceresinden minik kuşlar gibi uçuşan kristal taneleri seyretme şansı olan için romantik bir olayken, kimileri için mücadele edilecek zorlu bir engel, bir başkası için beyaz bir kefen olabiliyor.

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..