Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '06

 
Kategori
Sosyoloji
 

Şu çılgın Türkler!

Şu çılgın Türkler!
 

"Bir insana kırk defa deli dersen deli olur" derler ya, biz de kendimize "çılgın" diye diye gerçekten çıldırdık galiba. Sağolsun, Turgut Özakman çok satan romanımsı/ tarih dersi kitabımsı/ ajitasyon bildirimsi eserine "Şu Çılgın Türkler" adını verdikten sonra hepimizde bir çılgınlık tutkusu aldı başını yürüdü. Öyle ki artık her saniye bir çılgınlık yapmazsak sanki büyük bir görevi ihmal etmiş sayıyoruz kendimizi.

Gece kulübünde sabaha kadar dans eden de "çılgın"; mini eteğiyle frikik veren genç kızımız da. Günde bir sevgili değiştiren; yumurta pişirmeyi bile becerememekle övünen; yol ortasında öpüşmeyi marifet sanan; "normal"e "regular" diyen; saatlerce telefonla konuşan herkes kendine göre çılgın. Ancak bunlar büyük şehirlerin kaymak tabakasını ilgilendiren, belli bir çevreyle sınırlı, bu yüzden de kimseye pek zararı olmayan çılgınlıklar.

Asıl çılgınlık ise dipten yükselen bir dalga gibi yavaş sarıyor etrafımızı. Zevk için işlenen cinayetler, hırsızlık, gasp, soygun, kapkaç, tecavüz korkunç bir hızla artıyor. Koskoca adamlar on yedi aylık bebeğe hem de defalarca tecavüz ediyor. Bir topluluk birinden alışmadığı bir söz duysa hemen linç etmek için saldırıyor. Onlarca linç girişimi eyleminden bir kişi bile yargılanıp ceza almış değil. Büyük şehirlerin varoşlarında yeraltı örgütleri ahlak zabıtalığına soyunup, şurada kumar oynatılıyor, burada fuhuş yapılıyor, filanca yerde yüksek sesle müzik çalınıyor diye etrafı dağıtıp adam dövüyor. Hırsızlar yakalanamıyor, yakalansa da hemen serbest bırakılıyor. Köylüler yirmi milyon lira için birbirini kırıyor. Namus ya da töre cinayeti denen vahşeti üniversiteliler bile onaylıyor.

Yaşını başını almış onlarca yazar sanatçı bir Türk yazara ödül verdi diye Nobel jürisini protesto ediyor. Yetmiyor, bir grup hukukçu Nobel Yarışması’nı mahkemeye vermeye hazırlanıyor.

Pek Müslüman bir takım adamlar, Avrupa’da çalışan işçilerimizin onlarca yılda biriktirdiği tasarruflarını faiz günahıyla korkutarak, din sömürüsü propagandasıyla kandırarak çarpıp kaçıyor. Bu her her feniği alın teriyle kazanılmış paraları alıp kendi keyifleri için lüks villalara, Mercedes'lere, ikinci üçüncü eşlere, metreslere, batak yatırım enstrümanlarına, iflası kaçınılmaz sanayi kuruluşlarına yatırıyor. Dolandırılan Türk vatandaşlarının haklarını korumak için sorumlulara Avrupa devletleri dava açmak istiyor ama Türkiye’ye kapağı atabilenler her zaman bir biçimde kurtulabiliyor.

Dediğiyle yediği birbirini hiçbir zaman tutmayan saçma sapan din tacirleri etrafına yüzbinlerce mürit toplayabiliyor. Herkesin göz önünde sadece kendi taraftarlarının girebildiği camiler, külliyeler inşa ediyor; holdingler kurup şiddetle karşı çıkar göründükleri kapitalizmin en pespaye yöntemlerini uygulayabiliyor.

Bir yandan da din/inanç motiflerini öne çıkaran ya da değişik tandanslarda milliyetçi partiler Türkiye tarihinde en yüksek oy oranlarına ulaşıyor. İşin insanın mantığını allak bullak eden en paradoksal yanı ise bu... Bugün dini politikaya karıştırmayan, ya da milliyetçiliğe karşı çıkan bir partinin iktidara gelmeyi bir yana bırakın yüzdelerle ifade edilecek oy alması bile mümkün değil. Başka türden bir milliyetçilik yapan Demokratik Toplum Partisi’ni ve birkaç küçük sol partiyi bir yana bırakın geri kalan tüm partiler milliyetçilikte, ulusalcılıkta, din sömürüsünde, sağcılıkta, yabancı düşmanlığında birbiriyle yarışıyor. Yarışmaları da haksız değil, ancak böyle davranırlarsa oy alabiliyorlar.

Dünyanın en tuhaf “sol” zihniyeti de yine bizde. Bir yanda solculuktan yalnızca 1930’ların Stalinciliğini anlayan bir kesim, öte yandan da kendilerine "solcu", "işçi", "sosyal-demokrat" gibi sıfatlar yakıştırıp uygulamada milliyetçilik konusunda MHP’yle yarışan "sol" partiler var. Küçük bir hatırlatma:siyasi arenada milliyetçi partilerin olması başka şey, her partinin tek ideoloji olarak milliyetçiliğe sarılması başka şeydir.

Böyle bir siyasi atmosferle varacağımız yer olsa olsa tek sesin egemen olduğu bir toplumsal diktatörlüktür. Buna "toplumsal çılgınlık" olarak da bakabilirsiniz.

Siyasi hayata milliyetçilik, muhafazakârlık ve geleneksel değerler damgasını vururken aynı zamanda toplumsal ahlâkın çöküşü neyin işareti acaba? Şizofrenik bir yarılmanın mı?

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..