- Kategori
- Deneme
Hiç Yaşamamış Olmak
Her akşam güneşin batışını seyrederken hep aynı hüznü duyarız. Yolun yarısına ya da sonuna gelmek değil, hiç yürümemiş olmak üzer bizi. Kendimiz için bir adım atmamış ama başkaları için hep koşmuşuzdur...
Başkalarının yüzümüze taktığı maskelerle dolaşmışızdır hep. Aynaya baktığımızda gördüğümüz, başkalarının bizde görmek istediği yüzdür aslında.
Ve bu yüzdendir, kendimizi bir türlü ifade edemeyişimiz!
Telaşlı bir karınca gibi, sürekli bir şeyler biriktiririz.
Öyle çok "keşke"ler, "olmaz"lar, "belki" ler birikir ki içimizde, ağırlıklarını taşıyamaz olduğumuzda; yüzümüze maske takanların hiç biri yanımızda değildir artık. En çok da bu yabancı ve uzak duruşları yakar canımızı.
Bazen gecenin içinde kaybolup gitmek geçer içimizden. Gittiğimiz yerde güneşin hiç doğmayacağını bile bile...
Sokağa bırakılmayan bir çocuğun, elindeki şeytan uçurtmasını pencereden uçurtmak istemesi gibi; doğru bildiğimiz yanlışlar uğruna gereksiz çabalar sarf ederiz.
Uçurtmamız bir türlü uçmaz!
Yanlış olduğunu bilmediğimiz doğrulara inanarak, mutluluk oyunları oynarız.
Yüreğimizin sesini dinlediğimizde acı çekeriz.
Aklımızın sesini dinlediğimizde pişmanlık!
Acılarımız ve pişmanlıklarımız arasına sıkışmış küçük mutluluklarla yetinmeye çalışırız. Dar zamanlara sığdırmak isteriz sevinçlerimizi. Büyük aşklar düşlerimize bile sığmaz.
Ve her akşam gün batarken hep aynı hüznü yaşarız.
Yolun sonuna gelmek değil, hiç yürümemiş olmak üzer bizi...
Başkalarının yüzümüze taktığı maskelerle dolaşmışızdır hep. Aynaya baktığımızda gördüğümüz, başkalarının bizde görmek istediği yüzdür aslında.
Ve bu yüzdendir, kendimizi bir türlü ifade edemeyişimiz!
Telaşlı bir karınca gibi, sürekli bir şeyler biriktiririz.
Öyle çok "keşke"ler, "olmaz"lar, "belki" ler birikir ki içimizde, ağırlıklarını taşıyamaz olduğumuzda; yüzümüze maske takanların hiç biri yanımızda değildir artık. En çok da bu yabancı ve uzak duruşları yakar canımızı.
Bazen gecenin içinde kaybolup gitmek geçer içimizden. Gittiğimiz yerde güneşin hiç doğmayacağını bile bile...
Sokağa bırakılmayan bir çocuğun, elindeki şeytan uçurtmasını pencereden uçurtmak istemesi gibi; doğru bildiğimiz yanlışlar uğruna gereksiz çabalar sarf ederiz.
Uçurtmamız bir türlü uçmaz!
Yanlış olduğunu bilmediğimiz doğrulara inanarak, mutluluk oyunları oynarız.
Yüreğimizin sesini dinlediğimizde acı çekeriz.
Aklımızın sesini dinlediğimizde pişmanlık!
Acılarımız ve pişmanlıklarımız arasına sıkışmış küçük mutluluklarla yetinmeye çalışırız. Dar zamanlara sığdırmak isteriz sevinçlerimizi. Büyük aşklar düşlerimize bile sığmaz.
Ve her akşam gün batarken hep aynı hüznü yaşarız.
Yolun sonuna gelmek değil, hiç yürümemiş olmak üzer bizi...