Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '11

 
Kategori
Deneme
 

Hıçkırılmamış hıçkırıklar malikânesi !

Hıçkırılmamış hıçkırıklar malikânesi !
 

"Çok çalışkan bir delikanlı şu Bedran."

"Oo, sen böyle sözleri kolay kolay söylemezsin dayı! Hayrola, ne yaptı da gönlünü aldı?"

"Kum torbalarını zamanında yolun girişine koymasaydı, bahçede yüzerdik şimdi!"

"Ee, Anadolu genci o. Şırnaklı. Anne-babası da çok iyi insanlar. Bizim Cemal Amca'nın oğlu Mustafa'ya benziyor. Türkçeyi yuttun, Kürtçe de öğrenmeye başla bari."

"Bana seni sordu bir iki kere. Şimdiden kafası karışmış! Bütün yaz çocukları buradaydı. Siz bile ondan çok geliyorsunuz. Abi pek sessiz. Sabah bahçede otururken görüyorum, birkaç saat sonra İstanbul'dan arayıp 'havuzun pompasını kapatmış mıyım, kontrol ediver.' diyor!" dedi bana.

"Sen ne cevap verdin?"
 
"Ben bu sakalı onu anlamaya çalışırken ağarttım. Sen gel onu anlamaktan vazgeç dedim."
 
"Seni ben yaşlandırdım ve o kadar şikayetçisin yani benden."
 
"Gel buraya deli çocuk, sarılma vakti."
 
"Angel Anne'ye ihtiyaçlarını soralım da alışverişe gidelim dayı. Akşama ne yiyeceğiz?"
 
"Pilaki hazır. Bir de sen seviyorsun diye musakka yapacak. Patlıcanla süt alalım."
 
"Musakkayla süt mü içeceğiz dayı?"
 
"Pilaki-kavun-peynir üçlüsüyle içeriz bre Türko."
 
"Ne o, artık uzo'nu yanında getirmiyorsun bakıyorum! Kabul ettin mi bizim sütlerin üstünlüğünü?"
 
"Misafiriz ülkenizde, size ayıp olmasın diye rakı içiyorum."
 
"Ne misafiri, sen bu evin sahibisin Çapkın Greko! Sahi, aklımdayken bir şey söyleyeceğim sana. Bütün kış adada canınız sıkılıyor. Eskisi kadar balığa da çıkmıyorsun artık. Angel Anne ile kışı burada geçirsenize. Benim için de buraya gelmek daha kolay ve kışın daha uzun süreler kalacağım. Nathy ve Nikos da fırsat buldukça gelirler, hep beraber oluruz."
 
"Ne zamandır yalnızlıktan kaçar oldun evlat? Sen anlat bakalım şu işin aslını. Belki bütün kış kalamayız; ama yine de bayıldım bu teklife. Akşam Angel'a sen sor istersen. Kızından ayrılması biraz zor onun."
 
"Azarlama be dayı. Belki de yaşım ilerledikçe yalnızlıktan kaçıyorumdur. Neyse, sen Angel Anne'yi bana bırak. Mübeccel Teyze Yorgo Dayı'yla pek iyi anlaşıyor derim, gör bak nasıl geliyor!"
 
"Gerçekten de beğeniyor mu beni Mübeccel?"
 
"Haydaaa!! Valla Zeus'a şikayet edeceğim seni."
 
"Geçen hafta kiminle geldin sen buraya?"
 
"Bir arkadaşımla."
 
"Kimmiş o arkadaş?"
 
"Huzur."
 
"Peki, huzursuzluğa ne oldu?"
 
"Huzuru seçti."
 
"Başladın yine Jon gibi konuşmaya!! Geçen seneki hikaye değil mi? Nisan mıydı adaya geldiğinde? Vazgeç o sevdadan dememiş miydim ben sana!"
 
"Sadece sen değil, Nathy ve Jon da demişti de siz ben değilsiniz ki. Dört kez evlendin; ama Angeliki'yi görünce ayakların yerden kesildi. Ben senden güçsüz müyüm ki yüreğimi dağlayayım dayı. Bir kere dağladım, yıllarca kendimi aradım perperişan. Yapamadım bu sefer işte! Kayıp gittim. O da bana tutundu!"
 
"Kalın duvarlarla çevrili zifir karası odada soluk almaya çalışırken aniden bir pencere açılır karşında. Kalbin yerinden çıkacakmışçasına atıyordur. Yavaş ve ürkek adımlarla yaklaşırsın pencereye. Masmavi gökyüzü altında yemyeşil bir cennet uzanmaktadır önünde. Kuşlar keyifle şakıyordur. Pencerenin önünde durur, dışarı bakarsın. İnsanlar çimenlerin üzerinde yuvarlanmakta, ağaçlardan meyve toplamaktadır. Mutludurlar. İçlerinden biri seni fark eder, gülümser. Elini uzatır. Ama yerden metrelerce yüksektesindir ve odanın çıkışı da yoktur. Asla senin olmayacak bir güzelliği uzaktan izlemektir tek yapabildiğin. Pencereye sırtını döner, en karanlık köşeye yürürsün."
 
"Dayı, sen bunu bana yıllar önce de söyledin; ama ben o karanlık odada değilim ki artık! Çoktan çıktım. Varım ben. Riya mavisi altında, yemyeşil çimenlerin üzerindeyim. Ama inan ki karanlıkta kalmaktan betermiş. Sana uzanan ele sarılmak için koşarken, uzanmayan diğer elin başka bir eli tuttuğunu görmek meğerse ne acıymış! Oysa yıllar önce; bana uzanan el yoktu, uzattığım; ama tutulmayan ellerim vardı. Şimdi de; uzanan eller değil, el var. Her iki el de aynı bedene, aynı ruha çıkmıyor mu dayı? O eli tutarsam diğer eli tutanla karşı karşıya gelmez miyim, o da beni görünce şaşırmaz mı? Bilse, o elin bana uzanmasına üzülmez mi ya da tutmaktan vazgeçmez mi? O eli bırakmayacağını bilsem, bana uzanan eli ben tutar mıyım?"
 
"Evet, geçmişte de şimdi de iki elini birden uzatan sensin. Sana uzanmayan diğer eli düşünmektense sana uzananın bunu nasıl başardığını düşün! Sen sonradan gelensin. Değerli olan ilk tutandır. Ama buna rağmen sana uzanmıştır. Sahip olduğu bedeni ve ruhu paylaşmaya hazırdır. Ya tek eli tutacak ve yetineceksin ya da sırtını dönüp gideceksin."
 
"Bak, sen de Jon'laştın ihtiyar! Ben o eli tutmayacağım. Değerlisi de görmesin, bilmesin; onun kalsın."
 
"Ahh be deli çocuk! Yaşını aldıkça daha da zorlaşıyorsun. Lâf da dinlemiyorsun. Bilmez misin ki kandırmaya çalıştığımız ruhumuz, kanansa benliğimizdir. Gençliğinden beri hüzünlüdür delişmen ruhun. Bizler de seninle birlikte mavi gökyüzünün altında, mavi denizin ortasında griyi sevmeyi öğrendik. Çevrendeki herkesi mutlu etmeyi becerdin de bir tek seni mutlu edemedin! Son bir yılda yüzünün güldüğü ender anlar da eminim sen mutlu olduğun için değil, o mutlu olduğu içindi. Oysa sana, onun çok imkansız bir yerde durduğunu ve seni üzgün görmek istemediğimizi kaç defa söyledik! Silkelen de şu haline bak!"
 
"Tamam Dayı, bitti. Hadi, gidip alışverişimizi yapalım. Patlıcanımızı, kavunumuzu alalım; bir de yaş üzüm rakısı çektik mi, değmeyin keyfimize. Ama Kapalı Pazar sular altındaymış, 57'nci yıl şerefine Migros'a gidelim bari. Belki rakılar da nostaljik şişelerinde yarım asır önceki fiyatlarınadır."
 
"Oo Majesteleri, halkınızın arasına karışıp rakı içmeye mi karar verdiniz? Size Romanée-Conti Pinot Noir  açsaydık!"
 
"Aşk olsun ihtiyar!! Ta Paros'a kadar gidip 98 Cuvee Panos Cabernet Sauvignon'a bir dünya para ödeyen sen değil miydin?"
 
"Boşver sen rakıyı-şarabı da, acaba yemeğe Mübeccel'i de mi çağırsak!"
 
"Çağıralım tabii dayı. Kadınların peşinden koşmanın bir zararı yok. Zararı veren onları yakalamak!!" 
 
 
 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..