Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ocak '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hoppp Angaralı pazarcının şivesi nereye gidooor!

Hoppp Angaralı pazarcının şivesi nereye gidooor!
 

Geçen sabah kahvaltı haberlerinde öğrendim. Ankara Yenimahalle Belediye Başkanlığı, Yenimahalleli pazarcılara, tiyatroculardan ücretsiz diksiyon kursu vermiş. Dayanağı da artık yerel dille konuşulmayacak, müşteriye İstanbul Türkçesiyle hitap edeceklermiş. “Hanımefendi bir kilo patatesinizi lütfen alır mısınız? Buyrun efendim paranızın üstünü takdim edeyim.” Burda Nil pufffzz diye güler. :))

Allamm aşkına böyle pazar mı olur? Pazar şivenin merkezidir. Pazarda, bir pazarcı canhıraş bağırmıyor, yurdumuzun hangi yöresinde doğmuş büyümüşse, o yörenin şivesi ile konuşmuyorsa ben o pazarcıya, pazarcı demem arkadaşım. Doğrusu ürünü güzel diye alışveriş yapsam da, keyifli bi alışveriş olmaz bu.

Özenti olmak da böyle bi şey herhalde. İstanbul Türkçesi yapı-yorum, edi-yorum değildir üstelik. İstanbul Türkçesi aslında; yapoorum, edooruum, gelooorum gidooruum, diye teleffuz edilen saray Türkçesidir. “İstambol’da oturoorum, ah azizim alektrikler kesildi, yoksam tiwitter’a girooordum.”

Şimdi dailymotion’dan Noir desir’in en sevdiğim şarkısı levent’i dinledim ve video klibini izledim uzun uzun. Ben levent diyorum.:) Ukalalık yapmayın bana, biliyorum asıl adını; :) Le Vent Nous Portera. Sözleri anlamasam da müzik çok güzel. Nırı nırı nımmm: burada müziğin evrenselliği devreye girer. Video klip benim sevdiğim mekân olan, rüzgarlı deniz kıyısına, anne oğul elele birlikte geliyorlar. Küçük çocuk birden bire annesinin elinden kurtulup, o sonsuz kumsalda dilediğince koşuyor, annesi sık sık, endişeli gözlerle onu izliyor. Bir şey oldu olacak diyor gözleri. Onları gülümseyerek –özellikle küçük çocuğu- izlerken, Angaralı Belediye Bşk.nından çağrışım yaparak, aklıma video klipteki anneyi anadile, elinden kurtulup, dilediğince özgür koşan küçük çocuğu da şivelerimize benzettim. Dilde şivesiz olmayı düşünemiyorum azizim. Dili dil yapan detaylardan biri de o. Düşünsenize herkesin aynı tonda, aynı vurgulamayla konuştuğu bir dil ne kadar sıkıcı olurdu. “Eyvah eyvah” filmine gittiyseniz, senaryo kadar Trakya şivesi sizi onikiden vurmuştur. Her “h” harfinin yutulması gönlünüze, yüzünüze bir “ediye” sunmuştur be yaa!:) Üjjj bejj kere kalbiniz gümbürdemiştir. Klibe dönecek olursam; şiveye benzettiğim küçük çocuk dilediğince koştuktan sonra, şarkının sonunda annesinin boynuna sarılıyor. Ordan anlıyorum ki, onlar ayrılamaz bir bütündür. “Ana dil ve şive.” Zamana ve mekâna göre birbirlerinden ayrılması da gereken.

Geçen Güzelyalı parkında Karadenizlilerin açtığı standdan aldığımız erişte, tarhana, sıradan bir alışveriş olacakken, soğuktan donarken bile bol esprili bir alışverişe döndü. Bugün markete gittiğimizde kim alışverişten zevk alır bilmem? Alanlar vardır ama ben almıyorum azizim. Ruhu eksilmiş bununla birlikte yapay olarak şişirilmiş bir sahte mutluluk diyarı gibi geliyor bana. Ruh yok, insani ilişkiler şirket politikası gereği en aza indirilmiş.

Konuşma sıfırlanmış, reyon okları sizi savuruyor.

Sonuç olarak bağlamak gerekirse. Yapma 06 başganı, şivene sahip çık.

Bi de “hor görme garibi” diyim mi? Hadi… dedim gitti :)

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..