Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İç acılarının toplamı 180 derece eder mi?

İç acılarının toplamı 180 derece eder mi?
 

Aslında çok iyi bildiğimiz, buna rağmen hayatın hengamesi içinde koştururken "o an için" unuttuğumuz kimi gerçeklerin, ezberlerimiz yani belki de böyle pat diye karşımıza bir kez daha çıkması, anımsatması kendini nasıl da burkar yüreğimizi…

Aslında kendisi o kadar da acı çekmiyorken, acılar içinde değilken yani, başkalarının acılarına bakıp da acılar altında ezilmesi yüreğinin, ne hazindir aslında…

Karpuz büyüklüğünde bir küre gibi elinde duruyorken masmavi dünya, o dünyanın her yanından yankılanan çığlıkları duyuyorken; aynı anda ve kürenin tamamında devam eden savaşları, patlayan bombaları, açlıkları, yoksullukları, yoksunlukları görüyorken; ağlayan çocuk sesleriyle parçalanıyorken kulak zarları…

Her tarafından acı, çaresizlik, gözyaşı, yıkım, umarsızlık fışkıran o kaotik küreyi, bir ömür boyu içinde taşıyacak olduğunu bilmek… Tıpkı ultrasonda bebeğini izleyen bir kadın gibi, içinde taşıdığın mavi kürenin her yanından yükselen acıyı izlemek…

İçinde taşıdığın o kürenin kabuğunda olup biten bunca kaotik debelenme, başta yüreğin olmak üzere tüm iç organlarını acıtmaya başlayacak…

Bunca sevgisizliği, yalanı, dolanı, kirlenmişliği, iki yüzlülüğü ekleyeceksin hiç eksilmeyecek olan acıların üstüne…

İçin acıyacak… İçin çok acıyacak ve sen, bu iç acısıyla yaşayacağını bileceksin; hep bileceksin…

İç acılarını değiştiremeyeceğini gördüğünde, hiç olmazsa iç açılarını değiştirmek isteyeceksin…

Bir insanın iç acılarının toplamı 180 dereceyi bulduğunda, 180 derece dönemiyor ki sırtını hayata… Tam da o anda bırakıp gidemiyor işte her şeyi…

Tüm o seslerin artık dayanılmaz bir uğultuyla içinde yankılandığı bir günde, hani her şeyi (ya da hiçbir şeyi) bırakıp da gidemediğin o gün işte, aslında başkalarının acılarına ait olan sesleri bastırmak için başka bir sese yaslanmak istiyorsun sen de…

Beklediğin sesler, beklemediğin bir şekilde susuyor bazen; görüyorsun… Genel geçer günlük konuşmaların karşısında uzanıp oyalanmayı tercih ediyor bazı sesler bazı zamanlarda; görüyorsun…

İşte anlıyorsun ki kavurucu sıcak bir günün tam ortasında, tek başına duyduğun içindeki kürenin sesleriyle beraber, o kürenin tam ortasında ve tek başına duruyorsun aslında.

Bir kez daha kafana balyoz gibi iniyor ve anımsıyorsun ki; karpuz büyüklüğünde bir küre gibi elinde duran, içinde saklanan o masmavi Dünya’nın üzerinde herhangi bir coğrafyada yapayalnızsın…

Aslında sana bile ait olmayan o acıların bileşkesiyle, acılarla dönen yerkabuğunun tam üstünde ve yapayalnızsın…

Bir ömür boyu, içinde bir küre taşıyacağını bilerek yaşamak…

Bir ömür boyu, içindeki küreyi tek başına taşıyacağını bilerek yaşamak…

Ve bir kez daha anımsayarak…

Yalnızsın…

 
Toplam blog
: 70
: 1618
Kayıt tarihi
: 23.07.06
 
 

Milliyet Blog'un ilk yazarlarındanım. Uzun yıllar gazetecilik yaptım, sonra bir sabah uyandım ki ..