Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Haziran '07

 
Kategori
Haber
 

İki 'dengesiz' olay!

İki 'dengesiz' olay!
 

İki gazete haberini önce aktarayım.
Birincisi…
"Pepsi Max içtim Aysun Kayacı öpmedi" davası
“Tüketiciler Birliği, tüketiciyi aldattığı gerekçesiyle Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Reklam Kurulu'na başvurarak reklamın kaldırılmasını isterken Veysel Dağ isimli bir tüketici de "satın aldığı ürünün ayıplı" olduğunu savunarak ödediği 1.3 YTL'sinin iadesi için başvurdu.”

İkincisi…

“İSTANBUL Bağcılar’da Milenyum Büfe’nin sahibi, kiracısı polis memuru Erdem Yücel’e, gürültü yaptığı gerekçesiyle Mete İnternet Kafe’yi işleten Mete Ergün’ü şikâyet etti. Polis Yücel’in grubu uyarması üzerine tartışma çıktı. Tartışma kavgaya dönüşünce, Yücel, tabancasının kabzasıyla kafasına vurduğu Mete Ergün’ü yaraladı. Bunun üzerine Ergün’ün arkadaşları Yücel’e satır ve bıçaklarla saldırdı. Kolu ve sırtından yaralanan Yücel, önce havaya ateş etti, saldırının sürmesi üzerine Ergün’ü göğsünden vurdu. Seken kurşunlardan biri de Erkin Çalışan’ın bacağına isabet etti. Kalabalığın elinden kurtulan polis Yücel, Bağcılar Asayiş Büro Amirliği’ne sığındı. Arkadaşlarının Özel Bağcılar Hastanesi’ne kaldırdığı Mete Ergün’ün hayatını kaybettiği haberi üzerine, mahallede toplanan yaklaşık 50 kişilik bir grup, "Hepimiz Mete’yiz, bizi de vurun", "Rahat uyu Mete", "Delikanlı Emniyet", "Mete’nin kanını alacağız" sloganları atarak Milenyum Büfe’yi taşladı.”

Bu iki olayın birbiriyle benzeştiği şey ne olabilir ki? Hele birinde, insanların en temel hakkı olan yaşama hakkı yok edilmişken.

Benzeşme var. Her iki olay da gösteriyor ki, bu ülkede birçok şeyin çivisi çıkmış durumdadır.

Dediğinizi duyuyorum. Günaydın, yeni mi farkına vardın, diyorsunuz. Hayır, elbette yeni farkına varmadım ama bu tür olaylarda hep “Çivinin ne kadar çıktığını ve çıkmaya devam ettiğini belirlemek açısından vurgulamanın gereği var diye düşündüğümden…

Kısaca "Pepsi Max içtim Aysun Kayacı öpmedi" davası ve bir tüketicinin "satın aldığın ürünün ayıplı" diyerek parasını geri istemesi, yasaların artık insanlar arasında nasıl hiçe sayıldığını ve mizah malzemesi olarak kullanıldığının göstergesidir.
İkinci örnek ise, hem acı hem de ülkenin temel düzenini altüst etmeye yönelik olması bakımından dikkat edilmesi gereken bir olaydır.
İşin içinde “Ölüm” olduğu ve ölenin de “Genç” olduğu için bu olay çarpıtılacaktır. Zaten "Hepimiz Mete’yiz, bizi de vurun", "Rahat uyu Mete", "Delikanlı Emniyet", "Mete’nin kanını alacağız" gibi söylemlerle çarpıtılmaya başlanmış bile…
Oysa…
Dünyanın hiçbir ülkesinde “silahlı emniyet güçleri”ne şu veya bu şekilde fiili karşı koyma mümkün değildir. Karşı koyarsan cevabını işte böyle “Hayatın pahasına” alırsın.
Olabilir. Polis, ikazını “Sert” yapmıştır. Ama polis “Sert” ikaz etti diye döner bıçağı ile saldırmak neyin nesi? Dünyada bir tek İngiltere’de sokakta dolaşan üniformalı polis benim bildiğim kadarıyla silah taşımaz. Onun dışında, polis, kendisine “Saldırı” oldu mu, elindeki silah ve onu kullanmanın yetkisi ile böyle vahim sonuçlara kadar varabilecek uygulamayı da yapar.
Şunu anlatmaya çalışıyorum.
“Özgürlük” ve “İnsan hakları” savlarının arkasına sığınarak yasaları yok saymak, tehlikeli bir gidiştir.
Aynen, iki sivilin görev yaparken bir jandarma üsteğmenine yumruk atmaya varan davranışı gibi. Şimdi o üsteğmen de birinin lafını hatırlayıp “Misliyle” karşılık verseydi n’olurdu?...
Olabilir ki üsteğmen de “Sert” davranış olsun.
Bu yazıma bazı okuyanlarım “Olumsuz” bakıp ona göre yorum yazabilirler. Olsun, ben yine de her şeye rağmen “Hukukun üstünlüğü” ilkesinden hiçbir koşulda vazgeçmenin ve mizah malzemesi yapmanın doğru ve mümkün olmadığı inancımı vurgulamak istiyorum…
Yahu, bu memlekette haklı şikâyetlerimizin sonucunu alacağımız bir makam kalmadı mı ki, herkes kendi sorunun kendi halletme çabası içine düştü?
İşte temel sorun da bu soru da bu.
DİKKAT!... OLAYLAR, DENGESİNİ KAYBEDİYOR…
27 HAZİRAN 2007

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..