Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '13

 
Kategori
İnançlar
 

İnsanın Allah'tan dünyaya yolculuğu

İnsanın Allah'tan dünyaya yolculuğu
 

Bir ayrılık vaktiydi, düştük sonsuzluğun yollarına! Kimsenin kabul etmediği bir hazineydi yükümüz! Ne melekler, ne dağlar, ne de şu sonsuz kâinat; kabul etmedi-edemedi emaneti hiç bir mevcudat! Biz kabul etmiştik sırrın sırrını! Öyle yazmıştı yaradan; yoksa nasıl cüret edecekti buna şu biçare insan! Belki bir aşk hikâyesi yazacaktık göklere! Belki de korkular kâbus olup yağacaktı yüreklere! Elbet Rab emretmişti ezele; kalem silinmez harflerle yazdı muhteşem dönüşü göklere!

Evet, bir ayrılık vaktiydi, kaybedilmiş cennet tadında. Özlemler ateş oldu yağdı tüm ruhlara! Önce bir ses belirdi yoklukta, mekânsız ve zamansız, bir ses! Eğer yeniden duymak istersen; suret ve sıfattan geç, sesin sahibine müracaat et! Hem bak Kâinatın Rabbi sana her an fısıldıyor! Ruhun haykırıyor, meleklerin gülümsüyor, zerrelerinden bile o ses sana ulaşıyor! Rahmetler yağmur olup yağıyor! İçinden özlemler yükseliyor! Dinle;

"Ben sizin rabbiniz değil miyim" dedi hiçliğin ve varlığın Rabbi! “evet” dediler, tek-bir vücut yankılandı haykırışlar,"sen bizim rabbimizsin!"diye. "Hem böylesine muhteşem, böylesine canı candan alan bir canan, mutlak bizim rabbimiz olmalı" diye, hepsi tek-bir beden secdeye gittiler.

Hem Güneş karşısında yıldızların hükmü ne olabilirdi ki! Hangi yıldız güneşine yüz çevirebilirdi. Hangi bedbaht kendini ayna'da görüp de inkâr edebilirdi! Yoktur’a yol bulmak bin derece cazip gözükse de; özgürlük dediğin insanın kendini kendisinde tam bir tamam kabul etmesi değil miydi?  "evet," dediler "evet," hakiki özgürlüğü seçen özgür ruhlar! Yankılandı sonsuzlukta; Tek-Bir, "sen bizim Rabbimizsin!" diyen yükselen nidalar.

İşte böyledir gül'üm. Yusuf değildi Züleyha'ya yar olan! Züleyha değildi Yusuf'a intikam cinnetlerinden kara bir zindan olan. Hançer değildi Hz Mevlana’nın Yarı Şems’in kanını cellât olup yerlere saçan! Sen surete ve sıfata takılma gülüm; aslını unutma! Bil ki, gölgesiz aşktır, şu kubbeyi âlemde, Rabbin sesiyle için için yankılanan. Aşk'tır aşığı bin derece dertlere muzdarip kılan! O zaman feleğin çemberine birlikte girelim, ateşin bağrını delelim! Bir benden, bir senden, tek bir beden; aşk ile sema’ya dönelim!

Haydi Yürek ver sesime, kulak değil! Suretten de sıfattan geç! Her bir şey hakikatinde tek bir şeydir! Yoktur ‘la mekânda’ bir mevcut, yoktur ‘la zamanda’ bir vücut; Rabbin içinde olmayan!  Elbette her bir suret, isim ve sıfat ondandır! Elbette her biri vakti gelince hatmolur ve aslına döner! İşte anlamak ve hatırlamak bu yüzden aklın değil, ruhun işidir. Zira insanın ruhuna Allah’ın kaydı düşmüştür, Silinmez! Zira insan Allah’ın Ezelden aşkıdır, değişmez!  

Şimdi kapat gözlerini hatırla! Hani hüzünlere karışan karanlık gecelerde, bir ney sesinin biçare sarhoş âlemlerinde, gözlerine yürüyen yaşların ruhunu karışan neşesinde… Hatırla! Sen değil miydin o cevabı veren, ben değil miydim secde rahmetinde aşk diyarlarında dolaşan! Biz değil miydik aynı aşkın gözlerinden ateşten gömlek giyen! Evet, bendim, sendin, bizdik! Rabbin aşkıyla zerre zerre çıldıran! Evet… Bak dinle;

Evet, sen bizim Rabbimizsin”; “ Lebbeyk Allahumme lebbeyk, Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk, innel hamde vennîmete leke velmulk! Lâ şerîke lek!”

İşte böyledir dostum! Sadece bir seyirdir benimkisi, bir nefeslik solunan! Sadece bir seyirdir benimkisi, aşkı gözlerinden uyanan! Oysa sen hala ‘kırmızı bir gül’ için diyar diyar dolaşmaya ant içmişsin! Her liman'da aşkın izlerini görmeye, seslerini duymaya gönül vermişsin! Ama balık bilmezmiş nice bir okyanusta yüzdüğünü! Serçecik anlayamazmış kafeslere müptela olmadan gökyüzünün ne kadar mavi ve özgür olduğunu. Ama unutma; balık oltaya takıldığında, serçe kafese atıldığında, vakit artık çok geç olacak! Hem senin aradığın nedir ki böylesine deli divane? Aşk dediğin nedir? Ya kırmızı gül dediğin? Gül'ü bülbüle müptela eden firak nedir? Bak her gece kıpır kıpır parlayan şu muhteşem yıldızlara! Onlar bile her gecenin sabaha dönen kızıl şafağında; “ışık ışık” diye güneşe iltica ediyorlar! Şu masumane kırmızı güller bülbüllerini hasretle bekliyorlar. Kâinat denen melaike her zerresiyle hem kendi etrafında hem Rabbiyle tek-bir vücut “aşk aşk” diye dönüp duruyor. Zira herkes sahibini ve aslını biliyor! Ya Sen? Söyle daha ne vakte kadar devam eder şu mecazlar peşinde harabeye dönmüş feryadın! Ne vakte kadar her ses peşinde koşar harap olursun deli divane? Oysa Rabbin muhteşem sesine nazaran belki bir katredir, şu peşine düştüğün; tüm kırmızı güller ve bülbüller, tüm mecnunlar ve leylalar! Sen hala diyorsun ki; “Ben ney sesine âşığım” Peki ama o ney'e ruhunu veren ses nerede? Züleyha'ları bin derece aşkın cazibesinden koparıp, Yusuf’ları zindanlara mahkûm eden haykırışlar nerede! Hangisi Allah’ın izni olmaksızın can bulabilecekmiş?

Sen; “dertlerden kaçayım, aşkın gül yüzüne varayım,” diyorsun, ama söyle; "derman arardım derdime, derdim bana derman imiş" diyen Yunus’un aşkı nerede? Evet dostum, o sesti, inan; ‘Şemsin kanını al-kırmızı aşktan yerlere saçan!’ O sesti inan; ‘Âşıkların boyunlarını çaresizce cellâtların baltalarına uzatan!’ O sesti; ‘önce Hallac’ın yüreğine düşüp, sonra da O'nun kanına başka elleri bulaştıran.’ Şimdi sen ikisini ayrı ayrı mı anlıyorsun; yoksa şu gölgeler âleminde cefa'sız aşk olur mu sanıyorsun!

Hava çok karardı artık. Söyle, bir sen mi kaldın şu karanlıklar içerisinde, minik bir yüreğin masumane gözlerinde. Bir sen mi kaldın şu kâbuslar ortasında, hüzünlü yaşların haykıran çığlıklarında. Hem dinle zamanlar daraldı bak, oynayanlar azaldı. Yorulmadın mı? "ışık ışık" diye yağan karanlık yağmurlardan. Benliğini ele geçiren şu melek yüzlü karanlık adamlardan. Usanmadın mı oyunla oyuncakla oynamaktan! Bir kez yüreğine bak. Görüyorum, yaşanmışlığın kırık dökük izleri var orada. Biliyorum, arayışların yılgın ve sönük izleri var orada! Önemli değil inan! Sen sadece hatırla ve gel! Yeniden bir kez daha; “Sen bizim Rabbimizsin" de ve gel! Öylece gel, kabul et ve çık artık şu oyundan!

Haydi şu sözde göklerin ruhsal rehberlerinden sıyrıl! Şu karanlıkların ışıktan çığlıklarından kurtul! Hakikat-i Muhammediye'nin rahmet denizine gel. En emin yol Allah’ın yürüyün dediği yoldur! Hem biliyor musun; o göklerin kapıları parçalandığında, yıldızlar tarumar olup bir bir göklerden yerlere saçıldığında, o deccalların cennetleri içindekilerle birlikte meydanlara döküldüğünde; işte tam o zaman, o cennetler ve maşukları bile cehennem ateşlerinden medet umacaklar. İşte tam o zaman, vaadül kahhar bir tamam sonlandığında, o tanrılar ve putları dahi cehennem ateşlerinden medet umacaklar. İşte tam o zaman söyle sen nerede oalcaksın! Secde edenlerden mi yoksa İblis gibi itiraz edenlerden mi ,artık karar ver!

Son bir şey daha;

Tüm ipuçları sadece Allah’ı kendi içinde bulman içindir! Yoksa Şems nerede, Mevlana nerede? Leyla nerede Mecnun nerede! Sen hala sıfatlar denizinde yüzüyorsun amma Allah senin tam yüreğinde.

Kutay Bilgehan

 
Toplam blog
: 35
: 4626
Kayıt tarihi
: 15.01.13
 
 

İzmir doğumluyum, İstanbul'da yaşıyorum. Şirketlere, ' insan kaynakları ve bilişim teknolojileri'..