Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '07

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

İşsiz kalmak

İşsiz kalmak
 

Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım işten atıldı. Bu ziyadesiyle berbat durumu, biraz olsun sevimli kılmaya çalışan patronu, isterse istifa edebileceğini söylemiş. O da (herkes gerçeği bilse de) iş arkadaşlarıyla muhatap olmamak adına bu şansını kullanmış.

Zoraki istifa, atılmak, kovulmak, çıkarılmak... Adı ne olursa olsun çok pis bir durum. Birinin sizi başarısız bulduğu, istemediği, çevresinden uzaklaştırmayı tercih ettiği fikri bile insanı derinden kırmaya yetiyor. Tıpkı kadın-erkek ilişkilerindeki gibi istenmeyen taraf kendini derin bir bunalımla karşı karşıya buluyor. Tüm dünyanın kendisine karşı olduğunu, artık hayatta hiçbir şeyi başaramayacağını, bir geleceği olmayacağını düşünüp duruyor. Karamsarlık koluna girip, “gel hayat boyu senin en iyi arkadaşın ben olacağım” diye aklını çelmeye çalışıyor. Dışlanmanın dayanılmaz ağırlığını taşıyan kişi de “bana evimden başka dost yok” diyerek kendini kapatıyor, kimsenin bulamayacağı kadar derine gömmeye uğraşıyor.

Bugüne kadar hiçbir işimden atılmasam da benim de eve koşup sığındığım, evimin huzurlu ortamında günler geceler boyu ruhumu doğrultmaya çalıştığım oldu.

Yıllar önce en yakın arkadaşım çok işsizdi. Neredeyse bir yıldır iş arıyordu. Bizim sektörde hiçbir deneyimi olmamasına karşın, kendi referansımla onu çalıştığım yerde işe aldırdım. Annem bunu yapmamam gerektiğini, benim unvanım ondan daha yüksek olduğu için problem çıkacağını, arkadaşlığımızın bozulacağını söyleyip durdu. Bense ilk gençliğin tüm hışmıyla onu azarlayıp arkadaşımın yardıma ihtiyacı olduğunu, hem başka bir editöre bağlı çalışacağını, benimle çalışsa bile ast-üst ilişkisinin bizim bunca yıllık arkadaşlığımızı bozamayacağını haykırıp durdum.

Her zamaki gibi benim haksız, anneminse sonuna kadar haklı olduğu birkaç ay içinde ortaya çıktı. En yakın arkadaşım, en bayağı ayak oyunlarıyla benim yerime oynamaya başlamıştı. İşin en feci yanı ise benim işimde son derece iyi olmam ve çalışmaya başladığım andan itibaren bariz bir fark yaratmamdı. Yani öyle böyle değil, işimde gerçekten iyiydim ve bunu ben değil birtakım işsel rakamlar söylüyordu. Buna rağmen patronumuz seyreyleyelim şu eğlenceyi de bir catfight (Bkz: İngilizce kız kavgası) çıksın diye bekliyordu. Ona göre bu, her iş yerinde olacak normal bir rekabetti. (Üstelik eğlenceliydi de!) Benim bildiğim rekabet kim kimi daha iyi dalavereye getirir diye değil, kim kimden daha iyi iş çıkartır şeklinde tezahür etmeliydi. Bu nedenle de çok şaşkındım. Bu, profesyonel yaşamda rekabet denen melun kavramın hiç de benim sandığım gibi bir şey olmadığına ilk şahit oluşumdu. Cahilliğime verin efendim.

Sonunda tabii ki istifa ettim. Hem ağlarım hem giderim hesabı, kendimi eve kapatıp basbayağı gözlerimden kan gelene kadar ağladım. Hem işimden, hem arkadaşımdan olmuştum. (Olmaz olsun öyle arkadaş ya!) Bir süre sonra gözümde ağlayacak yaş kalmayınca şizoide bağladım; burnumun ucunu bile evden çıkarmadan, "bu hayat bana göre değil, belki paralel bir evrende şansım daha fazla olur" diye düşündüm durdum bir ay boyunca. Tam gerçekle bağlarımı koparmak üzereydim ki bir iş teklifi aldım. Ve anne kucağı gibi sakin, huzurlu, güvenilir bir yerde çalışmaya başladım.

Kısa bir süre sonra (ex)arkadaşımın, benim istifa ettiğim şirketten çok feci bir şekilde, kavga kıyamet kovulduğu öğrendim. İstediği terfiyi alamadığı gibi, bir de işinden olmuştu. Hatta sonra o şirket, bana bir daha iş teklif etti. Tabii ben gitmedim, falan filan...

Kıssadan hisse sayın seyirciler: Hayatta başımıza kötü bir şey geldiği zaman otomatiğe bağlamış gibi kendimize haksızlık edip duruyoruz. Oysa işsiz kalmak hayatın sonu olmadığı gibi, yepyeni fırsatların da başlangıcı. Sizi istemeyen işi siz hiç istemeyin. Bilin ki bir yerlerde sizin için çok daha doğru bir iş, kollarını açmış kendisine koşmanızı bekliyordur. Tabii ki tüm bunları söylerken, işsiz kalmanın maddi sonuçlarının insanı çok zorladığının farkındayım. Ama hayatta şunu bilmek lazım ki iş dünyası, kariyer, ofisler, masalar, kartvizitler biz olmazsak hiçbir şey. Hepsi bizim uydurduğumuz kocaman bir yalan. Başarılı olmak, iyi işler yapıp bunların karşlığını görmek ve yükselmek bizi tatmin ve mutlu ettiği sürece bir anlam ifade ediyor. Yani biz mutlu olduğumuz sürece iş dünyasında varolma (dolayısıyla para kazanma) şansımız da artıyor. Nitekim şu anda o işimi hatırladıkça aslında beni hiç tatmin etmediğini, ama kendimi çalışmaya programladığım için durup dışarıdan bakamadığımı görüyorum. Ve şunu biliyorum ki eğer çalışma fikri bende bir saplantı olmasaydı, evde oturduğum bir aylık süreyi şahane bir tatil haline getirip her sabah boğaz kıyısındaki en sevdiğim kahvede kahvaltı eder, öğlene kadar gazete okumanın keyfini sürer, yeni işim için kendimi şarj ederdim. Şimdi anlıyorum ki işsiz kalmanın da dayanılmaz bir cazibesi varmış.

Fotoğraf: Donald Trump / bp1.blogger.com
 
Toplam blog
: 18
: 958
Kayıt tarihi
: 02.03.07
 
 

Hayatta herkesin güçlü bir duyguyla doğduğuna inanırım. Benimki merak. Küçüklüğümden bu yana dünyada..