Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mayıs '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hakkı yenmiş bir kavram için iade-i itibar yazısı

Hakkı yenmiş bir kavram için iade-i itibar yazısı
 

Geçtiğimiz cuma günü, her cuma olduğu gibi, yorgun düşmüş halde eve gelip koltuğa yığıldım. Cuma günleri çok yorucu geçtiği için, eve geldiğimde televizyonun uzaktan kumandasını alıp kanallar arasında gezinmek dışında bir şey yapmak istemiyorum. Ama bu hafta, masum televizyon kaçamağım şu anda okumakta olduğunuz yazıyı yazmama neden oldu.


Cuma akşamımı renklendirmek üzere basit bir film arıyordum. Kanallardan birinde ünlü oldukları iddia edilen ancak benim çoğunu tanımadığım kişilerin çeşitli hünerlerini sergilediği yarışmalardan biri vardı. Tam başka bir kanala atlıyordum ki, manken olduğunu tahmin ettiğim sarışın bir hanım, “Ben hırs yapsaydım, bu yarışmada birinci olurdum” incisini ağzından çıkarıverdi. Ben de vazgeçtim kanalı değiştirmekten falan. Duyduklarıma inanamıyordum. Hem bir yarışmaya katılıp, hem de yarışma kavramının iki temel unsurundan, hırs ve kazanma isteğinden –bilerek ve isteyerek- yoksun olduğunu ilan eden bu kişinin düşünce sistemine bir anlam vermek istedim. (Nedense sık sık böyle gereksiz düşünsel istekler içine girerim. Bir çeşit merak bu da.)

Kadir-i mutlak olduğuna sonuna kadar inanıp, hırstan gözleri kocaman açılmış, dudakları büzülmüş bir halde, alt metni “hadi dua etsinler, iyiliğime geldi de üstün hünerlerimi sergileyip onlara nal toplatmadım” olan bu cümleyi sarf etmesi pek inandırıcı gelmedi bana. Jüriye de gelmemiş olacak ki daha az konuşmasını öğütlediler kendisine.

Hafızası 5 saniyeyle sınırlı televizyon dünyasında çoktan tarih-i kadim olan bu olay, benim için yepyeni bir düşünce zincirinin başlangıcı oldu. Çoğu insanın, plaza dünyasına girdim gireli her gün en az 3 defa duyduğum "hırs" sözcüğünden neden bu kadar nefret ettiğini, neden hırslı olarak tanımlanmayı en ağır hakaretle bir saydığını merak ettim.

Hırs kavramıyla bir alıp veremediğim olmadığından, bugüne kadar üzerinde eni konu düşünmemiştim. (Kendimin hırslı olup olmadığını bile bilmiyorum.) Konu üzerine düşünce antrenmanım bulunmadığından beni, sorularıma cevap bulmamı sağlayacak bir ipucuna götürebilirler diye eski not defterlerimi karıştırmaya başladım. Bir yerlerde hırsla ilgili şunları okuyup defterime not düşmüşüm:

Hırs: Bir şeye ulaşmak için duyulan aşırı istek.

Bu önemli; demek ki hırs özü itibarıyla istekten doğuyor. Yani sözde olmasa bile özde masum. Önemli olan onu hayata nasıl geçirdiğimiz, egomuzdan beslenmesine ne kadar izin verdiğimiz, hırsımızın vicdanımızı bastırmasını engelleyip engellemediğimiz. Yani hırsın mi bize, bizim mi hırsa yön verdiğimiz.

Peki hırsın adını bu kadar kötüye çıkaran, onu bir hastalık, habis bir ur gibi gösteren şey nedir?

Bu sorunun cevabını bulmak için deftelerime, kitaplara danışamazdım. Ben de hırstan gözü dönmüş, hayatı kararmış, hayatı hem kendisine hem de diğer insanlara dar eden kişileri düşündüm tek tek. Ortak noktalarını aradım. Neden hayatta hiçbir zaman istediklerini elde edemediklerini, istedikleri insan olamadıklarını, küçük gördükleri ve ötekileştirdikleri insanların hayatlarına neden öykündüklerini düşündüm. Cevap basitti; çok hırs, az yetenek.

Hırsı kadar yeteneğe sahip olmayan kişiler, habis insanlar olmaktan kaçamıyor. Çok şey başarmak isterken bunları gerçekleştirebilecek zeka, bilinç ve yetenek düzeyine sahip olamadıklarından hem kendileri hem de çevreleri üzerinde yıkıcı etkileri oluyor. Algı düzeyleri düşük, farkındalıkları yüzeysel olduğu halde en derin konulara dalmayı, içinde bulundukları toplumun gözbebeği olmayı hayal ediyorlar. Gerektiğinde en yakın dosttan daha acımasız olabilen hayat, onlara defalarca çaplarını anlatmaya çalışsa da öğrenmemek için ayak diriyor, (egoları tarafından) haddinden fazla şımartılmış birer çocuk gibi “küstüm, oynamıyorum” deyip, kendi hayal dünyalarında yaşamak için inat etmeyi sürdürüyorlar. Gerçek dünyaya her geçiş, ulaşmak istedikleri hayat her geçen gün biraz daha uzaklaştığından, onlar için büyük bir ıstırap oluyor. Acılarını dindirmek için tek çareleri ise, “en birinci benim ama yüce gönüllüğümden hırs yapmıyorum yoksa çok feci yamulturum bu dünyayı” demek. Tüm kaybedenler gibi...

Fotoğraf: http://www.thecollectorsshop.co.uk/horse-2.jpg

 
Toplam blog
: 18
: 958
Kayıt tarihi
: 02.03.07
 
 

Hayatta herkesin güçlü bir duyguyla doğduğuna inanırım. Benimki merak. Küçüklüğümden bu yana dünyada..