Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '07

 
Kategori
Siyaset
 

İyi düşün! Hiçbirisi değişmedi… (2)

İyi düşün! Hiçbirisi değişmedi… (2)
 

Adalet Partisi (AP); Dünü ve Bugünü, Doğru Yol Partisi (DYP; bugünkü DP)

Adalet Partisi, 27 Mayıs Devrimi sonrası kapatılan Demokrat Parti’nin devamı olarak 11 Şubat 1961’de kuruldu. Demokrat Parti’nin eski üyeleri; General Ragıp Gümüşpala, Şinasi Osman ve Dr. İhsan Önal Adalet Partisi’ni kurdular. Milli Birlik Komitesi tarafından siyasî partilerin “Demokrat” adını kullanmaları yasaklandığı için partiye “ Adalet Partisi” adını verdiler. Genel başkanlığını 1961-1964 yılları arasında Ragıp Gümüşpala yürüttü. Parti içinde çok sayıda DP’li politikacı bulunmaktaydı.

Adalet Partisi, idamların oluşturduğu toplumsal tepkiyi çok iyi kullandı ve Demokrat Parti’nin seçmen tabanının büyük bir kısmının Adalet Partisi’ne kaymasını başardı. Asıl önemli çıkışını ise 1964’te Süleyman Demirel’in genel başkan seçilmesiyle yaptı.

Adalet Partisi, muhafazakâr ve liberal görüşlü bir partidir. Siyasî yelpazede merkez sağda yer almaktadır. Piyasa ekonomisini benimsemiş, kalkınmacılığı ve büyümeyi hedef almıştı. Dinsel öğe ve yapıları kullanmakla birlikte temelde laik bir partiydi. Ancak 1970’deki bölünmeyle İslamcı ve liberal kanat partiden koptu. Adalet Partisi’nin hem kırsal hem de kentsel alanlarda etkinliği sürmüştür. Bu parti, 1961-1980 döneminde ülkenin en büyük iki siyasî kurumundan biri olmuştur.

Adalet Partisi 1961 seçimlerinde % 34, 8 oy ve 450 kişilik Meclis'te 158 milletvekilini aldı. Cumhuriyet Halk Partisi- Adalet Partisi koalisyonu kuruldu.

Ragıp Gümüşpala 1964’de öldü. Geçici başkan Saadettin Bilgiç Kasım büyük kongresinde başkanlığı Süleyman Demirel’e devretti. Süleyman Demirel koalisyondan çekildi. 1965’de hükûmet düşürüldü. Süleyman Demirel henüz milletvekili değildi. 1965 seçimlerinde Adalet Partisi’ni birinci parti yaptı ve Meclis'e % 52, 9 oy oranı ile 240 üye gönderdi. 1969 seçimlerinde oyların % 46, 5’ini aldı ve parlamentoya 256 milletvekili soktu.


Milliyetçi Cephe Yılları

1970 Şubat ayı bütçe görüşmelerinde, partili bazı milletvekilleri ve senatörler red oyu vererek hükûmeti düşürdüler. Bunlardan 41 kişi partiden ayrılarak, Ferruh Bozbeyli başkanlığından Demokrat Parti’yi kurdular. Adalet Partisi’nin yükselişi 1973’de durdu. Oy oranı % 29, 76’ya, milletvekili sayısı 149’a indi. Bunun sebebi ise Cumhuriyet Halk Partisi’nin yükselişi, Adalet Partisi’nden kopan Demokrat Parti ve yeni İslamcı Milli Selamet Partisi idi.

Türk Silahlı Kuvvetleri, 12 Mart 1971 muhtırasıyla Süleyman Demirel’i başbakanlıktan, Adalet Partisi’ni de iktidardan uzaklaştırdılar.

1973 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi birinci parti, Adalet Partisi ikinci parti olarak çıktı ancak, Cumhuriyet Halk Partisi-Millî Selamet Partisi koalisyonu kuruldu. Bülent Ecevit erken seçime gitmek üzere ayrılınca hükûmeti kurma görevi Adalet Partisi’ne verildi. Yanına Millî Selamet Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’ni alarak 1. Milliyetçi Cephe’yi oluşturdu. Böylece halkın deyimiyle; “MC hükûmetleri devri” başlamış oldu. 1. MC hükûmeti; 1975-1977.

1977 Erken seçimleri sonucunda da kimse tek başına iktidar olamadı ve Adalet partisi 2. MC Hükûmeti’ni kurdu. 1977 sonunda hükûmet gensoruyla düşürüldü.1979 sonunda Adalet Partisi eski ortaklarının desteğiyle bir azınlık hükûmeti kurdu, ancak 12 Eylül 1980 askerî darbesiyle perde bir kez daha kapandı.


AET (AB) Serüveni, Katma Protokol, 1970-1980 Dönemi, 24 Ocak Kararları ve 12 Eylül

1959'da Menderes’in AET’ye girmek için yaptığı başvuru neticesinde Türkiye, 12 Eylül 1963 tarihinde AET ile Ankara Anlaşması'nı imzaladı. (İmzalayan İsmet İnönü) Anlaşma 1 Aralık 1964’te yürürlüğe girdi.


Türkiye 23 Kasım 1970’de Katma Protokol’e imza attı. Katma Protokol’ün gerçek amacını Metin Aydoğan, "Türkiye Üzerine Notlar" adlı kitabında şöyle açıklıyor; “Ticarî olarak 1971, hukukî olarak da 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokol’e AET, gittikçe gelişen bir biçimde, sanayi ürünleri ticaretinde gümrük birliğine gidilmesi şartını koydu. AET, Türk sanayi ürünlerine uyguladığı gümrük vergilerini ve kısıtlamaları; pamuk ipliği, pamuklu dokuma ve rafine petrol ürünleri hariç olmak üzere (geriye ne kalıyorsa?) kaldırıyor, buna karşılık kendi sanayi ürünlerinin kademeli olarak Türkiye'ye gümrüksüz girmesinin yolunu açıyordu. Bu iş için Türkiye'de zaten olmayan hassas sanayi ürünleri için 22, diğerleri için 12 yıllık süre koyuyor ve Türkiye'nin "dört gözle" beklediği işgücü dolaşımının, 1 Ocak 1986'dan sonra serbest olmasını kabul ediyordu. (Elbette bugün bunların hiçbirisi gerçekleşmedi.T.H)

1965 yılında ABD Kongresinde konuşan Macomber; "Devletçilik, Türkiye'de eski ve saygı gören bir görüştür. Biz ise, Türkiye'nin sorunlarının çoğunun devletçilikten ileri geldiğini düşünüyoruz. Orada özel kesime daha çok rol verilmesini görmenin sabırsızlığı içindeyiz. Seçimle işbaşına gelen iktidar da (AP iktidarı) aynı şeyden yakınmaktadır." dedi. (Günümüz AB’nin “Atatürk’ten vazgeçmezseniz sizi içimize alamayız” söylemlerinin başlangıcı olsa gerek…T.H) Demirel Hükûmeti bu görüşlere uygun olarak, kaynağı dış krediler olan çok yönlü teşviklerle işbirlikçi niteliğinde bir sermaye kesimi yarattı. Dünya Bankası'nın öngördüğü yatırımları gerçekleştirdi.”

Bugünkü AKP iktidarı da dahil olmak üzere pek çok iktidarın kara sevdası haline gelen; Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme rüyası ile; dış ticaret esaretinin simgesi olan Gümrük Birliği anlaşmasının geliştirilmesi hep bu dönemlerde olmuştur. Metin Aydoğan’ın paragrafında Macomber’in sözlerinden de anlaşıldığı gibi Batı, Türkiye’nin “devletçi”, diğer bir deyişle “ulusalcı” yapısıyla da bu dönemlerde oynamaya başladı. Türkiye, ekonomik esaret zincirinin diğer bir halkası olan IMF ve Dünya Bankası ile de bu dönemlerde tanıştı…

***

1970’li yıllarda öğrenci hareketleri ve işçi olayları, siyasî hareketler hızlandı. Amerikan aleyhtarlığı arttı. Toplumsal huzursuzluk ve gerillacılık artmışken 12 Mart 1971 muhtırasıyla Süleyman Demirel başbakanlıktan uzaklaştırıldı. Adalet Partisi de iktidardan düşürüldü.

1973-1980 arası koalisyonlarla geçti. Türkiye bir türlü ekonomik ve sosyal yönden huzura kavuşamadı. Hiçbir parti tek başına iktidar olamadı. Hükûmet kurabilmek için en ufak partilere ve bağımsız milletvekillerine büyük ölçüde tavizler verildi. Plan program unutuldu, hesapsız yatırımlara kalkışıldı, döviz ve petrol kıtlığı başladı. KİT’ler de politik kadrolaşmalar arttı. Grevler, ekonomiyi ve çalışma hayatını felç etti. Ortak pazarla ilişkilerimiz donduruldu. Yunanistan ortak Pazar’a katılma çabalarını hızlandırdı. Anarşik hareketleri tertip eden iç ve dış odaklar bu durumdan istifa ettiler ve memlekette her gün olaylar çıkmaya başladı. Öldürülme olayları ve ayrılıkçı hareketler arttı. Bu dönemde iki orduyu donatacak silah ve teçhizat memlekete kaçak olarak sokuldu. Aylarca Cumhurbaşkanı seçilemedi…

***

Hükûmet yaşanan ekonomik çalkantılar neticesinde "24 Ocak Kararları" olarak tarihe geçen bir dizi önlem paketini hayat geçirdi. 24 Ocak Kararları’nı yine Metin Aydoğan’ın "Türkiye Üzerine Notlar" kitabından izleyelim; “1980 yılı Türkiye için ekonomik ve sosyal hayat başta olmak üzere toplumsal yaşamın her alanında büyük kırılmaların yaşandığı bir dönem oldu. 1979'da Başbakan Süleyman Demirel, Başbakanlık Müsteşarlığı'na getirdiği Turgut Özal'a, yeni bir ekonomik istikrar programı hazırlama görevi verdi. Program kısa sürede hazırlandı; bir başka deyişle IMF tarafından hazırlanmış olan program, 24 Ocak 1980'de kamuoyuna açıklandı.

IMF'nin daha önce yaptıramadığı isteklerini içeren program; Türkiye'yi tek taraflı olarak yabancı sermayeye açıyor, tarım, ticaret ve sanayide ulusal hedeflerden vazgeçiliyor ve günlük kur uygulamasına geçilerek Türk Lirası'ndaki değer yitimi sürekli hale getiriliyordu. Millî kambiyo rejiminden vazgeçiliyor, ithalat liberasyonu adıyla dışalım serbest kılınıyor, kotalar kaldırılıyor ve kamu yatırımları kısılıyordu. KİT'lerin özelleştirileceği, temel ürünlerde destek fiyatlarının kaldırılacağı, ücret artışlarının düşük tutulacağı, tarım ürünlerindeki taban fiyatlarının sınırlanacağı açıklanıyordu. Programın ön uygulamaları bile etkisini hemen gösteriyor; 1980 başında 47 TL olan 1 Amerikan Doları, yıl sonunda 90 liraya çıkıyor, programa karşı gösterilen tepki, 'iç savaş' haline getirilen terör eylemleriyle birbirine karışıyordu.

24 Ocak Kararları, ancak 12 Eylül gibi, bir "demir yumruk"la uygulanabilirdi. Emek örgütleri başta olmak üzere meslekî kuruluşlar, dernekler ve partiler kapatılmalı, yasama ve yürütme gücü, tartışmasız bir ortamda, sınırsız yetkilerle donatılmış bir yönetime verilmeliydi. Nitekim öyle oldu ve ABD başta olmak üzere Avrupa Birliği'nin "demokratik" desteği altında; beş kişilik Milli Güvenlik Konseyi'nin her kararı yasa sayıldı. Tüm siyasî partiler, dernekler, meslek örgütleri kapatıldı, yüzbinlerce insan gözaltına alındı, 50 kişi idam edildi. “


Sonuç:

Adalet Partisi, Demokrat Parti’nin mirasçısı olduğunu her zaman vurguladı. İlk seçimlerde eski Demokrat Partilileri partiye aday gösterdi. Muhafazakâr bir partiydi. Sağa kaymış, aşırı akımları desteklediği için liberallerce eleştirilmiş ve ikiye bölünmüştür. Partiye önceleri oy veren tarikat ve tekkeler daha sonra Milli Selamet Partisi’ne yönelmiştir.

1961 Anayasası’nın getirdiği ilkeler çok kısa sürede yozlaştırıldı. DP’nin devamı olduğunu söyleyerek iktidara gelen Adalet Partisi ve daha sonraları Doğru Yol Partisi her zaman din siyasetini önde tutan bir politika izlediler. DP’nin devamı olduğunu söyleyen yeni liderler Demirel ve Çiller, bu konularda Menderes’ten geride kalmadıklarını göstermişlerdir. Demirel AP Genel başkanı olduktan hemen sonra doğum yeri Isparta’ya gittiğinde ailesinden önce, sadık bir dindar olduğunu göstermek için Said-i Nursî’nin bir zamanlar sürgündeyken oturduğu evi öncelikle ziyaret etti ve ruhuna Fatiha okudu.

Bu dönemde imam-hatip okullarının pıtrak gibi çoğaldığı görülür. Başbakan Demirel temel atma törenlerinin hiç birini kaçırmıyor, bir taraftan da “Ezan susmayacaktır” diyerek sanki ezanın susmasını isteyenler varmış gibi kendini din kurtarıcısı yerine koyuyordu. Oysa ki bu memlekette bayrağın inmeyeceğini, ezanın susmayacağını en iyi bilenlerden birisiydi. Maksat dini siyasete âlet ederek oy avcılığı yapmaktı. O gün ekilen tarlalar bugün mahsullerini vermektedir.

Adalet Partisi, 1965-1971 yılları arasında tek başına, 1970' li yılların büyük bir bölümünde ise koalisyonlarda ülke yönetiminde söz sahibi olmuştur. Partiyi yıpratan Milliyetçi Cephe dönemi olmuştur. 12 Eylül sonrasında 1981 yılında diğer siyasî partilerle birlikte kapatılmıştır. 1983 yılında kurulan Doğru Yol Partisi de aynı çizgiyi izlemiştir ve 27 Mayıs 2007 tarihinde Demokrat Parti (DP) adını alarak o günlerin mirasçısı olduğunu, aslında hiç de değişmediklerini kanıtlamıştır…

(Devam edecek )


Derleyen: Tülay Hergünlü

Kaynak: http://tr.wikipedia.org

Metin Aydoğan; Türkiye Üzerine Notlar

Alev Coşkun; Tarihi Unutmamak

 
Toplam blog
: 516
: 1080
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

1955 Ankara doğumluyum. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. İstanbul'da uzun yıllar..