Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '09

 
Kategori
Güncel
 

Kahrolsun İMF

Kahrolsun İMF
 

İmf protestosu


Muhtelif gruplar Taksim Meydanı'ında toplandılar.

İMF'yi ve Dünya Bankası'nı protesto ettiler.

Bunu yaparken de bölgeyi savaş alanına çevirdiler. Yerli yerinde duran her şeyi kırıp döktüler.

Ellerindeki sopalarla, çekiçlerle, molotof kokteylleriyle polise, arabalara, banka ve işyerlerine saldırdılar. Erişebildikleri her sağlam nesneye zarar verdiler. Kaldırım taşlarını söküp oraya buraya fırlattılar. Böylece vatanımızı, küresel sermayenin tasallutundan kurtardılar.

Taksim ve civarına, İMF'nin ülkemize vereceği zarardan daha fazlasını verdikten sonra rahatlayıp muratlarına erdiler. Başarılarını da hep bir ağızdan, "Kahrolsun IMF, İşbirlikçi AKP" sloganıyla kutladılar.

Aslında bu eylemler, dünyanın muhtelif şehirlerinde aralıklarla sergilenen rutin bir oyundan ibarettir. Bizdeki oyunun ötekilerden farkı, aşırı şiddete ve yüksek maddi tahribata neden olmasıdır. Yerkürenin hakimleri, belli zamanlarda belli yerlerde toplanırlar. Karşıtlar da, "küresel sömürünün" kahrolması için aynı şehirde bir araya gelip eylem yaparlar. Aslında bunun, kabile doktorunun hasta adamın içindeki kötü ruhu kovmak niyetiyle yaptığı danslı büyüden bir farkı yoktur. İkisinin karşılığı da sıfırdır.

Daha açıkçası, ne karşıtların eylemleri küresel güçleri yolundan döndürür, ne de büyücü tepinerek kendini yırtıyor diye hasta sağlığına kavuşur. Verdikleri bunca emeğe, harcadıkları bunca yol, yemek ve otel parasına rağmen karşıtların istediği hiç bir şey olmaz. Eylemlerin sonunda düzen, eski biçimiyle devam eder. Fakat bu şarkı burada bitmez. Bir yıl sonra aynı oyun, aynı aktörlerle başka bir ülkede gene tekrarlanır.

Doğrusu, kabile büyücüsünden üstün olduğu varsayılan kapitalizm karşıtı modern insandan, problemlerin çözümü için daha makul yöntemler bulması beklenir. Meselâ: siyasi partilerde, bürokraside çoğalıp güçlenerek sömürüye karşı durabilir. Medya yoluyla insanları bilgilendirip, taraftarlarını artırabilir. Kendisi gibi düşünen farklı ülke insanlarıyla ilişki kurup, bu konuda hükümetleri yasal düzenlemeler yapmaya zorlayabilir. Bizatihi yönetimde yer alarak ülkesini güçlendirir ve halkının sömürülmesine engel olabilir.

Yazık ki, yapılanlar gerçek bir karşı çıkışın ifadesi değildir. Olay, herkesin kendine düşen rolü iyi bir şekilde oynamasından ibaretttir. Onun için, eylemcilerin öncülerinden barış temelli çözümler beklemek hayaldir.

Çünkü onlar başlangıçta, küresel sermayeye karşıdırlar ama fırsatı yakaladıklarında aniden yön değiştirirler ve önceleri düşman saydıklarının en sadık kulları haline gelirler. İşin doğrusu amaçları da, kötülüğü engellemek falan değildir. Çevreye saldırıp, etrafı talan ederek bastırılamamış şiddet duygularını tatmin etmektir.

Evet, dünyada bir sömürü düzeninin olduğu doğrudur. Fakat kapitalizmi veya sömürüyü; ortalığı kırıp dökerek, yakıp yıkarak, çevreye korku ve endişe yayarak önleme imkânı var mıdır? Bu sapkın ve normal dışı davranışın sorun çözebileceğini hangi mantık kabul eder? Yoksa bu tahribatı yapanlar, çevrede meydana getirdikleri milyonlarca liralık zararı İMF ve Dünya Bankası'nın ödeyeceğini mi sanıyorlar?

Şimdi kendimize dönelim ve soralım. Acaba, dün Taksim'de meydana gelen olayları soğukkanlılıkla değerlendirmek mümkün müdür? Ciddi bir çaba göstererek vitrinleri çekiçleyenler, uçan tekmelerle camları indirenler, masa ve sandalyeleri oradan oraya fırlatanlar, çöp bidonlarını yol ortasına devirenler, bazılarının iddia ettiği gibi masum birer eylemci mi sayılmalıdır?

Gerçekten, bu akıl almaz hastalığa ne ad verilmelidir? Saldırganlık mı, paranoyaklık mı, faşistlik mi, goşistlik mi denilmelidir?

Doğrusu, insanı bu kadar fikirsiz, düşüncesiz ve vicdansız hale getiren temel sebepler sorgulanmalıdır. Bu saldırgan zihniyetin, yani kötüleri yurdumuzdan kovmak veya engellenen haklarını almak iddiasıyla şiddete başvuranların bunu, başka bir yolla elde etmeyi neden düşünmedikleri sorulmalıdır.

Esasen, ilkel benliğini kıramamış, onu ıslah edememiş, ruhsal dengesi oturmamış tiplerden akıl ve fikirle çözüm beklemek boşunadır. Çünkü onların her problem için bir tek çözümü vardır. O da şiddetttir.

Neymiş? Küresel sermaye, kurumları vasıtasıyla ülkemizi sömürüyormuş. Hadi o zaman başlayalım, dükkanları yağmalayalım, kaldırım taşlarını sökelim, bankaların, iş yerlerinin camlarını kıralım, otomobilleri yakalım, polisi taşlayalım, çevrede terör estirelim...

Evet, şahit olduğunuz üzere mesele hallolmuştur. Bir sonraki nümayişe kadar ülkemizin en büyük problemlerinden biri çözülmüştür.

Siz olsanız, Taksim'de bayraklarını gördüğünüz gruplar siyasete soyunsa, onlara gönül rahatlığıyla oy verebilir misiniz?

Resim: Hürriyet

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..