Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '12

 
Kategori
Güncel
 

Kaosun eşiğinde tekinsiz bir sessizlik!

Kaosun eşiğinde tekinsiz bir sessizlik!
 

Son zamanlarda, içerde ve dışarıda olup bitenlere bakınca sormadan edemiyor insan:

“Sözün bittiği yer!'”denir ya... Gerçekten orada mıyız?

Onca sır perdesinin ardında, onca laf yığını ve Suriye ile savaş tamtamları arasında aslında fırtına öncesi bir sessizliğin ortasında, bağrında mıyız?

Yoksa her şey sessiz ve fırtınasız olupbitti de, ayırtında mı değiliz?

Öyle anlar vardır ki, sözler duru(lu)r, duygular, düşünceler ve gözler nöbeti devralır!

Bitti denilen yerde, söz gerçekten bitmiş midir? Bitmişse, hangi nedenlerledir?

Bırakın yazının icadından bu yana geçen 3500 yılı aşkın süreyi, insanın ilk var oluşundan bu yana, en ilkel halinden, en acı, en mahrem, en coşkulu, en mutlu, mutsuz ya da isyankâr hallerine değin tüm insanlık hallerini en etkili biçimlerde duyuran sözcükler mi bitmiştir ki, söz de bitsin?

Yoksa yetersiz mi kalmışlardır? O sözcükler ki, anlamın binlerce yıla meydan okuyan görkemli yapı taşları...

Sözlerin, anlamların yapı ustaları Sokrates'ler, Shakespeare'ler, Goethe'ler, Hikmet Ran'lar, Asaf'lar, Dağlarca'lar ve Berk'ler yitip de gittikleri için mi yoksa?

Harflerin, ünlülerle ünsüzleri âdeta yer değiştirmekte! Tüm o zarif ve şapkalı inceltme işaretlerinin kaldırıldığı zamanlarda, kaba ve kürek gibi ellerle başlarına basılarak bir yerlere tıkıldıkları için mi söz de bitmekte acaba?

Yoksa harfler, okul sıralarındaki yakın arkadaşlıklarına rağmen, yollarının ayrıldığı, herkesin numaralandırıldığı hastane, kışla ve hapishanelerin vazgeçilmezleri olan rakamlarla, sapla saman gibi karıştırıldıkları için mi suskunlar?  Oysa, bir rakam üç harf, etmez ki bir söz! Bu yüzden mi yoksa harfler, söz okyanuslarına doğru akıntılarını kestiler?

Ya da, paranın, iştahın, iktidar olmanın, ihtiraslı intikam ve güç nöbetlerinin sert adımlarıyla çiğnenişleri midir onları bitiren?

Yoksa yüzyıllardır sığındıkları sımsıcak şair, yazar ve yurttaş kalplerinden kopartılıp anlamsızlığın soğuk nezarethanelerinde titremeye terk edildikleri için mi sözler de bitmekte artık?

Ya şair ruhlu çocuklar ya da çocuk ruhlu şairler kurtaracaklar toplumu ve kuracaklar yarınları yeniden diye düşlerdik hep! Çocuk ruhlu 'Baba şairler' nicedir suskun, şair ruhlu çocukların çoğu ise kendilerini adadıkları renk cümbüşleri içerisinde ölü! Onun için mi yoksa? Bırak günü gitti desenize yarınlar da!

Ya halk;

 Dur durak bilmeyen göçlerle, çoğunlukla eğitimsiz, yoksul, çaresiz bir halde varoşlarda toplandık. İşportadan giyininerek, yardımlarla yiyip içerek, işporta yaşayarak yaşamlarımızı da işporta kıldık. Diğer yanda ise, babaları, dedeleri komşuları açken tok yatamayan, kentsoylu sayılabilecek, tuzu kuru azınlıklar olarak da mega kent kıyılarındaki güvenli sitelere çekilip dört çekişli araçlarımızı da önüne park ederek kredi kartı puanları ve miller biriktirmeye koyulduk!

Hem varoşlarda hem de kent merkezlerinde kendimize toplumsal sorumluluk yükleyecek her türlü eylemden, imece olaylardan süratle kaçıp bu mahçubiyetimizi çoğu güdümlü sivil toplum kuruluşlarının bir iki etkinliğinde görünerek gidermeye çalıştık. En ufak bir bireysel çıkar içinse değerlerimizi hiçe sayarak ceplerimizi doldurmaya koyulduk! 

Yetmiyormuş gibi hem varoşlarda hem de korunaklı sitelerde gençlerimizin yüzde 70'e yakını  yurtdışına kapağı atıp oralarda yaşama hayallerine daldık. 

 "O ki, bilmiyor ama biliyor bilmediğini çocuktur, onu eğitin/yetiştirin" diyor (eski bir Fars) öğreti(si). Ama halk, mental ergenlik yaşını unutmuşcasına: '...Ben çocuk değilim, üstelik asgari üç çocuk babası/ anasıyım' diyor. Artık çağdaş anlamda eğitip yetiştiremiyorsun.

"O ki, bilmiyor ama bilmiyor bilmediğini cahildir, ondan uzakça durun" diyor aynı öğreti. Ama 'demokrasi oyunu'nda en azından oyunu almak için siyasiler ona yak(ın)laşmak, inanmasalar da -kanmaya dünden razı oldukları- vaatleri savurmak zorundalar. Uzak durulamıyor!

"O ki, biliyor ama bilmiyor bildiğini, belki uykudadır, onu uyandırın." diyor bir de! Yok! Dizi dizi Tv. karşısında, cep tlf. elinde, sadakalarla geçinerek uyudukça uyumak istiyor, hesapsız, kitapsızca... Ne kadar dürtsen de uyandıramıyorsun!

Onlar ki, bir kısmı çocuk gibidir, diğer bir bölümü bilgi ve düşünce yoksunudur ya da derin uykulardadır! Hâlihazırda halkın yarısına yakınıdır, (sözde) 'milli iradedir'!

Tarım toplumunun ağırlıklı ideolojisi olan din (Tanrı, egemeni kollarken boyun eğenler için de yağmuru yağdırır- ekinler büyür- ceplere para girer!) endüstri sonrası denilen post-modern çağda, (çok daha modern bir ideoloji olan) ulus-devlet ideolojisi yıkılsın,'küreselleşmenin' de önü açılsın diye bu dozda -yeniden- dayatılırsa olacağı bu ve benzeri durumlardır. Bir taraf teslim olup dayatılana iyice asılırken diğer taraf merkezkeç kuvvetiyle daha da uzaklaşır...  Ama sürekli bilenen "küresel makas" her iki grubu da, en zayıf yerlerinden aynı keskinlikle yakalar!

'De jure' görünümü altında yaratılan 'De facto' hallerdir belki de asıl neden? (*)

Unutulmaya ki, tarih 'De jure' nu yaratamayan 'De facto'lar mezarlığıdır... Aynı zamanda düşünce ve söz katillerinin de!

Bu mezarlığın bekçilerinin daimî anası tarih ana, hiç şüphesiz ki çok söz söylemiş, yazmıştır ve yazacaktır bu konularda da, yarınlarda...

Çünkü dokuz köyden kovulsa da, onuncu köyde hep faaldir söz!

Sözün, hiç bir yerde, hiç bir zaman ve hiç bir şekilde bitmediğinin bir süre sonra hep anlaşıldığı gibi.

Umarız ki, sağduyu yine hakim olur, kaosun eşiğindeki tekinsiz sessizlik de yerini yarınların umudu çocukların coşkulu çığlıklarına bırakır....

İ.Ersin KABAOĞLU,

26 Haziran 2012, Ankara

Blognot:

(*) De facto, "gerçekte", "uygulamada", "fiilen", "fiili" ya da "pratikte" anlamında kullanılan Latince bir deyişdir. "Kanuna göre" veya "hukukî olarak" anlamına gelen 'de jure' ile karşıt olarak sıkça kullanılır. Yasal bir durumu tartışırken 'de jure', konu hakkında yasaların ne söylediğini, 'de facto' ise, gerçek hayatta uygulamanın nasıl olduğunu belirtir. Bu uygulama yasal olabilir ya da olmayabilir. Teriminin oldukça geniş bir kullanım alanı vardır. Evlilikten, devletler hukukuna kadar birçok konuda kullanılır. Ayrıca, geçerli bir yasa ya da standardın olmadığı fakat genelleşmiş bir uygulamanın söz konusu olduğu herhangi bir durumu belirtmek için de bu deyiş kullanılır. Sözcük İngilizce' de ilk kez 1602 yılında kullanılmıştır.

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..