Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '08

 
Kategori
Blog
 

Kapının Ardındakiler

Kapının Ardındakiler
 

foto: bizden biri ama kim valla bilmiyorum. bu arada gidenler olduğu için eksik kadro gözükmekteyiz



Bu aralar daha sık toplanmaya başladılar” diyor yarı duyulur bir sesle yanındakine. Tam kapının ağzında duruyorlar, eşiğin neredeyse üzerinde, girmekle çıkmak arasında bir yerde. Üzerlerinde belli belirsiz bir kararsızlık ve ne yapacağını bilememenin şaşkınlığı.

Bu sefer 40 kişi saydım ben” diyor diğeri, kapının önündeki ayakkabıları göstererek, ama onu yalancı çıkarmak istercesine içerden çok daha kalabalık ve keyifli konuşmalar, sesler geliyor.

Buraya kadar geldik madem, biz de içeri girelim” diyor ilk konuşan. “Herkesin gelebileceği söylenmedi mi, o halde biz de katılalım ve görelim.

İyi ama” diyor diğeri, “uzun zamandır toplanıyorlar, oysa biz çok yeniyiz, bizi aralarına alacaklar mı dersin. Ya yalnız kalırsak, ya dışlanırsak, ya içerde hoşlanmadığımız kişiler varsa, ya bir sorun çıkarsa… Hem ne çok yazılıp çizildi biliyorsun kavgaların ve anlaşmazlıkların yaşandığı, ya biz de onlardan birisine karışırsak…”

“Evet ama tüm yazılanlara rağmen hala belli zamanlarda bu kapının ardında toplanıyorlarsa, hala görüşüyorlarsa bir sorun yok demek ki. Hem belki de tüm bu yazılanlar sadece yanlış anlaşılmalardan, bazı olayların gerektiğinden fazla büyütülmesinden ibaret. Ya da sadece birkaç kişinin arasında yaşanan ve belki de çoktan çözülmüş olan şeyler. Birkaç kişinin kendi arasında yaşadığı bir durumu bütün bir topluluğa mal etmek ne kadar doğru ki. Üstelik aile deniyor buraya, görmüyor musun sadece kendileri katılmıyor, eşlerini, dostlarını hatta çocuklarını da hiç tereddütsüz getiriyorlar.”

Bana bu kapının önünde kaldığım, girip girmemek arasında tedirginlik yaşadığım ilk günlerimdeki halimi hatırlatıyorlar. Aslında böylesine kararsız olmakta ve tereddüt etmekte o kadar haklılar ki. Ama anlatmakla olmaz işte. En azından bir kere o kapıdan girip o kapının ardındakilere bakmaları, o havayı solumaları, o yüzlerle karşı karşıya gelmeleri gerekiyor. Yazılanlarla, anlatılanlarla, duyduklarıyla değil sadece kendi gözleriyle görmeleri …Aynı benim bir kere o kapıdan girme cesaretini gösterdikten sonra sık sık yaptığım gibi. Sonrasındaysa o kapıdan tekrar girip girmemek sadece kendi tercihleri…

Bu kapı bu sefer Büyükada’da Yörük Ali tesislerine açıldı. Kapının ardında vapur havası, ada sefası, faytonlar, martılar, deniz, yağmur, aşk, neşe, sohbet, eğlence, oyun, eski dostluklar, yeni arkadaşlıklar, tatlı atışmalar, yanlış anlaşılmalar, belki biraz hayal kırıklığı ve gerginlik ama çokça mutluluk ve keyif vardı. Bu kapının ardında eli kalem tutan ama bu sefer kağıt kalem yerine bizzat kendilerini ve sözlerini yanlarında getiren 40 yürek vardı. Bu kapının ardında 40 insan vardı, sevgisiyle saygısıyla birbirini tanımaya çalışan…

Geldiğimi görünce susuyorlar. Kısa bir selamlaşma ve tanışmanın ardından içeri davet ediyorum onları. Henüz karar vermediklerini söylüyorlar. İçeri girmeden önce “eğer girmek isterseniz kapıyı çalmanıza gerek yok” diyorum. “Çünkü bu kapı herkese açık ve bu nedenle anahtar paspasın altında. Ama sadece şunu bilmenizi isterim. Kapıdan girmeden önce tek bir isteğim var sizden. Gerginlikleri, hayal kırıklıklarını, yanlış anlaşılmaları, hataları, yalnızlıkları, kişisel hesaplaşmaları, günlük yorgunlukları, yanınızda farkına bile varmadan taşıdığınız ve belki de iyi niyetinizi engelleyip sizi olduğunuzdan farklı gösteren tüm kötü niyetli düşünceleri, sözleri bir kenara bırakın. Lütfen sadece ayakkabılarınızı değil, önyargılarınızı da çıkarıp bırakın kapının dışında. Yanınızda birazcık sevgi ve saygı olsun yeter ve sadece kendiniz olarak girin içeri…”

***8 ve 9 Haziran tarihlerinde bu kapının ardında beraber olduğum başta bu organizasyonun düzenleyicisi canım Sema Şener olmak üzere tüm güzel yürekli insanlara teşekkürler, sevgiler ve saygılar…

 
Toplam blog
: 246
: 980
Kayıt tarihi
: 27.01.07
 
 

30’ lu yaşların ağırlığında geçiyor artık yaşam ama teğet geçerek, ama kurcalayıp didikleyerek...İst..