Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ocak '10

 
Kategori
Siyaset
 

Kemalist Türk Devrimi

Kemalist Türk Devrimi
 

Geri kalmış ülkelerin genellikle kıt olan kaynakları içerisinde en bol malzeme insandır. Diğer kaynakları harekete geçirecek olan güç gene insandır. Bu yüzden geri kalmış ülke devrimleri her şeyden önce insanı değiştirmeye yönelik bir kültür devrimi olmak zorundadır.

Geri kalmış ülke devrimcileri daha etkili, daha bilinçli, daha akılcı düşünebilen yeni insanı yaratabildikleri ölçüde başarıya ulaşabilirler. Bu bakımdan hiçbir kuşku yoktur ki M. Kemal, tarihin tanıdığı en cüretkar, en büyük, en kapsamlı kültür devriminin baş mimarıdır.

Dilde, dinde, hukukta, giyside, eğitimde yapılan reformlar inanılmaz boyuttaki bir kültür devriminin çok önemli parçalarıdır. Hiçbir toplumsal hareket dayandığı toplum kesimlerinin olanaklarını aşamaz. Bir önder ne kadar güçlü olursa olsun bir toplumsal tabana dayanmak zorundadır ve dayanmak zorunda kaldığı toplumsal tabanın gücünü ne ölçüde harekete geçirebilirse o ölçüde başarılı olabilir.

M. Kemal ilk hedef olan ulusal bağımsızlığı sağlayabilmek için dayanabileceği güçler belliydi. Asker-sivil bürokratlar, ulusal nitelikli ama oldukça zayıf burjuva (kentsoylu) ve büyük toprak sahipleri.

Ordunun var oluş nedeni zaten bağımsızlıktır. Ordunun, Osmanlının çöküş döneminde çağa açılan ilk kurum olması ve neredeyse tek örgütlü gücü oluşturması başlangıçta Kemalist devrimin en büyük desteği olmasını kaçınılmaz yapmıştır.

M. K. Atatürk askeri bir sistem kurmak niyetinde değildi. Daha gencecik bir subay iken İttihat ve Terakkinin ünlü Selanik Kongresinde "ya üniformanızı bırakın ya da siyaseti" diye haykırmıştır. Kurduğu devlette orduyu siyaset dışında tutmak için bilinçli bir tutum izledi. Kralların ve sivil cumhurbaşkanlarının bile törenlerde üniforma giydikleri bir dönemde, iki istisna dışında savaş meydanlarında kazanmış olduğu mareşal üniformasını bile taşımadı. Halkın karşısına hep sivil çıkmaya özen gösterdi. 1920 yıllarından ölümüne değin son derece zarif giyim tarzı ile Türkiye'nin siyasi hayatını yönetmiş ve yönlendirmiştir.

M. Kemal, topluma bu yüzyılda dahi hiçbir İslam ülkesinin ele alamayacağı dönüşümleri kabul ettirebilmiş ama örneğin sıra toprak reformuna gelince bunu başaramamıştır. Çünkü geçmişte dayanmak zorunda kaldığı güçlerden bir tanesi de toprak ağaları idi.

M.Kemal sağlığında, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinde, demokrasinin sağlam temellerini atabilmek adına toprak reformu düşünmüş bu doğrultuda ortakçı ya da işçi olarak çalışan topraksız köylüyü topraklandırma porjesi geliştirmek istemiş fakat parti tabanından gelen sert muhalefet etkisiyle yürürlüğe koyamamıştır. (1)burada bir parantez açarak şu bilgiyi sunmak istiyorum; M.Kemal’in ölümünden sonra yerine geçen ve yeni hükümeti kuran Milli Şef İsmet İnönü bir toprak reformu kanunu tasarısı hazırlatmış, mecliste ona bir de on yedinci madde eklemiştir. Ünlü onyedinci madde, mülk sahiplerinin 50 dönümün üstündeki arazilerini kamulaştırma ve bunu toprağı bizzat işleyen işçi ve ortakçıya dağıtma olanağı getirmekteydi. Adanan Menderes ve Emin Sazak gibi toprak ağaları bu maddeye karşı çıkmışlardır. Emin Ağa, "bu madde kabul edilince yarın amelenin, şu apartmanın bir odasını da istemek hakkı olacaktır…Deli olmamanın imkanı yoktur" diye haykırmıştır. Meclisteki çoğunluk ve CHP yöneticileri devrim niteliğindeki bu maddeye karşı durmuşlardır. Milli Şef İsmet İnönü meclise baskı yaparak "toprak reformu istemeyen parti benim partim değildir" diyecektir. Bu ağır baskı altında on yedinci madde önergesini 321 milletvekili imzalar ve madde kanunlaşır. Ama Milli Şef zorlamasıyla kabul edilen Toprak Kanunu egemen sınıfların direnmesi yüzünden bir türlü uygulanamaz. (2)Çok partili döneme geçildiği vakit bu reforma karşı olan CHP tabanındaki toprak ağaları CHP’ den DP’ye transfer olmuşlar. CHP' de kalan diğer toprak ağaları da 1947 yılındaki kurultayda bu maddenin değiştirilmesi kararını aldırmışlardır. Bügün tek parti döneminden zulum diye bahsedenlerin anlatmak istedikleri bu baskıyla kabul edilen ve ele fırsat geçtiği anda değiştirilen toprak reformu konusu olmalı.

Kemalist Türk devrimi sırasıyla siyasal sistemi, hukuk sistemini ve kültürü laikleştirdi. Bir İslam ülkesindeki ilk laik devleti böylece doğdu. Çok sayıdaki müslüman ülke içerisinde tek çağdaş demokratik bir hukuk devletine sahip ülke Türkiye idi. Petrol gibi büyük ve kolay bir kaynağa sahip olmayan Türkiye, Müslüman ülkeler içerisinde en sanayileşmiş, en gelişmiş teknoloji ve çağdaş ekonomiye sahip bulunan Müslüman ülke oluşu da ayrıca düşündürücüdür. Çağdaş, ilerici bağımsız Türk devriminin temelinde Kemalizm ideolojisi vardır.

Fransız araştırmacı Francois Georgeon ‘’Kemalizm Avrupa dışında güçlü yankılar uyandırdı. Bu gün üçüncü dünya adını verdiğimiz Latin Amerika' dan Uzakdoğuya kadar uzanan alanda Türkiye'nin 1919' dan sonra ki atılımı ve uygulanan reformlar çoğunlukla tutku dolu bir dikkatle izlendi. Bağımsızlığı kazanmak, ekonomik-sosyal kalkınmayı sağlamak için uygulanacak reçetelerle ilgili olarak Kemalizmden alınacak dersler araştırıldı’’ diyerek Türk devriminin göz kamaştıran görkeminin bir çok ülkeye örnek teşkil ettiğini ifade etmiştir.

Kemalist tek parti yönetimini inceleyen bir başka siyaset bilimci olan Maurice Duverger ise, bu yönetm biçiminin mutlak baskı rejiminden ulus egemenliğine geçişi sağlamak, demokratik rejimin gerektirdiği ortam ve koşulları hazırlamak ve sonunda tam bir demokrasiyi gerçekleştirmek amacına yöneldiği görüşündedir. Kemalizmin, demokrasi geleneği bulunmayan gelişmekte olan ülkeler için demokrasiye hazırlanma ve geçiş yolunda en uygun ideoloji olduğunu savunmaktadır.

Bu gün ülkemiz, M.Kemal Atatürk’ün temellerini attığı ve hedeflediği demokratikleşmeye ulaşamamışsa bunun nedeni olarak bir çoklarının yaptığı gibi Kemalizmi suçlamak ülkemiz insanına uygun bir elbise olmadığını söylemek işin kolaycılığı olup bize bir yarar getirmeyecektir. Bireysel çıkarların toplumsal çıkarların üzerine çıktığı toplumlarda demokrasi gelişmez, gelişemez. Toplumsal bir özeleştiri toplumun tek bir kesimine değil tümüne düşen ve layıkı ile yerine getirilmesi gereken bir görev olmalıdır. Bu yüzden Tek parti dönemine ve Kemalizme dair yapılan eleştirilerin o yılların Türkiyesinin toplumsal ekonomik koşullarını ve içinde bulunduğu dünyanın özelliklerini göz önüne alarak yapılmasının daha bilimsel ve doğru olacağını düşünmekteyim.

    (1)Doğan Avcıoğlu , Devrim ve Demokrasi Üzerine, syf 391 (2) syf 254-255
 
Toplam blog
: 20
: 7034
Kayıt tarihi
: 05.04.07
 
 

Okumayı seviyorum. Okudukça geliştiğimi, geliştikçe de kendimi ifade etmek istediğimi farkettim. ..