Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ocak '10

 
Kategori
Siyaset
 

Mağdurun ve mazlumun can yoldaşı yiğit halkım!

Mağdurun ve mazlumun can yoldaşı yiğit halkım!
 

Mağdura ve Mazluma fazlası ile gönül veren yurdum insanının en ilgi çekici zamanları 12 Eylül 1980 sonrasındaki arabesk film furyasında mazlum kıvamındaki başrol oyuncularına gösterdiği sadakat duygusunda net bir duygudaşlıkta kendisini gösterirdi. Sinemalar hınca hınç dolar ve dört gözle filmin başlaması beklenirdi. Arabesk film senaryolarının ortalamasında, mazlum bir erkeğin aşkı ana tema olur ve kent varoşlarının dramatik yaşam vurgusu izleyenin zihnine nakış gibi işlenirdi. Kuşkusuz acizlenmenin ve yakarışın her türden şeklini insanlara dayatan bir yanı vardı arabesk filmlerinin ama yaşamın hemen her noktasına şöyle veya böyle vurguda yapmaz değildi arabesk filmler. Minibüs şoförlerinden konfeksiyon işçilerine, ev temizlikçisinden, mağaza tezgâhtarına ve garsonlara kadar envayi çeşit toplumsal olguyu ve pozisyonu dile getiriyordu arabesk filmler. Haliyle ülke insanımızın yeni yetişmekte olan kuşaklarının başucu yapıtları haline dönüşüyordu.

Bir ara çalışmış olduğum konfeksiyon atölyesinde Küçük Ceylan isimli şarkıcının adı ve şarkıları çalışan emekçi kardeşlerimizin gönül telini fena halde titretiyordu. İbrahim Tatlıses hayranlığı almış başını gidiyor, Müslüm Babacılar tarafından fan clubler kıvamında sevgi selleri ortaya çıkıyor, Ferdi Tayfur, Hakkı Bulut gibi şarkıcıların alehinde konuşmak cesaret isteyen bir tavra dönüşüyordu. Aksi halde işin sonunda dayak yemekte vardı. Pek tabiki yurdumun emekçi halk zümreleri arabesk filmlerin uzantısı olan konserlerde kendilerine işkence etmektende beri durmuyordu. Kendisine jilet atma sevdasında olan yeni nesillerin “Neden bu davranışları sergiliyorlar?” tadındaki bilimsel araştırmaları pekde doyurucu sonuçların ortaya çıkmasına neden olmuyordu. Aslında toplumun genel yaşamına bir vurguydu arabesk filmler. Orhan Kemal okuyanlar, Orhan Kemal’in anlattığı kent varoşu sakinlerinin yaşamındaki temel gerçekliklerin her türlüsünü arabesk filmlerde fazlası ile görüyordu. 2000’li yıllar geldiğinde, yani 20 yılı devirdiğimiz zaman diliminde toplumsal yaşam külliyen değişim dönüşüm sürecine girmişti ve değişmezde diyemeyeceğimiz bir mazlum ve mağdur edebiyatı eksenine oturtulmuş sahiplenme olgusu somut bir şekilde kendisini toplumsal yaşamın dokularında hissettirir hale geldi. İşte tamda bu noktada ekonomik krizlerin ve yüksek enflasyonun perişan ettiği geniş halk yığınları dönemin mağduru ve mazlumu Recep Tayyip Erdoğan ve partisini baş tacı yapan oyu sandıklara damlatarak bir gölün ortaya çıkmasına neden olmuşlardı. Hem ekonominin mağduru ve mazlumu geniş halk yığınlarıydı ve hemde kendilerine sahip çıkacak olan, yine kendi içlerinden çıkarmış oldukları ve adeta taparcasına ilgi gösterdikleri mağdur ve mazlum Recep Tayyip Erdoğan’dı.

Belediye Başkanı olduğu dönemlerde okuduğu şiirin memleketin asli varislerini bir hayli rahatsız ettiği ve bu sebeple her dem başvurulan ve nereye çekersen o tarafa yollu hukuk hareketlenmesi Recep Tayyip Erdoğan’ı önce belediye başkanlığından ediyor ve sonrada demir parmaklıklar arkasına gönderiyordu. Memleketin son yirmi yıllık dönüşüm sürecinin tedrisatından geçen yurdumun mazlum halkı yine kendisi gibi mazlum ve mağdur pozisyonuna düşmüş olan Recep Tayyip Erdoğan’a taparcasına sahip çıkmıştı. Gittiği her yerde ilginin ana merkez noktası oluyor ve kısa bir zaman dilimi içerisinde hızla yükselişe geçiyordu. Memleket çapında mazlum halkın ruh dünyasını keşfetme hadisesinde sağ siyasetin ağa babaları bu durumu kısa zamanda keşfetmiş ve derhal Recep Tayyip Erdoğan’ı halkın karşısına büyük bir önder olarak çıkarmayı bilmişler ve onun şemsiyesi altında toplanmayı gayet güzel ve incelikli yollarla hayata geçirmişlerdi. Ve bir sabah uyandığımızda Kasımpaşalı Tayyip memleketin başköşesine kuruluvermiş ve mazlum halkın sevgisel teveccühüne mazhar olmuştu. Mağdur ve mazlum olma sürecindeki değişim dönüşüm yıllarının doğal buluşma anlarıydı diye düşünürüm bu dönemleri.

Vatandaşı kurtarmaya kuşanmış bir vaziyette işe soyunan Recep Tayyip Erdoğan, her hamlesinde vatandaşın araksına dolanarak, vatandaşın hep aksi yönünde hareket etti. Özellikle yurdumun emekçi halk yığınlarını neo liberalizmin dahada ezmesi hadisesinde üzerine düşeni fazlası ile yaptı. Gazze adına İsrail’e posta koyarken, kendi ülkesindeki toprakların bilcümle bombalanması hadisesine gözlerini yar yar kapattı. Görmezden geldi. Bir asker babasının feryadına “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” vecizesi ile karşılık verip mazlum halkın dünyasına adeta bir şamar indirdi. Eh tabiki bu halk kime nasıl güveneceği hususunda bir kez daha hayal kırıklığına uğruyordu.

Kaç günden beri televizyonların magazin tadına çevirdikleri Tekel İşçilerinin Ankara’daki eylemleri bu toplumda bir şeylerin hafif yolluda olsa değişime teşne olduğunun göstergesi olarak kendisini orta yere bırakıverdi. “Bu yoldan geri dönmek yok” şiarı ile yola çıkan Tekel İşçileri Ankara’da siyasal iktidara ve bu ülke halkına ders verircesine ölümüne hak arama mücadelesine girişmiş durumdalar. Ölümden öte köy yok. Ankara’nın karında kışında, evlerinden uzakta haklarını alma çabasında olup, bundan sonraki yaşamlarında aç kalmamanın çabasına girişmişler. Tekel işçilerinin haklı mücadelesi karşısında saygı ile eğilmek evladır. Lakin o Tekel İşçilerini mağdur duruma düşüren hükümet uygulamalarının bir numaralı sanığı konumundaki bir dönemin mağduru ve mazlumu Başbakanı halkın hayli tepkisini çeker oldu. Başbakan yine o bildik veciz ifadeyi kullanmayı en hafifindende olsa söylemekten imtina etmedi. “Yan gelip yatmak yok”

Kim yan gelip yatmak istiyordu?

Sizi o koltuğa taşıyan bu ülkenin emekçi halk yığınları değil miydi? Açlığa mahkum etmeye çalıştığı onikibin Tekel İşçisi ve aileleri Başbakandan veciz bir zılgıt yemişlerdi. Çünkü işçiler Tekel’in Britsch Amerikan Tobacco’ya satıldığından beri yan gelip yatıyorlardı! Hiçbir iş yapmıyordu, üretmiyordu ve beleşten yaşamını idame ettiriyordu! Peki bu insanları bu duruma iten kimdi? Can alıcı soru bu olsa gerek. Tekel işçisi işte bu durumu alenen görenlerden. Bir dönem kendilerine sahip çıkacağı kanaati ile oylarını akıttıkları mağdur ve mazlum Tayyip Erdoğan bu gün o emekçi halkın yaşamsal hayallerini tümü ile yok etme telaşı içerisinde.

İş geldi dayandı mazlum halkın, mazlum ve mağdur başbakan hazretlerine iltifatına. Bir tarafta itfaiyeciler, bir başka tarafta demiryolu işçileri, hemen yanıbaşlarında tersaneler. Biber gazları havalarda uçuşuyor, panzerler sağlı sollu hak arama telaşında olanda emekçileri ablukaya alıyor ve her biri bir süre sonra memleketin lanetlileri olma yolunda alınlarına gereken damgayı yiyecekleri güne kadar olmadık ezanın ve cezanın muhatablı olacaklar. Ve bir gün gelecek belkide o alınlarında yedikleri en naif damga olan “terörist” yaftası emekçi halkın dumur olmasına yetecek. Mazlumun ve mağdurun yanında olma hususunda övgülere mazhar olan yurdum insanı, kıyakçılığın sonunda nasılda ayakçı olacağının tecrübesini bir kez daha yaşamış olacak. Bir sonraki sömürülme, kandırılma sürecine kadar.

Ben eminimki yeni bir mazlum ve mağdur bu halkın gönlünü en yücesinden ve en afilisinden yana feth eder.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..