Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ocak '10

 
Kategori
Siyaset
 

Toplumsal hafızayı resetleme çabası çok yakın zamanda iflasını ilan edecektir

Toplumsal hafızayı resetleme çabası çok yakın zamanda iflasını ilan edecektir
 

Bir özür, ama küçücük tarafından olsada ve biricik bir ifadesi olsada o özrün, geçmişin o unutulmuş, kanlı, acı olaylarına dair belki küçük bir anlamı olurdu. Bilmemki olur mu? Ama en azından yaşananların telafisi adına sadece basit bir başlangıç olarakda niteleyebiliriz bu durumu. Kanlı bir tarihsel geçmişimize rağmen, toplumun her kesiminden o kanlı olaylara dair bir şeyleri hatırlamak, bir şeylere dair hafif acılı bir tebessümde bulunmak zor olsa gerek. Geleneğimizden mi? Yoksa o acılı olayları gerçekten hatırlamak istemediğimizden mi? Tarihimizin her anına sirayet etmiş bir kan kokusunun varlığını kestirebilmek için illede kitaplar devirmeye, derin araştırmalar yapmaya gerek yok. Lakin geçmişimizin üzerinden akan kan tanelerinin hüzünlü anları zihnimizde reset edilmiş bir haldedir. Belkide en acısı bu olsa gerek. Tarihimizi anlatmaya kalkanların nasılda güzel bir geçmiş yarattığımıza dair ortaya sürmüş olduğu nağmeler yar yar sekteye uğrasada, bu ülkenin en ulusalcı sosyalistleri bile geçmişimize övgüler yağdırmaktan yana en milliyetçisi kadar cömert davranmaktan kaçınmazlar. Ne zamanki geçmişin kan kokuları tekrar burnumuzu rahatsız ederse ve ne zaman hafif bir pot ve gaf hadisesine dönüşürse, o övgüler düzenlerin kafasını önüne eğmiş bir vaziyette ortaya çıkan kısmi gerçeklere dahi bakamaz oluşları sadece bir utancı simgeler hal almaktan öteye başka bir anlam ifade etmez.

Geçmiş tarihimizin, devletin halkına karşı işlediği envayi çeşit kumpaslarla dolu olduğu ve bu gün o kumpasların daha açık, daha şeffaf, daha anlaşılabilir ve en azından daha tartışılabilir olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yani reset etmek nafile bir çabadan öteye gidemiyor. Ama ne varki tarihimizin gerçeği bu. Sadece zihin karmaşıklığı yaratmak ve tekrar o günlerin hatırlanmasının önüne geçmek. Bu konuda devletin asli varisleri insanüstü bir çaba göstererek toplumsal hafızayı kısmi bir şekilde silmeyi başarmışlardır. Günlük tüketim, bir önceki günün akşamını hatırlamadan daima ileriye bakma anlayışı üzerine oturtulmuş bir zihin karakterine dönüşüyor. Geçmişini sorgulamayan ve daima ileriye bakan bir toplum! Geçmişi sorgulamanın ne denli gereksiz olduğuna dair veciz ifadeleri kurucu önderlerimizin her dem topluma anlatmaya, topluma öğretmeye çalıştığı yegâne çaba oluyordu. Ama bu tarihti ve o tarih, gün gelip, silinmiş hafızaların kalıntısından dahi sorgulanmaya mahkum oluyordu.

“Acıları hatırlamanın kime ne faydası olabilirki?”

yollu vecizenin anlamı gayet açıktır. Özre gerek yoktur, af dilemeye gerek yoktur ve geçmişin defterlerini açıp açıp ortalığı bulandırmanın hiç alemi yoktur!

Pek tabiki durum böyle değil. Örneğin 12 Eylül’ü yapanları yargılamak ve toplum nezdinde mahkum etmek darbe sevenlere bir ders niteliğine bürünmelidir. Ölseler dahi bunu başarabilmek bence ciddi bir iştir ve toplumsal faydası tartışmasızdır. Ülkenin geçmişi bu ve benzer birçok acı olayla dolu olduğu için sanırım devletin asli varisi ve sahibi olarak nitelemiş olduklarımız bu tip yargılama, özür, af dileme gibi konuları gereksiz bulmuşlar ve sadece üstünü örtmenin, unutturmanın ve manipüle etmenin daha doğru olduğu kanaatine varmışlar. Dikkat ederseniz, yukarıdada ifade ettim, topluma iletmiş oldukları her veciz laf geriye bakmayı değil, daima ileriye bakmaya odaklıdır.

Ülkemizde zihin resetlemesi hadisesine yenik düşmeyen kesimler sadece azınlıklar olmuş. Çünkü inanılmaz düzeyde bir mülkiyet kaybı ile karşı karşıya kalmışlar. Hani derler ya “Tanrı kimseyi gördüğünden geriye düşürmesin” diye. Bu toprakların azınlıkları gördüklerinin gerisine düştüler. “Varlık Vergisi” gibi ciddi bir mülkiyet değişim sürecini yaşadı bu toprakların azınlıkları. Ya sonraki yıllar! Yine o bildik baskı ve sindirme politikalarının muhatabı oldular. 6-7 Eylül olayları bu anlattıklarımızı teyid eder niteliktedir. Dolayısı ile bu ülkenin azınlıklarının zihni hiçbir zaman reset edilemedi ama bir noktaya kadar sürekli ama sürekli suskun kaldılar.

İşte Alevilerin durumu. En yalın hali ile ortaya serilmedi mi? Celladına aşık olan mahkum misali yıllardır peşinden koştukları partileri aslında, tarihte o Alevilere en büyük kumpası kurmuştu. Dersim’de on binlerce aleviyi topyekün yok etmişti ve Dersimliler dahil bütün aleviler bu durumu dile getirmelerine rağmen o peşinden gittikleri cellatlarına tek bir gün dahi olumsuz laf söyletmemişlerdi. Kaldıki o peşinden gittikleri partileri bir kez dahi olsa Alevi inancını güvence altına alacak bir adım dahi atmamıştı. Peşinden gittikleri ve kendilerince büyülü buldukları partileri devletin dinini Sünni İslam üzerine oturtmasına rağmen bu somut gerçeğe sessiz kalıp, yıllarca çocuklarına Sünni İslam merkezli öğretilen din anlayışına itaat etmek durumunda kaldılar.

Yine aynı Alevilerin iki kez Sivas’ta karşı karşıya kalmış olduğu kanlı katliamların arkasında kimin var olduğunu görmek için daha bir on yılın geçmesine hiç ama hiç gerek yoktur. Ya Gazi Mahallesi olaylarına ne demeli? Kim yapmıştı Gazi Mahallesi provakasyonunu? Aynı Alevilerden Gazi Mahallesi olaylarını unutmasını isteyen bir devletide bu gün ziyadesiyle görmekteyiz. Tıpkı bir yüzyıl öncesinin unutkanlığı yönündeki tavsiyelere benzer niteliktedir bu gün o büyük devlet adamlarımızın ortaya sürmüş oldukları. Bu ülkenin en feci yürek burkan olaylarından biriside şüphesizki Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilme trajedisidir. Bu gün bu idam eyleminin ne denli yanlış olduğu yönünde bütün bir toplumun mutabık olduğunu söylemek için sanırım dahi olmak gerekmiyor. Ama o dönemin devlet büyükleri! devletin namusunu kurtarmak adına gencecik insanları yağlı urganda sallandırarak ne büyük bir iş yapmış olmakla övünüyorlardı. Lakin yaptıklarının ne denli çapulhane bir iş olduğunu fark ettiklerinde toplumsal hafızayı resetleme yolunu tercih ediyorlar ama o resetlemenin hiçbir işe yaramadığını alenen görmek durumunda kalıyorlardı.

Aynı şekilde, demokratik yollardan seçilmiş bir başbakanı, darbe ile indirip, iki bakanı ile birlikte yağlı urganın ucunda sallandırmış olmak, onca uyarılara rağmen bu yanlışa kulak tıkayıp, bildiğinden şaşmamak, bu toplumun geleceğine indirilmiş en ağır darbelerden birisi olmuştur. O dönemde yapılanların yanlışlığı her aklı başında insanın zihninde mahkum edilmiştir ama toplumsal hafıza öyle bir silinmiştirki, sapla saman birbirine karıştırılarak o geçmişin anti demokratik uygulamaları olmadık bir şekil ve yöntemlerle, çarpıtmalarla toplumun gündemini işgal etmiştir..

Kanlı 1 Mayıs olayıda ha keza bu toplumun zihninde mahkum olmuş ve arka planında kimlerin olduğu artık malum hale gelmiş acı olaylarımızdan birisidir. Keza Maraş katliamını aynı eksen üzerinden düşünmek hiçde yanlış olmaz.

Sanırım en ilginç olaylardan biriside 1990’lı yıllarda yaşanan faili meçhul cinayetler zinciridir. Onyedibinbeşyüz insanın bu topraklarda faili meçhule gittiği aklı başında her insan tarafından dilendirilen bir hadisedir. Faili meçhullerin arka planında kimlerin olduğu tamda tahmin ettiğiniz gibi. Ama unutulmaya yüz tutmuş bir sürece girme noktasındadır faili meçhuller.

Dün Uğur Mumcu’nun oğlu Özgür Mumcu’nun bir röportajını okudum. Ne diyordu orada Özgür Mumcu?

“Babamı öldürenlerin kontrgerilla olmasına hiç şaşırmayacağım.”

Mumcu ailesi, Uğur Mumcu’nun İslamcılar tarafından öldürüldüğüne inanmıyor. Oysa o günleri hatırlar mısınız bilmem? Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü gün bütün caddelerde Kemalist, laik çevreler “Mollalar İran’a”, “Türkiye laiktir, laik kalacak” yollu sloganları haykırıyordu.

Bir Komiser Kolombo sorusu soralım “Kim bu cinayetten fayda sağlar?” diye.

Aradan yıllar geçtikten sonra torunlarımızın düşünceleri sizce ne olabilir Mumcu cinayeti ile ilgili? Mesela “Uğur Mumcu’yu öldürenler İslamcılardır” diye düşünürlerse şaşırmalı mıyız? Devletin toplum üzerinde izlemiş olduğu politik yöntemlere bakarak bir şeyler söyleyecek olursak şayet, şüphesizki aradan geçecek olan bir elli yılın sonunda Uğur Mumcu’nun katlinin İslamcılar tarafından gerçekleştirildiğine inanmak pekde abartılı bir tutum olmaz.

Ne varki bu günkü gelişmekte olan teknolojinin bir şeyleri gizlemenin, çarpıtmanın ve manipüle etmenin önünde ciddi engeller oluşturduğunu söylememiz çokda garip bir durum değildir. Bilgiye ulaşmak artık birkaç saniyelik bir zaman kaybı ile oturduğunuz yerden daha kolay oluyor. Dolayısı ile artık ülke yönetimlerinde daha ciddi tavırları öne çıkartmak şarttır. Eskinin alışkanlıklarından kurtulmak ve geçmiş ile yüzleşmek sureti ile geçmişte mağdur edilmiş mazlum insanlardan özür ve bir af dileği ile geleceğe doğru yeni bir sayfa açmak en akılcısıdır. Lakin iktidar gücü tatlı bir güçtür ve bu gücü elinde bulunduranlar elinde bulundurdukları bu gücü kolay kolay bırakmayacaklardır. Ne bir özür yolu tercih edilecektir, nede ezdikleri o mazlum halktan lütfen yollu bir af dileğinde bulunulacaktır. İktidarı elinde tutanlar, o gücün büyüleyici cazibesini her dem yenik düşme durumunda oldukları için, eskinin alışkanlıklarını sürdürme gayretindeler.

Büyüleyici iktidar gücünü elinde tutanlar, toplumsal hafızanın her dem resetlenmesi için daha çok çaba harcayacaklar. Ama karşılarında sadece helal süt emmiş dürüst insanların yanında birde gelişmekte olan teknoloji ile mücadele etmek zorunda kalacaklar. Sonuçta yenilecekler. Ama bunu anlayana kadar topluma ve toplumlara acılar yaşatmaktan geri durmayacaklar.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..