Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mart '12

 
Kategori
Kitap
 

Kryon 7 - Yeni Başlangıç - Lee Carroll

Kryon 7 -  Yeni Başlangıç -  Lee Carroll
 

YENİ BİR BAŞLANGIÇ (2000)

İnsan denen varlık tamamlanmış görünebilir, ama tamam değildir. Bir parçanız burada değildir, yüksek benliğinizin bir parçası size bir realite yaratmak için şu anda bir planlama celsesinde bulunmakta, diğer yüksek benliklerle eşzamanlılık yaratmaktadır. Bir parçanız da çevrenizdeki rehberlerin ve meleklerin içinde yer alır. Biz ona enerji deriz, sayılamazlar çünkü onlar birdir, ama aynı zamanda çokturlar. Ruhun özü sürekli çevrenizdedir, şefkatle harekete geçirilmeye hazır sevgi dolu bir özdür o.

Sizinle birlikte yaşayıp aranızdan ayrılmış tüm varlıklar tıpkı sizin gibi birçok parçaya sahiptir. Melekler ya da rehberler dediğiniz parçanız, insan olarak tanıdığınız ölmüş olan o varlıklardır, onların bir parçası hep sizinle birliktedir. Örneğin babanızın bir parçasının sizinle birlikte olduğunu bilmek ilginizi çekebilir. Bu, geçmişte arkadaşınız ya da bir aile üyesi olarak sizinle birlikte yaşayıp da ölmüş her varlık için geçerlidir. Onların karmik niteliklerinin bir gereği de sizinle birlikte olmaktır. Bu dünyadan ayrıldığınızda aynı şey sizin için de geçerlidir.

Biyolojiniz değişmeye başlıyor. Bazılarınız daha uzun yaşayabilme yeteneğinin farkındasınız. Artık insanların kısa bir ömür sürüp öldüğü o eski paradigma değişmeye başlamıştır, şimdi farklı türde biyoloji sağlayan yeni bir enerji var. İçlerindeki Tanrıya çağrıda bulunanlar niyet ettikleri takdirde yanıt alacaklardır. Sizler artık bağışıklık paradigmasından çıkıp timüs paradigmasına giriyorsunuz.

Bağışıklık sistemi, düşmanın önünü kesip onunla savaşan bir sistemdi. Oysa timüs paradigması savaşmak yerine uyum yaratan bir paradigmadır, dolayısıyla durum savaştan uyuma kaymıştır. Uyum yıkım istemez, enerji ve bilgeliği yeni var oluşu yaratmak için katalizör olarak kullanır. İndigo çocuklarda bu biyolojik değişimi göreceksiniz. Bu bir kehanet değil, şimdi meydana gelmekte olan bir olgudur. İndigoların bedenlerinde sizinkinden daha nitelikli bazı organlar gelişmektedir, gezegeninize yeni bir insan soyu gelmiştir.

Siz iki enerjisi paradigmasından üç enerjisi paradigmasına geçiyorsunuz. Bu boyutlarla ilgili bir şey değil, biz numerolojideki üçten söz ediyoruz. Numerolojik bakımdan üç, bir katalizörü ifade eder. Üç, başka bir şeyi yaratacak enerjiye sahiptir, bu üç’ün çağıdır. Üç’ün ilki bizim üçüncü dil, bazılarının ise yeni sezgi dedikleri boyutlar arası ruhsal bir dildir. O insanların birbirlerine gerçek duygularını iletebilecekleri dildir, ayrıca insanları kaynaştırma ve birbirine bağlama yeteneğine de sahiptir. Bu dili konuşanlar gerçek duygularını aldatamaz, duygularına yalan söyleyemez ve onlardan kaçamazlar.

Üçüncü dil bilgelik ve ruhsal amaç dilidir, onu İndigolarda arayın, onlar şimdi bu dili geliştirmekteler. Eğer isterseniz onu dünyanın değişen enerji ağının yeni bir armağanı olarak adlandırabilirsiniz. 2002 yılından itibaren üçüncü dil varlığını aşikar olarak hissettirecektir.

Üç enerjisinin ikincisi çıkışla ilgilidir. Musevilerin Mısır’dan çıkışı ilk çıkıştı. İkinci çıkış, onların dünyanın her yanından çıkıp bu ülkeye (İsrail) gelişleridir. Üçüncüsü ise eski kölelik, baskı, zulüm ve korku enerjisinden çıkıp bilgelik ve umut enerjisine girişleridir. Bu son çıkış çok derin bir şey olacak, eğer izin verirseniz tüm dünya onu görecektir. Ortadoğu’daki “durumda” bir mücevher, bir vaat gizlidir. Siz onu göremezsiniz, onu görmeniz bir hayli zaman alacak.

Üç enerjisinin üçüncüsü tapınakla ilgilidir. Kudüs’ün eski kent bölümündeki tepede tarihte iki kez kurulup yıkılan tapınaktan söz etmiyorum. Bazıları dünyanın yükselebilmesi için o tepede üçüncü bir tapınağın kurulması gerektiğini söylüyor. Benim sözünü ettiğim tapınak şu anda kurulmaktadır. O boyutlar arası bir tapınaktır, harç ve tuğladan değil, bu ülkedeki ışık işçilerinin niyetiyle inşa edilmekte ve bu topraklarda yaşayan insanların kalplerindeki bilgeliği temsil etmektedir. O çok derin bir adımdır, harika bir temele sahiptir, soyunuzun bir parçasıdır. Kutsal kitabın sözünü ettiği işte bu tapınaktır.

Eski enerji üçüncü tapınağın kurulmasına asla izin vermezdi. Melek, yani üçüncü dili kullanan varlık oraya aittir. Kalplerde kurulacak olan bu tapınak “Yeni Kudüs’ün” başlangıcıdır. Yeni Kudüs İsrail’de bir yer değildir, o dünya denen barış kentinin adıdır. Eğer Tanrının meleği insanın içindeyse, tapınağın da orada kurulması mantıklı değil mi?

Sizler evin temelini temsil ediyorsunuz, temel çatırdadığında ev çöker. İsrail dediğiniz bu yerin duumu nasılsa dünyanın durumu da öyledir, onlar birbirine sıkı sıkıya bağlıdır, bu ruhani bir bağdır! Tarih boyunca kurduğunuz temel yok edilmeye çalışılmıştır. Düşmanlarınız Musevi temelinde hiçbir taşın kalmaması gerektiğini hücresel düzeyde bilirler. Siz buraya dönmeyi sabırsızlıkla bekliyordunuz, temel olduğunuzu bildiğiniz için buraya geldiniz, çünkü buraya aitsiniz. Tarihte yapacağınız hiçbir şey durumunuzu değiştiremezdi, çünkü şimdi yaşadığınız huzursuz durumu planlayan sizdiniz! Ama artık çözümü sağlayacak yeni bir enerji ortaya çıkmıştır, dünya son on yılda kaderini değiştirdi ve sizler planı yeniden tasarlamaya hazırsınız.

İçinde bulunduğunuz yıl, yükselmiş üstatların enerjisinin geri dönüşünün başlangıcıdır. Dünyadaki kadim inanç sistemlerinin çoğunun peygamberleri yükselmiştir, birçok inanan onların geri dönmelerini beklemektedir. Dönüş yakında gerçekleşecektir, ama beklediğiniz şekilde değil! Eğer isterseniz yükselmiş üstadın özü insan kalbine ve zihnine girebilir! Musevilere gelince, törenlerinizde yerini boş bıraktığınız varlığın artık oturup sizinle yemek yiyeceğini söyleyebiliriz, bunun zamanı gelmiştir! Daha açık konuşalım, bu geri dönüşün enerjisi yakında dünya çapında görülecektir. Dahası da var, gezegene kontrol edemeyeceğiniz bir grup insan gelmektedir. Onlar sizden farklı düşünecekler, belki yaptıkları şeylerden hoşlanmayacaksınız, ama bu konuda hiçbir şey yapamayacaksınız, çünkü onlar sizin çocuklarınızdır! Sadece İsrail’de değil tüm toplumlarda yer alacaklar. Eğer önünüzdeki yıllarda bu çocuklar bir araya gelip yetişkinlere barış hakkında bir şeyler öğretirlerse şok olmayın. Onlar daha fazla güce sahip olduklarında durum değişecektir, kalbin merkez olduğunu anlayan, bağışıklık sistemiyle timüs arasındaki farkı bilen çocuklardır onlar! (Sayfa: 83-99)

BOYUTLAR ARASI İNSAN (İkinci Bölüm – 2000)

Şimdi söyleyeceğimiz şey sizlere inanılmaz gelebilir. Yeni bin yıla geçiş, evrenin her yanında Büyük Merkezi Güneşten olan aile üyeleri tarafından kutlandı. Evrenin her yanındaki varlıklar burada neyin meydana geldiğini biliyorlar. Diğer gezegenlerdeki yaşam formlarından söz etmiyoruz, aileden, perdenin öte tarafında bulunanlardan söz ediyoruz. Evrenin bir ucundan diğer ucuna dek kutlama yapıldı, gerçekten muhteşem bir kutlamaydı. Siz kendinizi değersiz görseniz de dünyanız enerji sınavının yapıldığı tek gezegendir. Meleklerin ete kemiğe bürünüp plan doğrultusunda ve kim olduklarını bilmeden yaşadıkları tek gezegen!

Bazıları dünya dışı varlıklardan ne haber diyor. Söyleyeyim. Onlar şaşkın durumdalar! Gücünüzü gösterip realitenizi değiştirdiğiniz her seferinde korktuklarını biliyor muydunuz? Birçoğunun umutsuzluğa kapılarak buradan ayrıldığını biliyor muydunuz? İnsan dört boyutlu bir varlıktır, onlarsa beş, hatta altı boyuta sahipler. Bu fizik olarak sizin yapamayacağınız şeyleri onların yapabildikleri anlamına gelir, ama bu aydınlanma ölçüsü değildir, sadece fiziksel bir ölçüdür. Daha evvel yapamadığınız şeyleri yapabilmeniz onları korkutuyor. İzniniz olmadan hiçbir uzaylının size dokunamayacağını biliyorsunuz değil mi? Bunu size defalarca söyledik. Onlar yaşamlarını tehlikeye atarak insanı keşfetmeye çalışıyorlar, ama 60 yıldır buradaki kuralların değiştiğini, artık karanlıkta çalışamadıklarını görüyorlar. Çevrenizdeki tüm enerjiler değişmiştir, değişmez gibi görünen fizik prensiplerinin bile bazıları değişmeye başlamıştır. Onlar artık burada tutunamazlar!

Size anlaşılması zor bir bilgi vereceğiz. Lineer (doğrusal zaman kavramına sahip) bir yaratığa şimdi yaptığı şeyin geçmişini değiştirebileceğini nasıl anlatabilirsiniz? Onun çoktan yapmış olduğu şey asla değiştirilemez gibi görünür, ama öyle değildir. O ancak Tanrısal iletişimin katalizörü denen üçüncü dille anlaşılabilir. Sizden kendinizi zaman dairesine yerleştirmenizi, geçmişin sizin için şimdide tezahür ettiğini ve bunun en sonunda (henüz yaratmadığınızı düşündüğünüz, ama yaratmış olduğunuz) geleceğinizi birlikte yarattığını anlamanızı istiyoruz. Tüm tezahür potansiyelleri üzerlerine uygun enerjileri tezahür ettirmenizi beklemektedir. Bu birçoğunuza garip bir konuşma gibi gelebilir, ama ona alışsanız iyi olur. Görünüşte zaman çerçevenizde bulunmayan okurlara bu “mevcut olmayan” kitabı görüp görmediklerini sorun! Elbette görüyorlar! Onları geleceğinizde sansanız bile sevginizle onlara katılabilir misiniz? Okur, sen de şimdi bu salonda bulunanlara katılabilir misin? Yanıt evettir, dolayısıyla sizler şimdi boyutlar arası bir zaman olayına katılmış oldunuz.

Ey insan sen tümüyle burada değilsin. İnsan olarak gördüğünüz şeyin bazı parçaları eksiktir. “Realite” denen dört boyutlu yerde siz bir varlığı bedene soktunuz ve onun dünyaya gelmesini sağladınız. Ona bir isim vererek insan dediniz, ama o tamam değildir, çok boyutluluk içinde bile tamam olamaz! Bireysel olarak tümüyle burada değilsiniz, bu salondaki her insanın bir bölümü boyutlar arası uzaya dağılmış durumdadır ve her parça birçok amaca sahiptir. Şimdi bedeninizde bulunan ilk boyutlar arası parçadan söz edelim. Yüksek benlik dediğiniz tanrısallık ruhsal yanınızın tümü değildir, o sadece bedeninizde hissedebileceğiniz parçadır, iletişim kurmaya çalıştığınız parçadır, ama “ben” dediğiniz şeyin sadece bir kısmıdır. Şu anda bir parçanız perdenin öbür tarafında rehberiniz olarak bulunmaktadır.

Evet, siz bir anlamda kendi kendinizin rehberisiniz, bir parçanız “rehber çorbası” dediğimiz enerjinin bir bölümüdür. Rehberlerinizi sayılarla sınırlamak istersiniz, aslında onlar milyonlarca su damlasıyla dolu tek bir okyanus gibi sonsuz sayıda, ama bir’dirler. Rehberleriniz ve melekleriniz dört boyutlu var oluşunuzun parçaları değil enerji formlarıdır. Dediğimiz gibi bir parçanız bu rehber takımında yer almaktadır. Uzun zaman önce rehberlerinizin geçici olarak sizden ayrılabilecekleri bir durumdan (nötr aşı sürecinden) söz etmiştik. Bu gerçekleştiğinde bir süre için kendinizi çok kötü hissedersiniz, çünkü “siz” sizi terk etmişsinizdir. Şimdi üçüncü parçanızdan söz edelim. Bu parçanız perdenin öbür tarafında diğerleriyle bir planlama celsesinde bulunmaktadır. Birlikte yaratmanın nasıl işlediğini hiç merak ettiniz mi? Tek başınıza eşzamanlılığa sahip olmanız mümkün mü? Sizin de bir başkasının eşzamanlılığı olduğunuzun farkında mısınız?

Evet o karmaşık planlamanın bir parçasıdır, planlama zamansız, ama tüm zamana sahip bir ölçekte yapılır. Dünyadaki her insanın perdenin öbür tarafında planlama yapan bir parçası vardır. Bir vakumda diğerlerinden tecrit edilmiş halde bulunduğunuzu ve çevrenizdeki şeylerin öylesine “oluverdiğini” mi düşünüyordunuz? Hayır, rehberlik ve planlama hala sürmektedir. Şimdi sorunların dünyasal, ama çözümlerin çok boyutlu olduğunu biliyorsunuz! Kendiniz, yüksek benliğiniz, rehber benlikleriniz ve planlayan benliğiniz vasıtasıyla kendi realitenizi yaratırken çevrenizdeki her boyutlar arası insan bundan potansiyel olarak etkilenir. Onlar değişmezler, ama sırf siz kendinizi değiştirdiğiniz için onlara yeni bir seçim enerjisi, bazen de bir sorun sunulur.

Size çok garip ve inanılmaz gelecek bir şey söyleyeceğim. Buradaki kontratınızın bir parçası bundan önceki enkarnasyonunuzda dünyada birlikte yaşadığınız insan ailesiyle birlikte olmaktır, bunu biliyor muydunuz? Basitçe söyleyecek olursak, geçmiş yaşamınızda geride bıraktığınız o varlıkların rehber takımının bir parçasısınız! Bunun zamanlama açısından mümkün olmadığını söyleyeceksiniz.

Haklısınız, size göre mümkün değildir, ama öyledir, buna alışın! ŞİMDİ’de tüm bu şeyler mümkündür, yani size farklı zamanlarda ama aynı anda iki yerde birden olabileceğinizi söylüyorum, hem geçmişte hem de gelecekte olabileceğinizi! Bir insan olduğunuz sürece bunu asla anlayamayacaksınız. Ancak üçüncü dil düzeyinde Tanrının sevgisi bu anlayış yeteneğini sağlayabilir. Sevgili varlıklar siz burada yaşarken başka bir yerde de iş görüyorsunuz, ama hiçbir şey yapmadığınızı sanıyorsunuz. Oysa tüm bu zaman boyunca bir başka zamanda bir başka yerde çalışıyordunuz.

Bazılarınız ne yaptığınızı gösteren rüyalar gördünüz, onları fantezi sanıp üzerinde pek durmadınız, ama şimdi gerçek olduklarını biliyorsunuz. Rüya hali genelde beynin gevşeyip serbest kaldığı boyutlar arası bir yerdir. Rüyalara şimdi’nin enerjileri gelebilir, siz onları görüp hissedersiniz. Uyanık halinize kıyasla rüya görürken gerçek realitenize daha yakınsınızdır.

Az önce insanın tüm unsurlarının fiziksel bedende bulunmadığını, bir parçasının perdenin öbür tarafında, bir parçasının rehber takımında ve bir parçasının da geçmişte planlama celselerinde bulunduğunu söylemiştik. Peki eğer bu kadar bölünmüşseniz, eğer gerçekten bu kadar dağılmışsanız bir şeyler hissetmeniz gerekmez miydi?

Bazılarınız günün birinde “eşruhunuzun” geleceğini umuyor ve onu bekliyorsunuz. Ah bunun ne anlama geldiğini bir bilseniz? Sevgili varlıklar siz başka bir insanı beklemiyorsunuz, aslında boyutlar arası parçalarınızın dönüp boyutunuzdaki benlikle birleşmesini istiyorsunuz! Bu özlemi sürekli duyuyor, onu her şeyden çok daha fazla arzuluyorsunuz. Şimdi bu birleşmeyi mümkün kılacak bir enerjinin içindesiniz. Bu o kadar muhteşem bir şey ki parçalar birbirlerine boyutlar arası biçimde temas edebilirler. Hayatınızın aşkına duyduğunuz özlem, dağılmış tüm parçalarınızla birleşme özlemidir.

Size rehberlerinizin bir “enerji çorbası” olduğunu söylemiştik. Asla sadece iki ya da üç rehberiniz olmamıştır. Rehber takımının üç varlıktan oluştuğu bilgisi üç enerjisini ifade eder, üç ayrı rehberi ifade etmez. Üç enerjisi katalizörün enerjisidir, iki enerjinin bir başka enerjiyi yarattığı durumdur. Rehberler sonsuzdur, ama aynı zamanda bir’dir. Her insan bu dünyaya bir varlık grubuyla birlikte gelir.

Bu yaşamda aileniz olarak tanıdığınız, ama şimdi aranızdan ayrılmış varlıklar şu anda omuzunuzda oturmaktadırlar! Onlar burada yeniden doğmuş olsun ya da olmasınlar bir parçaları şu anda sizinle birliktedir. Onların “bulunduğunuz yer ve zamanın dışında olduklarını” söyleyebilirsiniz. Anneniz, babanız, çocuğunuz buradadır, hepsi buradadır!

Gezegenin manyetik alanı bedenin hücresel yapısına bilgi damgalar. Manyetik alanınızı birlikte taşımadan bir gezegenden diğerine gidemezsiniz, çünkü dünyanın manyetik alanı yaşamı destekler, o tablonun ve biyolojinizin bir parçasıdır. Bu yıl (2000) bilim adamlarınız yıllardır inceledikleri şeyin boyutlar arası olduğunu kabul ettiler, ama onlar atomun özündeki boyut sayısının 11 olduğunu söylüyorlar. Yanılıyorlar, bir boyutu gözden kaçırıyorlar. DNA ipliklerinin matematiğiyle ilgilenenlere şunu söyleyeceğim. Sıfırı bir boyut olarak saymayı unuttunuz, bunu yaptığınızda 11 değil 12 boyut elde edersiniz.

Konuyu araştıranlar ne demek istediğimi anlayacaklardır. Gezegendeki tüm maddenin özünde 12 boyut vardır, tüm evrende ve fiziğin çekirdek düzeyinde 12 boyut vardır, manyetikler de 12’leri içerir. Şimdi sözünü edeceğimiz manyetiklerde ve biyolojide hep 3’leri, 4’leri ve 6’ları arayın.

İyi dinleyin! Bedende kaç tane meridyen hattı vardır? On iki. Kadim insanlar bunu söylemişlerdi. Bedenin 12 meridyeninin bilimini kullananlar cildin yüzeyindeki meridyenlerin üzerinde başka meridyenler keşfettiler. Şimdi biz bu yeni enerjilerin kendilerini 3’lü gruplar halinde sunacaklarını söylüyoruz. Bunların bazılarını keşfetmiş olmanız bir rastlantı değildir. Şimdi boyutlar arası bölümler de dahil tüm insanı tedavi etmeye başlıyorsunuz.

DNA’nız 3’lerden ve 4’lerden oluşur, 12’leri her yerde arayın. DNA sarmalında temel 12’yi haykıran bir simetri vardır. Bu yıl insan genomunun haritası gözler önüne serilmiş, ama şifresi henüz çözülememiştir. İnsan genomunun tam olarak ortaya çıkmasına daha üç adım var, haritanın çıkarılması, şifrenin çözülmesi ve şarkının söylenmesi. Şimdi size şarkının söylenmesinden, yani hücresel titreşim niteliklerinden söz edeceğiz, biz ona hücresel koro diyoruz. İnsan genomunun şifresi çözüldüğünde hücresel koroyu keşfetme potansiyeliniz artacaktır. İnsanın hücresel yapısı belli bir ezgi söyler, bu ezgi insan sağlığıyla ilgilidir.

Ezgileri kim bestelemiştir? Şifreleri kim programlamıştır? Şarkı sözlerini kim yazmıştır? Evet biyolojik düzeyde bir koro vardır, ezgiler karmaşıktır, ama uyumludur. Hücresel yapı saniyede yüz binlerce titreşim yapar. Koro diğer hücrelere karmaşık şekilde şarkı söyler, diğer hücreler koronun ne dediğini anlar ve karşılık verirler. İnsan bedeni saniyede 100 bin titreşimin çok üstünde karmaşık frekanslarda titreşir. Her bir organ ya da sistem için tek bir tonda değil birçok tonda, karmaşık ama uyum içinde titreşirler. Ayrıca beden saatine de belirli bir tarzda şarkı söyleyip Ay’ın manyetikleriyle eşzamanlı olarak bedeninizi yaşlandıran sinyaller gönderirler.

Size şimdiye dek hiç kimseye söylenmemiş bir şey söyleyeceğim. Yaşlanan bedeniniz, genelde kulaklarınızın hücresel koronun düşük frekanslı bölümlerini duymama yeteneğini yok etmeye başlayacaktır. Bazılarınızın kulaklarında çınlamalar oluyor öyle değil mi? Bilim adamlarınız da bunun nedenini anlamış değiller, size sebebini söyleyeyim. Hücresel koro yaşlanan bir kulak sistemi tarafından belli derecede işitilir. Ne dediğimi anlıyor musunuz? Siz aslında koronun bir bölümünü işitiyorsunuz. Bu, iç kulakta yer alan, koronun sesini filtreleme yeteneğine sahip sistemin insan yaşlandıkça zayıflamasından kaynaklanır. Bir dahaki sefere bu çınlamayı işittiğinizde belki onun yaşlanmanın bir parçası olduğunu anlar ve rahatsız olmazsınız, daha gençken işitmediğiniz bir şeyi işitmeye başlıyorsunuz. İçinizdeki melek hücrelere şarkı söylediğinde tanrısallığınızı keşfedebilirsiniz.

Bu tüm mucizelerin özüdür. Yapacağınız tek şey tanrısal parçalarınızın hücrelerinize boyutlar arası şekilde şarkı söylemesi için niyet etmek ve emir vermektir. Fakat hücresel koronun nasıl işlediğini anlayan bu ince bilim eğer yanlış kullanılırsa yıkıcı da olabilir, hatta yanlış ezgiler söylendiğinde DNA sarmalı çözülerek insanın ölümüne bile yol açabilir. Büyük şifalar, Atlantis’teki gençleşme tapınağında yapılan türde şifalar gerçekleştirilebilir. Belki de keşfedeceğiniz ilk ezginin, insanı yaşlandıran beden saatine söylenen ezgi olduğunu anlamışsınızdır. (Sayfa: 104-125)

GERİ DÖNÜŞ (2000)

Bu yıl (2000) biliminiz yıllardır sözünü ettiğimiz şeyleri onaylamıştır. Bilim adamlarınız manyetize edilmiş gazı kullanarak ışığın inanılmaz derecede hızlandığını gördüler. Işık hızının sadece boyutunuzla ilgili madde hız sınırı olduğunu keşfettiler. Salt Lake adlı kentin yakınında soğuk füzyon deneyini gerçekleştiren bilim adamlarıyla alay edildi, çünkü onlar aynı sonucu tekrar yaratamadılar. Ancak bu deneyimli bilim adamları düşündükleri şeyi gerçekten görmüş, ama aynı şeyi tekrar yaratamayınca şaşırmışlardı. Bu örnekler, tüm zamanların en büyük bilim adamı Tesla ile ortak bir özelliğe sahip, o da aynı deneyleri tekrar yaratamamıştı, çünkü kontrol edemediği boyutlar arası veçhelerle uğraşıyordu. Gizli kalan bu şeyler önünüzdeki yıllarda kendini gösterme potansiyeline sahiptir, çünkü bu boyutlar arası idrakin başlangıç yılıdır. Tesla’nın çalışmaları tekrar realite olacak ve soğuk füzyon deneyleri tekrarlanabilecektir.

Daha önce DNA’nızın ikisini görebildiğiniz, onunu göremediğiniz 12 ipliği olduğunu söylemiştik. Bu şimdi fizikçilerinizin verdiği mesaja çok benziyor, onlar maddenin merkezinde dördünü görebildiğiniz, yedisini ise göremediğiniz 11 boyut bulunduğunu söylemekteler. DNA’nız her zaman boyutlar arası olmuştur, onun görünmez iplikleri üzerinde beliren boyutlar arası kalıplar, karma, karmik kalıntı, yaşam dersleri, eski kimliğinizin damgası ve ruhsal kontratınızın kalıplarıdır. Astrolojik ve manyetik nitelikleriniz de ordadır. Doğumunuzun günü, saati, güneş sisteminin o andaki konumu hepsi DNA’nın manyetik bölümlerine damgalanmıştır. Daha önce manyetiklerin gizeminin boyutunuzda bulunmamalarından kaynaklandığını söylemiştik. O yer çekimi ve zamanın çevresinde sarılıdır, biliminiz yakında bunu keşfedecektir.

İşte Tesla aynı deneyi bu yüzden ikinci kere sergileyememiştir.

Biz bilim adamlarınızla aynı görüşte değiliz. Atomun merkezinde 11 değil 12 boyut var. Siz atomlardan oluştuğunuza göre bu sizi boyutlar arası yapmaz mı? Eğer bilim maddenin içindeki çok boyutluluğu kabul ediyorsa gezegendeki tüm yaşamın sadece dört boyut içinde kalması mantıklı mıdır? Elbette değil, yaşam ve madde ayrılmaz bir bütündür, çok geçmeden geriye kalanı da bulacaksınız. Onlar sizin gibi varlıklar değildir, sizi ve doğal çevrenizi destekleyen bir yaşam formu, bir yaşam gücüdür. Bu yaşamın bir bölümü DNA’nızın çekirdeğine benzer şekilde manyetize edilebilir. Onları manyetikler yoluyla keşfedebilirsiniz, çünkü manyetiklere tepki verirler. Bu boyutlar arası yaşamın bir bölümünü manyetize etmek suyu güçlendirecek, bu suların bazıları insanlara şifa bile verecektir. Bu yaşam gücünün bir bölümü de DNA’nızda bulunan bir zekadır.

Şimdi geri dönen üstatların her birinin verdiği bilginin özüne bir bakın, onların verdiği bilginin kaynağına bir bakın, o tek Tanrısallığa ve tek mesaja bir bakın. Yanan çalıdan gelen mesaj, mağarada verilmiş mesaj, dağda verilen vaaz ve Asyalı üstatlara verilen mesaj hep aynı mesajdır.

O mesajdan doğmuş doktrin ve dogmaların Tanrının değil insanların işi olduğunu fark edin, ayrılığın sevgiden değil korkudan kaynaklandığını fark edin. Eğer çağlar boyunca üstatlara farklı dillerde sunulmuş Tanrısal mesajları işitebilseydiniz, onları aynı meleğin aynı sesle verdiğini duyardınız. Bu tümüyle sevgiyle ilgilidir, geri dönüşle ilgilidir. O barışın hüküm süreceği bin yıllık devrenin, Yeni Kudüs’ün potansiyelini başlatır. Toplumsal ve kültürel önyargılarınızı aşıp kendi peygamberiniz olmayanı da sevmeyi içeren bu Tanrısal enerjiyi kabul edebilir misiniz? (Sayfa: 135-144)

RUHSAL GELİŞMENİN DOKUZ NİTELİĞİ (2001)

İnsan Tanrının bir parçasıdır, yaşamınız insanın sınavı değil enerjinin sınavıdır. Bu evrenin kendi başına yapamayacağı bir enerji sınavıdır. Sizler Tanrının parçaları olarak sevgiye eğilimli olduğunuzdan bu sınava gönüllü olarak katıldınız. Burada ruhsal olarak imal edilmiş bir realitede bir enerji perdesiyle perdelenmiş olarak yaşıyorsunuz.

Dünya evrende özgün bir yerdir, biz ona merkez diyoruz. Merkezdir, çünkü burada özgür iradenizle yaptığınız şey evrenin başka bölümlerini aydınlatacak, orada ışıkla karanlık arasında bir denge yaratacaktır. Bunu perdenin öbür tarafına geçinceye kadar idrak edemeyeceksiniz.

Şimdi ruhsal gelişimin dokuz niteliğinden söz edeceğiz.

Birinci nitelik ruhsal gelişimin nasıl başladığıyla ilgilidir. Neden diye soran bir insan ruhsal bir arayışı başlatır. Bu ve benzeri sorular yüksek benliğin bir bölümüne uyanıştır. Tanrısal olanı arayan her insan, ona ne isim verirse versin uyanan bir insandır. Başlangıç budur, bu iş daha fazlasının olup olmadığını merak etmekle başlar.

İkinci nitelik ruhsal gelişimin kalıcı olup olmadığıyla ilgilidir. İnsan bilincinde şöyle bir gerçek vardır, siz daha az farkında olduğunuz bir hale, daha düşük bir farkındalığa asla dönemezsiniz. Başka bir deyişle, insanın bildiği bir şeyi bilmez olması mümkün değildir. Bir şeyin bilincine vardığınızda o ebediyen bilincinizde kalır, bastırmaya çalışsanız da bilincinizde yer eder. Görmüş, hissetmiş ve öğrenmiş olduğunuz her şey oradadır, artık onu bilemez hale gelemezsiniz, bu olanaksızdır.

Bu dünyaya daha az farkında olarak dönemezsiniz, dolayısıyla elde ettiğiniz ruhsal gelişme kalıcıdır.

Üçüncü nitelik ruhen geliştiğinizi nasıl anlayacağınızdır. Geçmişte başınıza gelmiş belli şeyleri, oluşmasına yardım ettiğiniz durumları düşündüğünüzde neler hissediyorsunuz? Bunlar kalbinizin daha hızlı atmasını mı sağlıyor, yoksa sizi öfkelendiriyor mu? Hayatınızda dram yaratmaya devam ediyor musunuz? Korkunun sizi yönetmesine izin veriyor musunuz? Endişe konusunda ne yapıyorsunuz? Eğer bunları aşmışsanız, eğer bu konularda olumlu davranıyorsanız ruhen gelişmiş sayılırsınız.

Dördüncü nitelik zorluklarla ilgilidir. Birçok kişi ruhen gelişmek için ıstırap çekmesi gerektiğine inanır. Geçmiş yaşamlarınızda hepiniz ıstırap çekmişsinizdir, ama artık onları tekrar yaşamanıza gerek yok. Ruhsal olarak gelişmek isteyen insanların ille de mutsuz bir hayat sürmesini dikte eden bir yasa da yok. Tüm sınavlar olumsuz meydan okuma şeklinde değildir. Spiritüel insanlar genelde çok ciddidir,

Tanrı konusunda ciddi ve ağırbaşlı olmak isterler. Eğer siz de böyleyseniz neşe ve mutluluk sınavını geçemediniz demektir, tüm sınavlar sandığınız gibi değildir. Huzur sınavından ne haber? Kaç kere yaşamınızdaki dramı huzurlu bir çözüme kavuşturma fırsatıyla karşılaştınız da onun yerine dramın içine yuvarlandınız? Ruhen gelişmek için ille de ıstırap çekmek gerekmez sevgili varlıklar.

Beşinci nitelik ruhsal gelişimin nasıl işlediğiyle ilgilidir. Bu süreç basamaklar halinde gelişir, düz ve sürekli bir yolculuk değildir. Bir çalışma ve gelişme dönemi, sonra bir dinlenme dönemi, yani gelişimin durduğu bir dönem vardır. Bu dengeyle ilgilidir, ama denge nadiren gözetilmiştir.

Birçoğunuz sürekli gelişim içindesiniz, ama artık ruhen dinlenmenin de keyfini çıkarmalısınız.

Altıncı nitelik aşırı hızlı gelişmeyle ilgilidir. Aşırı hızlı gelişebilir misiniz? Bazen size bir sonraki düzeye çıkmaya hazır mısın diye sorulur, hemen evet dersiniz. Sonra baş ağrıları ve uykusuz geceler başlar. Birden şikayet etmeye başlarsınız, oysa biz ricanızı yerine getirmişizdir. Bu durumda ruhsal gelişiminizin yavaşlatılmasını istemeniz gerekir. İnsanın ruhsal gelişim sürecinde fiziksel açıdan rahatsız olması için bir neden yoktur.

Yedinci nitelik ruhsal gelişmenin zorluğuyla ilgilidir. Sürekli bu iş neden bu kadar zor diye şikayette bulunanlar var, çünkü o gelişme sizden saklanır sevgili varlıklar, yaptığınız tüm çalışma sizden saklanır. Çevrenizdeki insanların yaşamlarını nasıl etkilediğinizi nadiren görebilirsiniz. Bu sevginizin nasıl parladığı, bilgeliğinizin nasıl işlediğiyle ilgili bir şeydir. Bazen davranışlarınız yanınızdaki kişinin kendine ben kimim diye sormasına neden olur. Belki onu bir daha hiç görmeyeceksiniz, ama Tanrısal düzeyde çok derin bir enerji alışverişi olmuş ve bundan haberiniz bile olmamıştır. Her birinizin içinde insanları etkileyen muhteşem tohumlar vardır, ancak o sizden öylesine saklanır ki farkında bile olmayabilirsiniz.

Sekizinci nitelik ruhsal gelişim nitelikleriyle ilgilidir. İki’den üç enerjisine geçiş, üçüncü dil, insanın boyutlar arasılığı ve DNA’nızdaki değişiklikler bunlardan bazılarıdır. Sizler Yeni Kudüs’ün potansiyeline girdiniz, ama bedeninizin hücresel yapısını değiştirebilecek güçte olduğunuzu anlayana kadar onu elde edemeyeceksiniz. Eğer yeni enerjiye geçmeyi seçmemiş olsaydınız sözünü ettiğimiz imkanlar size asla sunulmayacaktı.

Dokuzuncu nitelik ruhsal gelişmenin sonuçlarıyla ilgilidir. Yeni enerji artık bu gezegendedir, bırakın artık şifa başlasın, bırakın biyolojiniz değişime ayak uydursun. Sizler simyaya ve sihre sahipsiniz. Önünüzdeki yıllarda görmeyi asla ummadığınız şeyler göreceksiniz. Bu gerçekten de yeni bir dünya olacaktır. Ruhsal gelişim sürecinde geçmişe bakıp geleceğin çözümlerini yaratma yeteneğine sahip olacaksınız. Birçok kişi arasında sürüp giden kadim bir karma mevcuttur, ama insanlık gerçek kılıcını kayadan çekip çıkardığı için bu karmaların tezahür etmesi artık gerekmez. Sizler savaşın realitesini bile değiştirdiniz, ama çevrenizdeki bunca enerjiye rağmen hala birbirinizi tanımıyorsunuz. (Sayfa: 151-170)

TÜM İNSANLIĞIN BİRLİĞİ (2001)

Dinlerin dünyadaki birliğin önündeki en büyük engel olduğunu söyleyenler var, oysa din diğerlerinin yanında en az önemli olanıdır! Bildiğiniz gibi tektanrıcılığın babası sayılan İbrahim tek tanrı ideali etrafında kavimler oluşturdu, tek Tanrıya ibadet etti ve saygı gösterdi. İndüs Vadisi’nin enerji ağında büyük Hindu dini ortaya çıktı, o da her şeyin bir olduğu inancını içeriyordu. Diyeceksiniz ki onların şimdi birçok tanrısı var. Sevgili varlıklar, Hinduların tüm tanrıları tek Tanrının hatırlatıcılarıdır! Onların süreçlerinde birçok bir olur ve bir birçoktur. Bu, İbrahim’in Tanrısının her şeyi yaratmasına çok benzer. Aynı büyük enerjiden daha sonra Buda ortaya çıkmış, o da her şeyin bir olduğunu ilan etmiştir.

Buda’nınki de İbrahim ve Hindularınkiyle aynı anlayıştır. Daha sonra sevgi üstadı İsa geldi ve Tanrı sevgidir dedi. Muhammed mağarada bir melekle konuştu, o melek Cebrail’di, yani yanan çalıdan Musa’ya seslenen aynı sesti, biliyorum çünkü ben oradaydım! Muhammed de sadece tek bir Tanrı olduğunu söyledi ve İbrahim’i onurlandırdı. Başlangıçta namaz seccadelerinin Kudüs’e doğru serildiğini biliyor muydunuz? Miraç olayında Muhammed’in İsa ve İbrahim’le görüştüğünü biliyor muydunuz? Böylece İslam ulusları İbrahim’in ve İsa’nın vizyonuyla birleşmiştir. Size diyoruz ki birlik konusunda sorun din değildir, çünkü her büyük dinin yaratıcısı tarafından size aynı öz sunulmuştur, bu öz tek Tanrıya duyulan sevgidir. Buradaki sorun insanların bu dinlerle ne yapmış olduklarıdır.

Birliğin önündeki engelin siyaset olduğunu düşünenler de var. Şu anda hepiniz eğitimdesiniz, bunu fark ettiniz mi? Bu toplantıyı yaptığımız ülkenin komşusu (ABD) şu anda öğreniminin en zor dönemindedir ve eski enerji farkındalığı olan bir şeyden geçmektedir. Bunun işe yarayıp yaramayacağı belli değil. Orada çok eski bir sorun sınanacak, ona son sınanma girişimi de diyebilirsiniz. Amerika’da kendini dünyadan soyutlama siyaseti denen bir eski enerji kavramı var, Birleşik Devletler dünyaya ne kadar katılabilir ya da ondan ne kadar ayrı kalabilir? Bu çok derin ve kapsamlı bir sorundur. Şimdi sizin ülkenizde (Kanada) ayrılıkçılık denen korku verici bir sorun var.

Bu da işinize yarayıp yaramayacağı bilinmeyen bir son sınanmadır. Hemen karar vermek zorundasınız, çünkü bu sorun yeni bin yıla taşınamayacak kadar eski bir enerjiye aittir. Sorununuz korkuya, kültürünü yitirmeye, şunun ya da bunun vuku bulacağı endişesine dayanan bir tutumu temsil etmektedir. Barış içinde birlikte yaşama ve bilgelik enerjisine uygun değildir.

Birliğin önündeki en büyük sorunun siyaset ve dinle ilgisi yoktur. Size en büyük sorunun ne olduğunu söyleyeyim. O kendinizle, ailenizle ve çevrenizle ilgili bir sorundur. Size birlikle ilgili bazı sorular sorayım. Ailenizle ilişkileriniz ne alemde? Darıldığınız ve asla konuşmayacağınız kişi kim? Birlikte hangi uygunsuz enerjiyi taşıyorsunuz? Sizi sevgiden ayıran neyi paylaşamıyorsunuz? Hangi enerjiye asılıp duruyorsunuz?

O eski enerji kontratlarını bırakana dek kalbinizde ya da biyolojinizde birliğe sahip olamayacaksınız. Bedeninizi hala hor kullanmaya devam ediyor musunuz? O sandığınız gibi küçük bir sorun değildir, ömrünüzü uzatabilir ya da kısaltabilir. İşyerinizdeki aileden ne haber? Birlikte olmayı asla istemeyeceğiniz kişilerle kuşatıldığınız o işyerine gitmekten haz duyuyor musunuz?

İşyerinde olup bitenlerin bir rastlantı olduğunu mu sanıyorsunuz? Peki evdeki aileden ne haber? Eşinizden ne haber? En önemlisi sizinle “sizin” aranızdaki ilişkiden ne haber? Yalnızken ne kadar gülümsüyorsunuz? Kendinizle, ailenizle ve çevrenizle ilişkilerinizi uyum ve hoşgörüyle yürütemediğiniz sürece insanlar arasında birlik olmayacaktır. Evet, birliğin önündeki en büyük engel budur. (Sayfa: 177-182)

SIRADAN İNSANDAN ENERJİ ÇEMBERİ (2002)

Dünyayı etkileyen bir enerji çemberi var. O çember insanların bu dünyada yaptıklarıyla yaratılır.

Yaptığınız işlerin yargılanmasıyla ya da kimin lider olup kimin olamadığıyla ilgili değildir, tamamen çözümlerle ilgilidir. Son zamanlarda neyi çözdünüz, ne keşfettiniz, hangi boyutlar arası şeyi kavrayıp onu yaşamınızın parçası kıldınız, aranızdan kaçınız eskiye göre daha neşeli ve mutlusunuz? Evet enerji çemberi bunlarla ilgilidir.

Sorunları çözdüğünüzde, düalite soğanını soymaya başladığınızda bir enerji açığa çıkar. Bu enerji iki yere gider, sonra geri döner. Enerji manyetik enerji ağına ve toprağa gider, yani aşağıya ve yukarıya. Toprakta yaptığı şey dünyanın enerjisini değiştirmektir, daha önce de söylediğimiz gibi yerkürenin enerjisi her 25 yılda bir ölçülmektedir. Sınav sona erip de yerkürenin enerjisi ölçüldüğünde binlerce yıllık hazırlığın, on binlerce geçmiş yaşamın sonucu alınıp evrende hiç bilmediğiniz bir başka yere uygulanacaktır.

Şimdi yaptığınız şeyle ve sorunları çözme biçiminizle sağladığınız enerji asla kavrayamayacağınız yerlerdeki milyonlarca varlığı etkileyecektir. Bu tek özgür seçim gezegeninin sınavıdır.

Şimdi insanlardan gelen ve değişim yaratan enerjiden söz edelim. İnsan vardır ve meydan okuma vardır. Bu ikisi bir araya gelip ruhsal çözüm yarattığında enerji açığa çıkar, o üçüncü dil dediğimiz şeydeki üçüncü enerjidir. Boyutlar arası üçüncü dil avatarların dilidir. Ruhla canlı bağlantı kurabilen, fiziği dönüşüme uğratan ve dört boyutlu dünyanızın yasalarını aşan bir dildir. Biz Ruh derken sizle öteki “sizi” kastederiz.

Perdenin öte tarafındaki “siz” bu yana uzanır ve size dokunmak ister. Bu en yüksek düzeyde bir yeniden birleşmedir, üçüncü dille bağlantı enerjisidir. Uzanıp yüksek benliğin elini tuttuğunuzda enerji yaratırsınız. Bu çok derin ruhsal enerji de yerküreyi etkiler.

Kryon’un esas çalışması 2003 tarihinde başlayacaktır. Enerji ağı o zaman yerleşik hale gelecek, dünyanızdaki çözümsüz sorunlar kendilerini engelleyen kancalardan kurtulmaya başlayacaktır. Bu sıradan insanın enerji yaratmasının bir yoludur. Işık enerjisinin nasıl yaratıldığını, enerjinin nasıl toprağa ve enerji ağına gittiğini bilmek ister misiniz? O, gitmek istemediğiniz yerlere gittiğinizde, oralarda ışığınızı yaydığınızda meydana gelir. Başkalarının yaşamını nasıl etkilediğinizi bilmek ister misiniz? Işığınızı başkalarına zorla yükleyemezsiniz, onu sözlerle aktarmak zorunda da değilsiniz, sadece gidip orada ışık olursunuz! Bunu vaaz vererek değil, daha önce onların karanlıkta göremedikleri şeyleri görmelerini sağlayarak yaparsınız. Bunu yaptığınızda enerji toprağa ve enerji ağına giderek bir enerji döngüsü yaratır. Kendine sıradan diyen insanların yapabileceği bir şeydir bu.

Şimdi biraz da korkudan söz edelim. Bazıları şu anda her zamankinden daha fazla korku olduğunu söylüyor. Evet öyledir, korkunun ne olduğunu anlayan insana ne mutlu, çünkü o uygun bir enerjidir, bir dengedir. Kendini insana tüm doğruluğu ve meydan okuyuculuğuyla sunan bir sevgi tonudur. Sevgili varlıklar, korku tepe çakrasında başlamaz, ama oraya yönelir, düşüncelerinizi yöneterek zihninizi felce uğratır ve sizi ele geçirir. Onu başladığı yerde durduracak kadar zamanınız var, karın boşluğundan tepe çakrasına çıkmaya çalışan korkunun önünü kesebilirsiniz. Onu iptal ettiğinizde boyutlar arası bir enerji yaratırsınız, bu toprağa ve enerji ağına akan saf bir enerjidir. Bir adamın bu yolla yaratacağı enerjiyi küçümsemeyin, korkuyu uzaklaştırdığınız her seferinde enerji yaratırsınız.

Bazıları birlikte yaratmanın ne demek olduğunu soruyor. Söyleyeyim. Perdenin öte tarafındaki yüksek benliğiniz diğer parçanızdır. Her ne yaratıyorsanız onunla birlikte yaratırsınız, yani sizle öteki “siz” birlikte yaratırsınız. İlyas peygamber çömezi Elişa’nın gözleri önünde göğe yükselirken neler olduğunu hatırlıyor musunuz? Elişa’nın anlattığına göre her yanda parlak ışıklar, buharlaşma ve enerji vardı. İlyas Tanrı tarafından göğe alınmamıştı sevgili varlıklar, onun yaptığı şey üçüncü dilin harika enerjisine sahip çıkmaktı, yani yüksek benliğinin elini tutmaktı! Böylece İlyas’ın iki bölümü birleşti ve Tanrının parçası haline geldi. Dolayısıyla, Elişa’nın anlattığı şey bir yükseliş ve dünyadan ayrılış değil, diğer benlikle bütünleşmeydi. İnsan İlyas, artı bağlantı enerjisi, artı İlyas’ın yüksek benliği, bu üç enerji birleşerek İlyas’a tüm tanrısallığını vermişti. O dönemde İlyas’ın enerjisi dünyada kalamayacak bir enerjiydi! Şimdi biz diyoruz ki yerküre değişti, enerji ağı değişti, insanlığın bilinci değişti, hava durumu bile değişti ve hepsi yeni bir realite yarattı. Artık daha fazla enerji barındırıyorsunuz, isterseniz burada kalabilirsiniz ya da İlyas’ın yaptığı şeyi yaparak yüksek benliğinizle birleşip muazzam bir enerji yaratabilirsiniz.

Bu yıl enerji ağına çok özel bir enerji gelmiştir. 11 eylül 2001’deki olaydan evvel bir başka olay daha gerçekleşti ve geçmişte dünyada yaşamış tüm üstatlar enerji ağına ulaştılar. Onlar fizik bedenleriyle değil, birleşik bir enerji potansiyeliyle eylemlerinize yanıt vermek için geldiler. Üstatların geri dönüşü, üzerinde değişiklik yaptığımız manyetik enerji ağıyla ilgili bir olaydır. Ağın 2002 yılında tamamlanacak olmasının nedeni kısmen budur, çünkü yeni gelen enerji bu işi tamamlayacaktır.

Dünyadaki her din bir üstadın geri dönmesini bekliyordu, işte onlar geldiler. Geri dönen avatarlar, üstatlar ve peygamberler, kıyamet gününü aşarak dünyanın ruhsal realite paradigmasını değiştirdiğiniz 11:11’in (1992) bir sonucu olarak buradalar. 11 Eylül ikiz kuleler trajedisi ise, eski kehanetlerde bildirilmiş olanın başlangıcı değil, yeni realitenizde izin verdiğiniz bir şeyin başlangıcıdır. Sayılamayacak kadar çok olan bu üstatların hepsi el ele tutuşmuş dünyaya bakmakta ve birleşik bir enerji olarak sizinle iletişim kurmaktadırlar. Dünyada şimdiye dek böyle bir bilgelik kaynağı asla görülmemiştir. Aramaya başlayan ve saf bir niyetle bu kaynağa ulaşan her insan o bilgelik kaynağından enerji çekebilecek ve yarattığı enerji dünyanın toprağına ve enerji ağına akarak karanlıkları aydınlatacaktır. Peki çember nedir? Söz konusu enerji toprağa ve enerji ağına aktığında realite dediğiniz şeyin dokusunu değiştirerek kusursuz bir enerji çemberi yaratır. Sevgili varlıklar çözümleriniz enerji yaratır ve dünyanın realitesini değiştirir, şu anda bu realiteyi değiştirmiş bulunuyorsunuz.

Bazılarınız, 11 Eylül ikiz kuleler olayıyla ilgili birbirine zıt gibi görünen duygular hissediyorsunuz. Birçokları gibi siz de muazzam bir acı, dehşet ve şok hissettiniz, bunun yanı sıra içinizden sevginin taştığını, hatta önceliklerinizin değiştiğini hissettiniz. Hissettiğiniz şey o trajedinin acısına yakışmaz görünüyor. Hissettiğiniz bu şey “serbest bırakma” duygusudur sevgili varlıklar. Dünya eski mücadelelere saplanıp kalmıştı, size bir zaman gelecek durum saplanıp kaldığı yerden kurtulacak ve tüm dünyayı kapsayacak demiştik. 11 Eylül olayı insanın kavrayamayacağı kadar dehşet verici olsa da, durumun hızlanarak ilerlemesini sağlayan bir enerjiyi serbest bıraktı. Bu önceden öngörülmüş bir şey miydi? Evet, hatırlarsanız 1989’da (Bitiş Zamanı adlı kitapta) size dünyanın paradigmasını değiştirdiğinizi ve yeni bir realiteye geçmekte olduğunuzu söylemiştik. O tarihte enerji ağını kaydırmaya başlamıştık, şimdi bu parçalı bulmacanın nasıl bir araya geldiğini anlamaya başlıyorsunuz. Her yerde 11’in eşzamanlılığını görün, ama hiçbir şeyin önceden mukadder kılınmadığını da bilin. 11 Eylül sabahı ülkenizdeki sıradan insanlar işyerlerine gidiyor ve doğru zamanda doğru yerde olacaklarını hücresel düzeyde biliyorlardı. Şimdi sonucunu gördüğünüz şey, o gün sıradan insanların dünya için yapmayı seçmiş oldukları şeydir. Onlar şimdi İndigo çocuklar olarak geri dönecekler. Onlar iyi durumdalar, sevinç içindeler, onlar için yas tutmayın, geride kalanlar için dua edin!

11 Eylül olayı bir “eşikti.” 2000 yılında medyumum İsrail’in Tel Aviv kentinde, Ortadoğu’da çözümlerin oluşabilmesi için “bombanın patlaması” gerektiğini söyledi. Bu bizim aktardığımız bir bilgiydi, herkes bunun İsrail’de gerçekleşecek bir kehanet olduğunu düşünerek üzüldü, hiçbiri bombanın Manhattan’da patlayacağını göremedi. Peki nasıl olur da Amerika’da meydana gelen bir olay İsrail’de bir çözümü başlatabilir? Bu enerji çemberidir sevgili varlıklar, yakında onun nasıl işlediğini göreceksiniz. Dünya tarihinde hiçbir zaman şimdikinden daha fazla potansiyel ve şimdikinden daha büyük bir zaman asla olmamıştır! Değişimlerin hepsi enerji çemberi içindeki sıradan insanlar sayesinde gerçekleşecektir. (Sayfa: 197-209)

DÜNYANIN VE İNSANLIĞIN EVRİMİ (2001)

Sizin için anlaşılmaz görünse de evren 12 milyar yılı aşkın bir zaman önce oluşmuştu. Sizi o zamana götürebilseydim biliminizin sandığından çok farklı bir şey görürdünüz. Daha evvel hiç yoktan her şeyi başlatmış tek bir Büyük Patlamanın söz konusu olmadığını söylemiştik. Bilim adamlarınız sürekli başlangıcı aramaktadır, oysa başlangıç diye bir şey yoktur. Lineer zaman boyutunuz için oluşturulmuş bir zaman kavramıdır, her şeyin bir başlangıcı bir de sonu olduğu önermesine dayanır, oysa durum öyle değildir. Büyük Patlama diye bir şey yoktu, ama devinim, dönüş ve hız vardı. Evren hep vardı, onun sizin gibi enerji dönüşümü geçirdiğini söyleyebiliriz. Evren birçok yaratıcı olayın yer aldığı bir süreçtir, bilim adamlarının Büyük Patlama dedikleri olay aslında bir enerji dönüşümü, bir boyut değişimi ve devirli bir olaydı. Her şey aynı anda ortaya çıkar gibi görünmüştü, ama bu Büyük Patlama değildi, bir gözler önüne seriliş, bir ortaya çıkıştı. Dört boyut olarak ortaya çıkan şey dünyayı oluşturacak malzemeydi. İşte başlangıç buydu, sizler de oradaydınız. Eğer çok uzun bir süre boyunca karanlık varsa ve biri aniden ışığı açarsa, bu ışıkta ortaya çıkan şeyin o anda yaratıldığı anlamına mı gelir? Karanlıkken orada görülecek bir şey olmadığını mı düşünüyorsunuz? Yoksa bu ışıkta ortaya çıkan şeyin aslında hep orada olduğunu ve yaratılış olayının aslında ışık yandıktan sonra görünenle değil, ışıkla ilgili olduğunu mu ima ediyor? Başka bir deyişle bu olay, enerjinin boyut değiştirip hep orada bulunan evreni gözler önüne sermesiyle ilgilidir.

Bildiğiniz gibi aile hep vardı. Bir gün, kavrayamayacağınız kadar uzak bir gelecekte yerküre yanmış bir kömüre dönüştüğünde sizin, benim ve diğerlerinin hala evrende oyun oynuyor olmamız size nasıl bir duygu verir? Tanrının ve evrenin özünün sevgi olduğunu bilmek size nasıl bir duygu verir? Çevrenizdeki ölçülebilir bilinç alanı sevgi duygusu ve Tanrının özüdür. Perdenin öte tarafından değişmeden gelir, onu kalben hissedersiniz. 12 yıl önce size atomun merkezinde sevgiyi bulacağınızı söylemiştik. Bilim adamlarınız kısa süre önce atomun merkezinde boyutlar arası bir enerji olduğunu söylediler. Metafiziğiniz artık bilgelik ve keşif yoluyla fizik haline gelmektedir. Kim bilir belki bir gün orada boyutlar arası yaşamı bile bulabilirsiniz!

Dünya bir su gezegenidir. Bedeninizin programladığınız şekilde gelişebilmesi için dünyanın bir su gezegeni olması gerekiyordu. Ancak başlangıçta güneş sistemindeki diğer gezegenler gibi burada da yeterli su yoktu. Su gezegene dışardan getirildi. Her şeyin çevrede vınlayarak çarpıştığı o ilk günlerde suyun büyük bölümü buraya neredeyse aynı anda aktarıldı. Bu gerekli bir tufandı. Jeologlara bunun kanıtını bulmalarını söylüyoruz, çünkü kanıt vardır.

Şimdi biyologlara sesleniyorum. Gezegeninizde yaşam 538 milyon yıl önce aynı zamanda başladı. Evet, tüm gezegende yaşam milyonlarca yıl, hatta on binlerce yıllık bir evrimin sonunda değil aynı zamanda ve sadece birkaç yıllık bir süreç içinde başladı. İnanılmaz mı? Gidip boyutunuzda bunun kanıtını bulun, çünkü o da oradadır. Biyologlarınız baktıkları her yerde, geçmişte bir noktada hiçbir yaşam belirtisi olmadığını görüyorlar, kayalar bunu gözler önüne seriyor. Birden, yoktan var edilmiş gibi dünyada yaşam ortaya çıkmıştır, çünkü yaşam da buraya dışardan getirilmiştir. Böylesine bir biyolojik patlamayı başka nasıl izah edebilirsiniz ki, bu plan doğrultusunda gerçekleştirilmiş bir olaydı ve o zaman siz de buradaydınız, meydana gelen olayları izlediniz. Dünya sizin için milyarlarca yıl boyunca hazırlanıp pişirilmiş bir yemek gibidir, o tamamlandıktan sonra siz gelip masaya kuruldunuz. İnsanlık dünya tarihinin son birkaç saniyesi içinde evrenin enerjisini değiştirmek için çok önemli bir enerji sınavını gerçekleştirmeye gelmiştir. İşte bu yüzden sizi çok seviyoruz.

60 milyon yıl önce astronomik bir olay meydana geldi. Bu olay bilim adamlarınız tarafından keşfedilmiş ve kabul edilmiştir. Büyük bir asteroitin dünyaya çarpması elbette uygun miktarda can kaybına sebep oldu. Kutuplardaki buzulların büyük bölümü eriyip gezegenin ağırlığını değiştirdi, bu da yerkürenin kendini yeniden düzenlemesini sağladı. Bu olay dünyanın ekseni etrafında hafifçe yalpalamasına sebep oldu.

Artık giderek bugünkü duruma yaklaşıyoruz. Adem ve Havva 100 bin yıl önce ortaya çıktı. Evrimcilerle yaratılışçılar arasında bir tartışma olduğunu biliyorsunuz. Evrimciler insanların dünyadaki doğal yaşam içinde çok uzun bir süre boyunca evrim geçirdiğini söylerler. Onlara göre bu süreç modern insanı oluşturmuş, ayrıca bilinci de geliştirmiştir. Yaratılışçılar ise, yaşam nefesinin ve bilincin insanlara bir anda verildiğini söylerler. Kim haklıdır? Yanıt, her iki taraf da haklıdır. İnsanlığın biyolojisi dünyadaki tüm diğer yaşamla aynı sürede gelişmiş, ancak bu sırada olağandışı bir olay meydana gelmiştir. Normal evrim süreci içinde, tıpkı diğer primatlarda olduğu gibi her biri kendi doğal evrim yolunda ilerleyen 17 değişik insan türü vardı. 100 bin yıl önce bu insan türlerinin biri hariç hepsi ortadan kaldırıldı. İşte şimdi karşımda bu türün örnekleri duruyor! Sizce bu normal evrime aykırı bir durum değil mi? Sadece tek bir insan tipinin gelişmesine izin verilmiştir!

Bu olay meydana geldikten ve insan Adem ile Havva dediğiniz insan aşamasına dek evrimleştikten sonra bir DNA değişimi yapılarak dünyaya yeni bir bilinç aktarıldı. Bu açıdan yaratılışçılar haklıdır, değişim aynı anda meydana gelmiştir. Ancak evrimciler de haklıdır, çünkü insan biyolojisi çok uzun bir zaman boyunca hazırlanmıştır. Böylece bilinç size neredeyse bir anda aktarılmış, DNA’nızdaki değişiklikler dünya dışı varlıkların genlerinden faydalanılarak gerçekleştirilmiştir. Bunun doğal ayıklanmaya aykırı bir durum olduğunu kabul ediyorsunuz öyle değil mi? Evrim süreci yaşanmış, ama ayrıca kozmik bir müdahale de olmuştur, müdahale bugün de sürmektedir.

10 bin yıl önce bilim adamlarınızın henüz fikir birliğiyle kabul etmedikleri bir olay daha meydana geldi. Dünyaya bir başka asteroit çarptı, 60 milyon yıl önceki kadar büyük bir asteroit değildi, ama yine de gezegende büyük bir değişime neden oldu. Yine buzullar erimiş ve kısa bir süre için dünyanın büyük bölümü sular altında kalmıştı. İnsanların bir kısmı hayatta kaldı, ama uygarlıkları tümüyle yok oldu. Çoğu işe baştan başlamak zorunda kaldı, işte bu başlangıç modern tarihinizin de başlangıcı oldu. Antropologlarınız henüz 10 bin yıl önce var olan bu büyük uygarlığı keşfedemediler, ona inanmıyorlar. Bazen kendinizi acı ve ölümle özdeşleştirirsiniz, çünkü Tanrının bu gezegeni tam da büyük bir bilime sahip olduğunuz sırada yıkıma uğrattığını hissedersiniz. O olay meydana gelirken sizler de buradaydınız.

10 bin yılı aşkın bir süre önce burada büyük uygarlıklar vardı, onlar tarihinizin bir parçası olmayan uygarlıklardır. Bazıları bu uygarlıkların kanıtlarını arıyor, ama kanıt o kadar derinlere gömülü ki onlardan kalan ana yapıları asla bulamayacaksınız. Ama yine de bulunabilecek bazı yapılar var, hem de ülkenizde. (ABD) Söz konusu uygarlıkların bilimiyle ilgili ipucu verecek yapılar Arkansas’da bulunacak. Onları bulduğunuzda bu bilgiyi ilk kez nerede duyduğunuzu hatırlayın!

En başa dönecek olursak, dünya denen yemek pişmiş ve yenmeye hazır hale gelmişti. Onun üzerinde yaşayacak melekler durmuş bu hazırlığın sona erişini izliyor ve insan olmaya hazırlanıyorlardı. Dünya soğurken biz onun çevresine enerji ağını döşedik, böylece manyetik enerji ağı devreye sokulmuş oldu. İşin içine yerkürenin çekirdeği, güneş ve diğer parçalar da dahil edildi ve ben tüm bu süreci denetledim, işte bu yüzden bana manyetik üstat denir. O sırada kimlerin bana yardım ettiğini biliyor musunuz? Onlar bu salonda oturmuş beni dinleyenler ya da kitabı okuyanlardır! İşte bu yüzden bazılarınız uyandınız, işte bu yüzden bu kadar çok hatırlayış var. Bir gün perdenin öte tarafına geçtiğinizde bunları tam olarak hatırlayacaksınız.

Çok kısa bir süre önce realitenizi değiştirdiniz. Bazıları realite değişikliğinin enerji ağıyla ne tür bir ilişkisi olduğunu bilmek isteyebilir. Enerji ağı perdeyi oluşturur, manyetik enerji ağı nasılsa düalite denen şey, yani sizi “sizden” ayıran, insanı melekten ayıran şey de öyledir. Yeni Kudüs’ün yaratılabilmesi için enerji ağının değiştirilip ayarlanması gerekiyordu. Artık her şey değişecekti, eski kehanetlerin gerçekleşmeyeceğini söyledik, gerçekleşmediler. Yerkürenin sarsılacağını, hava durumunun değişeceğini söyledik, öyle oldu.

Enerji ağını değiştiren varlık grubunun Excalibur adlı bir uzay gemisinde olduğunu ve geminin Jüpiter’in güneşin çevresinde çizdiği yörüngede bulunduğunu söylemiştik. Astrologlarınıza Jüpiter’in yeni bin yılda oynayacağı rolün ne olduğunu sorun. Bunu öğrendiğinizde Kryon grubunun amacını da anlayacaksınız. İşte bu grubun enerjisi onunla ilgilidir ve uzay gemisine bu yüzden Excalibur adı verilmiştir, çünkü o Camelot efsanesindeki kılıcın adıdır. O sevgi kılıcıdır, simya kılıcıdır! Kral olacak çocuk tarafından kayadan çekilip çıkarılmış kılıçtır. Hatırlıyor musunuz, Excalibur! İşte son yıllarda insanlara olan budur, simya meydana geldiğinde olanaksız olanı gerçekleştirmişlerdir. Her biriniz kral olacak çocuklarsınız!

2002’nin sonunda enerji ağının değişimi sona erecek, o zaman her şey yerli yerine oturacak. (Kryon’dan son gelen bilgilerde enerji ağı değişiminin 3. 3. 2003’de tamamlanacağı bildirilmekte ve o gün tüm ışık işçilerinin bu olayı kutlamaları istenmektedir. Bu tarihin toplam sayısının 11 olduğunu bilmek ilginizi çekebilir.) Enerji ağı DNA’nıza hitap eder ve daha önce mümkün olmayan şeyleri mümkün kılar, bilginin akışına, şifaya ve ömrün uzamasına izin verir. Ağ yerine yerleşip sabitleştiğinde bir kutlama olacaktır. Enerji ağı dört boyutlu insanın aktif şekilde bir başka boyutun peşine düşmesine izin verir. Kendiniz için öngördüğünüz ve potansiyeliniz olarak imgelediğiniz birçok şey 2003 yılında tezahür edebilir. 2002 yılı dünyada köklenmeyle ilgilidir, yerkürenin enerjisini keşfetmeniz için uygun bir zamandır. 2003 yılı ise numerolojik olarak beş yılıdır. Değişimler başlayacaktır, daha fazla değişimler! Enerji ağı son şeklini aldıktan sonra değişimlerin olması mantıklı değil mi? Bu, isteklerinizi tezahür ettirme, birlikte yaratma ve şifa yılı olabilir. Ortadoğu’da
çözüm potansiyelinin yılı 2008 olarak görünmektedir. 2012 yılında gezegen son kez ölçülecektir. Yerli halklarınız o yıl zamanın sona ereceğini söylemişlerdir. Yapacağınız şeye bağlı olarak bunun ne anlama geldiğini söyleyeyim. Bu dünyanın sonu olmayacak, eski zamanın sonu olacaktır, bir başka eşik olacaktır. Sorunlarını çözmüş, yeni serüvenlere doğru yola çıkmış bir dünya olacaktır. Şu andaki enerji dağılımı bunu göstermektedir.

Kryon 2002’nin sonunda gitmeyecek, sadece enerji ağını değiştiren Kryon grubu buradan ayrılacaktır. Benim asıl çalışmam 2003’ün başında başlayacaktır.

Bu dünyayı açlıktan kurtulmuş olarak hayal edin. Afrikalıların salgın hastalıkları yendiklerini, birbirlerine gülümsediklerini düşünün. Afganistan’dakilerin çözümlere kavuştuklarını, gülümsediklerini hayal edin, çocukların oynadıklarını görün, onları karınları tok ve sevinç içinde hayal edin, bu erişilmez bir hayal değildir. Hayalinizde Ortadoğu’ya gidin, binlerce yıllık nefretin ve güvensizliğin yok olduğunu görün. Eski düşmanların düşman olarak kalmaları gerekmez. Bunun için bir kuşağın geçmesi, dünyayı değiştirmek için birçok çocuğun gelmesi gerekebilir. Gerçek budur. (Sayfa: 218-233)

AÇIKLANAMAZ OLANI AÇIKLAMAK (2001)

Size üçüncü dilden söz ettik. Bu dilin anbean sürdürülen medyumik bir celse gibi olduğunu, perdenin öbür tarafıyla sürekli bir bağlantı olduğunu söyledik. Üçüncü dil bir ayağı başka boyutta bulunan insan demektir. İsterseniz bu başka boyuta beşinci boyut da diyebilirsiniz, ama bu doğru bir tanımlama olmaz. Uzun zaman önce içinde bulunduğunuz boyutları numaralandıramayacağınızı söylemiştik.

Onlar farklı bir çeşnidir, çeşnileri ya da kokuları numaralandıramaz, onları ancak deneyimlersiniz. Beş boyutlu bir insan olmak, sadece yeni bir yerde değil, her iki yerde de var olmaktır. Ayrıca boyutlar arası olmak, seçtiğiniz şeyi kazanabilmek için sahip olduğunuz şeyi bırakmak anlamına da gelmez. Başka bir deyişle, boyutunuz içinde kalırken başka boyutlara da uzanabilirsiniz. Salt içinde bulundukları boyutu bırakmak için boyutlar arası bariyeri geçmiş olanlar da vardır. Onlar süreç içinde realitelerinin çekirdeğini bırakır, dünyevi olarak artık işe yaramaz hale gelirler. İşe gidemez, çocuklarına bakamazlar. Onlara baktığınızda mutlu ve esrimiş olduklarını görebilirsiniz, bir başka boyuta girmiş, geldikleri boyutu geride bırakmışlardır. Bizim sözünü ettiğimiz şey bu değil, biz sahip olunanı koruma ve aşina olduğunuz realiteden başka bir realite yaratmayı kastediyoruz. Siz perdenin ya bu tarafında ya da öte tarafında olmanız gerektiğine inanıyorsunuz. Kesinlikle öyle değil, perde mecazi olarak millerce kalınlıktadır. Enerji ağı sistemini ayarlarken biz perdeyi kısmen kaldırır ve inceltiriz, böylece insanlık yeni beklentilere ve umutlara yönelebilir.

Perde kalındır, gerçek bir bariyeri yoktur. O bir duvar değildir, boyutunuzdaki her molekülü kuşatan bir kozadır. Bazılarınız meditasyonlarınız sırasında onun içinde yüzer, daha sonra dört boyutlu yaşamınıza her şeyi unutmuş olarak geri dönersiniz. Bu kalın perdenin içinde bazı varlıkların parçaları vardır, onlar dünyaya gelip giden boyutlar arası varlıklardır. İçlerinde toprağa demir atmış olanlar da vardır. İçine girdiğinizde perde esneyip genişler, çıktığınızda eski halini alır. Ruhla insanlık arasındaki bu boyutlar arası enerjiyi (perdeyi) delerken alıştığınız realiteyi bir kenara iter, ona yeni bir çeşni katar ve başka bir şeye dönüştürürsünüz.

Size normalden söz etmek istiyorum. Siz her bir hücrenizin efendisi, yukardaki patronusunuz. Bedene neyin normal olduğunu bildiren sizsiniz. Bedeninizdeki hücresel güç patronun isteğini yerine getirmek için elinden geleni yapacaktır. Dolayısıyla, bedeninize neyin normal olduğunu bildiriyorsanız hücrelerinizin hedefi ve realiteniz o olacaktır.

Şimdi enerji ağının değişimi sona ererken sizi ziyaret eden bu boyutlar arası potansiyel yenidir. Ona erişebilmek için yeni yayın istasyonuna uyumlanmanız gerekir, şimdi dinlediğiniz istasyon yeni istasyon değildir. Bunu yaparken geçmişteki avatarların yeteneklerini ortaya çıkarıyor ve onların sormuş oldukları aynı soruları soruyorsunuz. Dünyada işler hızlanmakta, durum hareketlenmektedir. Eskiyle yeni arasındaki bu savaşın herkesi etkileyeceğini, hiç kimsenin tarafsız kalamayacağını, insanların Tanrıyı ruhsal öfkelerinin kalkanı olarak kullanacaklarını söylemiştik, şimdi tam bu noktadasınız. Bu süreçte bilgelik kaosun yerini alacak, binlerce yıllık çekişmenin çözümleri ortaya çıkacaktır. Ama ilerleyebilmek için yeni enerjiye uyumlanmanız gerekir, o dünyanın yeni bir niteliği değildir, her zaman vardı, ama avatarlarla şamanların dışında hiç kimse ona ulaşamıyordu. Gerçeği arayanlar için çeşitli yollar vardır. Farklılıkları kutlayın, kalbiyle arayan kadar aklıyla arayan insanı da kutlayın, her ikisi de aynı çözümü bulabilir, bulacakları şey Tanrının sevgisi olacaktır.
Şimdi söyleyeceğim şey size zıtlıklarla dolu gelebilir. Eğer sevgi ve birlik üstatları enerji ağında olmasalardı 11 Eylül olayı asla vuku bulmazdı! Bu nasıl olur diyebilirsiniz. 15 yıldır istediğiniz realite değişimi, yani ruhun sevgisine uyanış, olaya hepiniz katılmadan asla gerçekleşemezdi. Şimdi dünyadaki herkesin bu olayda bir yeri olduğunu anlıyor musunuz? Hücresel yapınıza yeni bilginin aktığından söz etmiştik. Peki neye uyumlandığınızı bilmek ister misiniz? Realitenizi bu dünyada yaşamış üstatlara uyumluyorsunuz. Böylece kendi içinize bakabilir ve bu yaşamdaki enerjinizle varlığından habersiz olduğunuz şeyleri yapabilirsiniz. (Sayfa: 237-245)

ZAMAN VE REALİTE (Üçüncü Bölüm – 2002)

Size göre zaman ve realite mutlaktır, kesindir, oysa bilim adamlarınız zamanın değişken olduğunu söylüyorlar. İnsan bilincinin zamanı ve realiteyi değiştirebileceğinden söz etmiştik. Bu değişiklikleri sadece dünyanızda değil, güneş sistemindeki diğer gezegenlerde de görüyorsunuz, hepsi burada yapmış olduğunuz şeye tepki vermektedir. Güneş sisteminizin 10 yıl öncekinden farklı olduğunu gösteren manyetik değişimleri, atmosferlerin yoğunlaşmasını ve diğer açık işaretleri gözlemleyin, bu gözlemi yapacak aletlere sahipsiniz. Astronomlarınız kafalarını kaşıyarak bu değişimlerin neden daha önce değil de şimdi olduğunu soruyorlar. Yanıt bilincinizle ilgilidir sevgili varlıklar, sizler büyük sırrı, yani insan bilincinin realiteyi ve zamanı, hatta güneş sistemini bile değiştirebileceğini keşfetmeye başladınız.

İnsanlık treni sizin zaman çizginizle 1960’ların sonlarında yavaşladı. İnsanlık bilinci kıyamet gününü gerçekleştirmeye eğilimliydi, trenin 1960’ların sonlarında neredeyse durduğunu söyleyebiliriz. Çevrenize baktınız ve gördüğünüz şeyden hoşlanmayarak ray değiştirdiniz, böylece yeni bir realite düzeyine geçtiniz. Daha evvel üzerinde bulunduğunuz o ray, o realite gerçekleşmedi. Ray değiştirdiğinizde tümüyle yeni bir plan tezahür ettirdiniz. Siz sadece insanlığı değil, hava durumunu, manyetik enerji ağını, güneş sistemindeki gezegenleri de etkileyecek kadar derin bir bilinç değişimini gerçekleştirdiniz. İşin komik yanı şu ki, kozmosa bakıp onun sizi değiştirdiğine inanıyorsunuz, oysa bunun tam tersi doğrudur.

Geçmiş yaşam diye bir şey yoktur. Eğer sürekli olarak şimdi’de bulunuyorsanız, geçmiş olarak düşündüğünüz şey aslında şimdi’dedir. Bu şu anlama gelir, tren yolu üzerinde yaşadığınız her hayat şimdi yaşanmaktadır. Tüm yaşamlardan kim sorumludur, onları kim yönetmektedir? Trenin hızını kim belirleyecektir? Hepiniz belirleyeceksiniz, ama tekil realitede (dünyada) bulunan bu işi gerçekten yapacaktır. Bu şu anlama gelir sevgili insan, senin DNA’nın 12 katmanında halen yaşamakta olduğun tüm hayatlar dalgalanmaktadır! Onlar kararlarını etkileme iznine ve geçmişte verdiğin sözlerin anısına sahiptir. Trende seninle birlikte yol alan her bir “sen” trenin hızının belirlenmesine yardımcı olur!

Şimdi hayaletlerden söz edeceğiz. Aynı hayaletin ya da görüntünün günbegün ya da yıldan yıla göründüğü tekinsiz yerler vardır. Bazıları daha sık, bazıları daha seyrek görünürler. Bazen bu hayaletler tekrar tekrar aynı giysiler içinde merdivenlerden inip bir yerlere gider, bazıları ise sürekli bir yerden bir yere yürürler. Bu yerlerin bazılarında enerji o denli güçlüdür ki tezahür edip boyutunuzla etkileşime girerler, eşya hareket eder ve ısı değişir. Bu tür olaylar insanların yüreklerine korku salar. Ben sürekli meydana gelen basit ruh geçişlerinden söz ediyorum. Onlar da tıpkı sizin gibi bir tren rayının üzerindedir, o geçmiş enerjiyle kesiştiğinizde çoğunlukla onu açıkça görür ya da hissedersiniz! İşte bunun doğruluğunu kanıtlayacak bir ipucu. Bu tekrarlanan senaryonun, her seferinde döne döne gösterilen bir film bandı gibi aynı şekilde oynanıp oynanmadığına dikkat edin. Hayaletler zamanla giysilerini değiştirmez ya da çocuk sahibi olmazlar. Başka bir deyişle, her seferinde aynı olayı görürsünüz, yani bir hayalet sizi ziyaret etmemekte, tren yolu üzerinde meydana gelen bir olayın bıraktığı enerjiyi siz ziyaret etmekte ya da onunla kesişmektesiniz. Onlar kimdir? Onlar kesinlikle hareket halindeki aile üyeleridir, enerjiyi temsil eden varlıklar çoktan gitmiş, geride sadece bıraktıkları iz kalmıştır!

Biraz da mutluluktan söz edelim. Sevgili varlıklar sakın mutlu olmaya çalışmayın, onun yerine “mutluluk olduğunuz” fikrini sahiplenin. Diyebilirsiniz ki ben mutluluksam bu zorluklar neden var? O zorluklar birlikte yaşadığınız insanlardan kaynaklanır, yani zorluklar sizden değil, onlarla birlikte sizden kaynaklanır. Bu her zaman böyle değil midir? Önce kendinizle ilgilenin ki diğer şeyler size sunulabilsin.Yolunuzu mutluluk verici bir yol kılın, ben zaten mutluluğum deyin. Kendiniz için bolluk yaratabilirsiniz deyince, bazıları bir yerlerde para deposu olduğunu sanıyor.

Eğer geçmişin ve geleceğin bulunmadığı bir yerde, yani şimdi’deyseniz gelecekte kullanacağınız bir para deponuz nasıl olabilir? Öyleyse bolluk nedir? O geçmişin anbean sağlanacağı, şimdi’nin icabına daima bakılabileceği anlamına gelir. Bu çöldeki kavme her gün göstermiş olduğumuz bir şeydi. (Musa’nın kavmine gökten yağan bıldırcınlar kastediliyor) Çölde onların her gün karınları doyuruldu. Kendi çölünüz hakkında ne düşünürseniz düşünün siz de aynı şekilde beslenebilirsiniz.

Sağlığınızdan ne haber? Hepiniz şifa istiyor ve iyileşmeye çalışıyorsunuz, ben iyileştim demeye ne dersiniz? İyi olduğunuzu hayal edin, meditasyonlarınızda da aynı şeyi yapın ve enerjiyi kendi tren yolunuza projekte edin. Ben iyileştim onaylaması yavaş yavaş hücresel yapınızda bir değişim enerjisi yaratacaktır.

Şimdi geçmişi değiştirmekten söz edeceğiz. Yine rayların üzerinde ilerleyen trende olduğunuzu düşünün. Elinizde sıvı dolu bir kavanoz var, bu sıvıya ihtiyaç duyduğunuz herhangi bir şeyin adını verebilirsiniz, çözüm, huzur, bolluk, sağlık vs. Tren giderken o kutsal niyet ve şefkat sıvısını yavaş yavaş tren yoluna dökün. Döktüğünüz sıvı hangi yöne gidiyor? Elbette arkanıza doğru gidip gözden kayboluyor öyle değil mi? Ama çok geçmeden o sıvı bu sefer önünüzde belirecek, çünkü bu daire şeklinde döşenmiş bir tren yolu. Siz niyet sıvısını akıttığınızda eninde sonunda tüm yol, tüm geçmişiniz değişecektir.

Bu tren yolunda olması gereken ilk şey, akıttığınız sıvının daha önünüzde belirmeden arkanızda kalanları temizlemesidir. Enerjinizi şimdinizi temizlemeye adadığınızda önce geçmişiniz değişir. Eğer isterseniz binlerce yıllık çekişme o tren yolu üzerinde çözümlenebilir. Ama o yola tekrar tekrar nefret ve hiddet dökmek yerine şefkat ve sevgi dökmelisiniz. (Sayfa: 258-276)

DOKUZ KORKU (2002)

Birinci korkuyu
12 yıl evvel anlatmıştık, ama o korku hala mevcuttur. Damarlarınızda, DNA’nızın boyutlar arası katmanlarında dalgalanan bir enerjidir. Ona tohum korku denir, yani aydınlanma korkusu denir. Düalite soğanını soyup içindeki peygamberi bulma korkusudur. Size Atlantis döneminden miras kalmıştır, aydınlanmanın büyük bir felaketle sonuçlandığı dönemden! Ancak bu kez durum farklıdır sevgili varlıklar, içinde yaşadığınız dönem kitlesel bir felaket getirmeyecek. Siz buraya yok olmak için gelmediniz, realitenizi değiştireceğinizi hücresel düzeyde de olsa biliyordunuz.

İkinci korku kadınlarla ilgilidir. Birçok kadın terk edilmekten korkar. Kadınlar, eşruhun ne olduğunu biliyor musunuz? Tüm yaşamlarınızı sizi tatmin edecek, sizi asla terk etmeyecek o kişi için yaşar, o enerjiye aşık olmak istersiniz. Peki öyle biri var mı? Siz tümüyle burada değilsiniz, bir parçanız perdenin öbür tarafındadır, yüksek benlik dediğiniz parçanızdır o. Eşruhun enerjisi, her insanda diğer parçalarına aşık olmaya ve onlarla birleşmeye yönelik derin bir arzu yaratır. Ruhsal bir arayıştır bu, evrensel kafesin enerjisi aracılığıyla gerçekleşen bir birleşmedir. Perdenin öbür tarafındaki parçanız uzanıp elinizi tutar, böylece diğer parçanızla, sizi bir daha asla terk etmeyecek parçanızla buluşur ve bir daha asla yalnız kalmazsınız. Bu korkusuz ve dengeli bir insan yaratır. Sonunda bu korkunun bir başkasıyla yaşama fırsatını kaçırmaktan değil, eşruhunuzla birleşme fırsatını kaçırmaktan kaynaklandığını idrak edersiniz.

Üçüncü korku başarısızlık korkusudur. Bu erkekleri ilgilendiren toplumunuzdaki en güçlü korkudur. Sürekli kendiniz, toplumunuz ve aileniz için beklenti içindesinizdir. Hepsi de sizden başarılı olmanızı ister. Oysa başarısızlık olarak gördüğünüz şey, çoğu kez buraya yapmaya geldiğiniz işi yapmanız için sizi dizlerinizin üzerine çökerten şeydir. Başarısız olduğunuzu düşünerek dolaşırken belki de dünyada bulunma nedeninizi oluşturan bir dönüm noktasına gitmektesinizdir. Her şey göründüğü gibi değildir, boyutunuz içinde başarısızlık olarak gördüğünüz şey bir başka şeyin başlangıcı olabilir.

Dördüncü korku kendinden korkmaktır ve boyutunuza has bir korkudur. Sizin karanlığı yaratma gibi bir yeteneğiniz var, bunu yaratmaktan korktuğunuz için kendinizden de korkarsınız. Bu korku yüzünden aranızda depresyona girenler bile var. O hali yakından görmüş, beyninizi nasıl etkilediğini anlamışsınızdır, tekrar o duruma düşmekten korkarsınız, işte bu kendinden korkmaktır. Bazıları ben böyle bir korku hissetmiyorum diyebilir, ama unutmayın ki DNA’nızda bir ışık senaryosunun en karanlığından en aydınlığına kadar tüm seçenekler dalgalanmaktadır. Bunlardan sizi en fazla rahatsız edeni seçmeniz çok olasıdır. Korkmamaya niyet ettiğinizde korku çekip gidecektir. Size karşı çalışan sizden başka hiçbir güç yoktur, bilinciniz asla istemediğiniz bir hal içinde kalamaz.

Beşinci korku karanlık taraftan korkmaktır. Oysa karanlık diye bir şey yoktur, tarih boyunca insanlar karanlığın enerjisini bir başka varlığa ya da güce atfetmişlerdir. Bu gücün ya da varlığın gelip sizi yere yıkacağı varsayılmıştır. Çocukluğunuz hep böyle korkularla beslendi, oysa karanlık varlıkları insanlar yaratırlar. Karanlık taraftan korkanlara şunu söyleyeceğim. İçinizde taşıdığınız gücün farkında değilsiniz, düzinelerce kişi etrafınızda karanlık yaratmaya çalışabilir, ancak aydınlanmış tek bir kişi bile tüm karanlığı yok eder. Karanlık yaratmaya çalışanlar, hiç ışıksız yer bulmakta giderek daha çok zorlanmaktadır. Eskiden yüzyıllar boyunca gizlenebilen karanlık sırlar günümüzde uzun süre sır olarak kalamazlar. Tanık olduğunuz ifşaatların rastlantı olduğunu mu sanıyorsunuz?

Altıncı korku başka varlıklardan korkmaktır. Bu beşinci korkuyla da yakından ilişkilidir. Bunlar karanlık varlıklar olabileceği gibi diğer boyutlara ait varlıklar, hatta perdenin öbür tarafındaki kendi parçanız da olabilir. Çok boyutluluk doğal halinizdir, şimdiye dek insanların karşısında belirmiş her tanrısal meleğin ilk sözü “korkma” olmuştur, çünkü onlar insanların anlamadıkları şeyden korkma eğiliminde olduklarını iyi bilirler. İşte Kryon adlı varlık bir insanı eline geçirmiş onun kanalıyla konuşuyor diyenler var. Peki benim konuşmam size korku mu yoksa güven hissi mi veriyor? Aileden olduğunu söyleyen bir varlık kalbinizi bunca yıl aldatabilir mi? Siz bu kadar zayıf mısınız? Biz daima kararı size bırakırız.

Yedinci korku yolunuzu bulamama korkusudur. Siz geleceği merak ediyor, geçmişi gözden geçiriyorsunuz, ama asla onları birlikte görmüyorsunuz. Yolumuzu ne zaman bulacağız diye soranlar var, bazılarınız zaten yolu bulmuşsunuz sevgili varlıklar, yaptıklarınız tam olarak buraya geliş nedeninizdir. Günün her dakikasında bulunduğunuz yeri kutsayın.

Sekizinci korku hastalık korkusudur. Bazı aydınlanmış insanlar bile dışarda hastalığın kol gezdiğini ve hastalanmaktan korktuklarını söylüyorlar. Bakın, genetik olarak hastalığa yakalanmaya ne kadar yatkın olduğunuz önemli değildir. Eski enerjide işlerin işleyiş biçimi hakkında size ne söylenmiş olursa olsun tüm o eski bilgileri fırlatıp atın. Artık yeni işleyiş geçerlidir ve insan bilinci hücresel yapıya hitap ederek onu değiştirebilir, yenileyebilir, iyileştirebilir, hastalığa bile hitap edebilir. Hücresel yapısına etkisinin sınırsız olduğunu anlayan insana ne mutlu! Eskinin yogi ve şamanları bunun böyle olduğunu gösterdiler, şimdi sıra sizde!

Dokuzuncu korku gelecekten korkmaktır. Son zamanlarda felaket habercilerinin kovuklarından çıkarak seslerini yükselttiklerini fark ettiniz mi? Onlar korkuyu izlerler, 11 Eylül olayından önce çoğunun ortalarda görünmediğinin elbette farkındasınız, ama o olaydan sonra tüm çevrenizi kuşattılar. Onlar korkularınızla beslenir, daha fazla korku yaratacak senaryolarla bu korkuyu artırmaya çalışır, zorlukla yükselttiğiniz enerjiyi geri çekmeye çabalarlar. Onlar, yeni enerji treni istasyondan ayrıldığında geride kalacak olanlardır. Kehanetleri elbette doğru çıkmayacak, ama birçok kişi felaket haberleri almak için onların önünde kuyruğa girecektir. Biz diyoruz ki, bizzat tezahür ettirdiğiniz bir gelecekten korkmayın, sizler kıyamet gününü iptal edenlersiniz! Sizler Ruhu kucaklayarak dünyanın ışığını yaratanlarsınız. Bu dokuz korkunun içinde hangi korkunun bulunmadığını fark ettiniz mi? Ölüm korkusu. Neden? Çünkü sezgisel olarak insanlar yuvaya dönmekten korkmazlar. (Sayfa: 284-304)

ON DÖRT SORU (2002)

Soru-Ben neden bu kadar yorgunum? Bu durum ne kadar sürecek, ne yapmam gerekiyor?

Cevap- 11:11’de izin verdiğiniz için sırtlanmayı kabul ettiğiniz yük ikiye katlandı. Yüklendiğiniz ağırlıklar, boyutlar arası potansiyel paradigmaların yeni ağırlıklarıdır. Bu hep böyle gitmeyecek, bu yıl (2002) enerji ağının değişimi sona erecek. Önümüzdeki yıl kalıcı bir kalıbın, şimdiki gibi ikide bir değişmeyen bir kalıbın başlangıcı olacak. Sizin için en zor şey, bir enerjiye tam alışmaya başladığınızda bir başka enerjinin sunulmasıdır. Bu durum yakında sona erecek. Şu anda hissettiğiniz yeni paradigma değildir, ona geçiş sürecidir. Her zamankinden daha ağır bir yük taşıyorsunuz, çapanız her zamankinden daha ağırdır. Dünya için duyduğunuz kaygı günbegün derinleşmiş ve yoğunlaşmıştır. Bu durumda yorgun olmanızda şaşılacak bir şey var mı? Bu yılın sonuna kadar dayanın, bu köklenme yılıydı, önünüzdeki yıl (2003) değişim, istikrar ve denge yılı olacak.


Soru-Ruhla nasıl daha iyi iletişim kurabilirim? Onunla iletişim kurduğumda hissettiğim karıncalanmayı artık hissetmiyorum. Bu his ne zaman geri gelecek?

Cevap-Işık işçileri, artık o hislerle vedalaşmalısınız! Yeni bir dünyada, yeni bir enerjide, yeni işaretleri aramak zorundasınız. Gevşeyin ve Ruhu sevin, artık üçüncü dili öğreniyorsunuz, bu dil tanrısal parçanızla sadece belirli anlarda değil sürekli ilişki kurabileceğiniz bir araçtır. Şefkat geliştirdiğinizde o enerji akılla birleşir ve bir fırsat penceresi yaratır. O muazzam miktarda bilginin verildiği bir zaman-yerdir. Yerküre sizinle ayaklarınızdan giren bir enerjiyle iletişim kurar, bunu biliyor muydunuz? Her şeyin yukardan geldiği şeklindeki o garip paradigmaya saplanıp kalmışsınız. Birçok şeyin alttan geldiğini bilmek sizi şaşırtacaktır.


Soru-Burada ne yapmam gerekiyor? Beklemekten bıktım.

Cevap-Aşırı derecede hedefe kilitlenmişsiniz. Her şey için bir zaman tarifesi istiyorsunuz, her şeyin bir programa bağlanmasını arzu ediyorsunuz. Oysa yaşamınızın her anında bu dünya için bir şeyler yapıyor, gittiğiniz yerlerde titreşimi değiştiriyorsunuz. Bunu bilmediğiniz için kendinizi yorgun hissetmeniz sizi şaşırtıyor. Gelecek için değil şimdi için burdasınız, bugünü erişmek istediğiniz zirve kılın. Tanrının sevgisine sahip çıkın ve Ruhun şefkatinin sizi doldurmasına izin verin.


Soru- Çevremdeki insanlar bana ne zaman rahat verecekler? Onları hoş görmekten bıktım, bu duruma daha ne kadar katlanmam gerekiyor?

Cevap-Zorluklarla karşılaştığınızda birinin “Tanrı musluğunu” kapattığını, kendinizi iyi hissettiğinizde ise “musluğun açıldığını” mı sanıyorsunuz? Hayır, tüm bu süreçte sizinle birlikteyiz ve elinizi tutuyoruz. Niyet edip çapanın enerjisini üstlendiğinizde, basılmasına izin verdiğiniz, sizi hoş görüsüz ve öfkeli kılan duygusal düğmeler yavaş yavaş ortadan kalkar. Değişmesini istediğin kişiler asla değişmeyebilir, değişecek olan sensin. Buradaki mizah o ki sevgili varlık, sen bu süreçte o kadar çok değişmişsindir ki o kişiler artık canını sıkmamaktadır! Çünkü artık kim olduğunu biliyor ve tanrısal özüne sahip çıkıyorsun. Sen önce kendini değiştir, sonra da çevrendeki insanların nasıl değiştiğini izle.


Soru-Çalıştığım iş ihtişamıma ve içimdeki meleğe uygun değil. Sevgili Kryon beni bu işten kurtar ki bir ışık işçisi olabileyim.

Cevap-Buradaki işinin ne olduğunu sanıyorsun sevgili varlık? Işık işçisi olmak için Ruha söz verirken ne dediğini hatırlıyor musun? Tanrının sevgisini kazanmak için her şeyi yapacağına söz vermiştin. Eh şimdi en yararlı olacağın yerdesin, ama oradan kurtarılmanı istiyorsun. Belki sen o işyerindeki tek ışıksın, belki orası karanlıktır, belki orada sana ihtiyacı olan insanlar vardır. Sana tavsiyem şu, orada kal ve ışığını yaymaya devam et.


Soru-Bir sonraki düzeye ne zaman çıkacağım? Bu düzeyden bıkıp usandım.

Cevap-Bir sonraki düzeyin şimdi bulunduğunuz yerden çok farklı olacağını, daha az enerji harcayacağınız hoş bir yer olacağını sanıyorsunuz. Neden yorgun olduğunuzu, neden umutsuzluğa kapıldığınızı, moralinizin neden bozulduğunu biliyor musunuz? Çünkü bir sonraki düzeye geçmiş bulunuyorsunuz. Dünyanız kısa bir süre önce sınıf atlamış ve zor ders kitaplarını açmış durumdadır! Yeni bir dil öğreniyorsunuz, kendinizi mutlu hissetme ve başkalarını hoş görme dilini. Ordan oraya giderek tüm dünya için bir fark yaratıyor, ama bir yandan da ben ne zaman fark yaratacağım diye soruyorsunuz!


Soru-Benim yetişkin çocuklarım var, onlarla bağımı giderek yitiriyorum. Beni dinlemiyorlar, onlar için endişeleniyorum, ne yapmam gerekiyor?

Cevap-Her insan çocukken doldurulmaya hazır boş bir kavanoza sahiptir. Ebeveyninin enerjisi her neyse kavanoz onunla dolacaktır. Sevgili varlık eğer çocuklarının kavanozunu beyaz ışıkla doldurduysan, onlara sevgi ve sorumluluk verdiysen bu işte temizsin! Ama yine de onlar için endişeleniyorsun, eh bu tipik bir insan davranışıdır. Çocuklarının kavanozu açmak isteyecekleri bir zaman gelecektir. Bunu yaptıklarında onlara verdiğin sevgiyi keşfedecek ve onu çocuklarına aktaracaklardır. Bazen mevcut sorunları ve zorlukları görür, gelecek kuşakların enerjisini ne kadar derinden etkilediğinizi fark etmezsiniz.


Soru- Sevgili Kryon, hücrelerimizle konuşabileceğimizi söylediniz, bunu nasıl yapabilirim?

Cevap-Her hücreniz her şeyi bilir. Bu, başparmağınızın, dizinizin ve dirseğinizin tepe çakranız kadar önemli olduğu anlamına gelir. Şu anda bu salonda hücrelerindeki tanrısallığı keşfettikleri için ömürleri uzamış olanlar var. Burada mesele DNA’nızdır, sadece beyninizdeki değil tüm bedeninizdeki DNA’lar bilgiyi taşır. Yükseliş, ruhsal iletişim ve birlikte yaratma dediğiniz olayın beyninizde yer aldığını sandığınız günler geride kalmıştır. Kadim yogiler bunu biliyorlardı. Meditasyon sadece beynin değil tüm bedenin alıştırmasıdır. O şefkat alıştırmasında her hücre kendisiyle temasta olduğunuzu bilecektir.


Soru-Neden bazıları iyileşir de bazıları iyileşmez?

Cevap-Deneyimli şifacılar bu konuda şöyle diyeceklerdir. Şifacı iyileştirmez dengeler. Hasta iyileşmeye razı olmadıkça ve niyet etmedikçe onu iyileştirmek için yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur. Bazen iyileşmemeyi seçersiniz, bazen de Ruh size hayır der. Ama sırf işe yaramıyor diye şifa vermekten vazgeçmemelisiniz.


Soru- Şifa isteyecek durumda olmayan bir insana şifa vermek uygun mudur? Örneğin bu kişi komada ya da dengesiz bir ruh hali içinde olabilir.

Cevap-Bu durumdaki insan özgür seçim hakkına sahip değildir. Ama unutmayın ki siz şifa vermiyor sadece dengeliyorsunuz. Dolayısıyla, karanlık bir odada ışık yaktığınızda, insanları o odada bulunanları görmeye mi zorlamış olursunuz, yoksa onlara bir seçim hakkı mı vermiş olursunuz? Öte yandan, bilincini yitirmiş insanın her hücresinde bir parça saf denge vardır. Beyni çalışmıyorsa bile milyarlarca hücresi iyi durumdadır ve hepsi dengelenmek için feryat etmektedir, çünkü insan bedeni normal dediğiniz dengeyi arzular. İşte bu yüzden bilincini yitirmiş kişi üzerinde dengeleme yapmanız doğrudur.


Soru-Çevremdeki insanlara şifa vermem uygun mudur?

Cevap-Çevrenizdeki insanlara yardım etmeyi istiyorsunuz, ama onlar ilgilenmiyorlar mı? Bırakın onlar sizi görsünler, bırakın onlar inandığınız şeyi yaşadığınızı görsünler. Katlanılmaz bulduğunuz kişiye hoş görülü davranın, her gün neşeyle gülümseyin ve bunu içinizden gelerek yapın. Bunu yaparsanız çevrenizdeki insanları etkiler ve şifalandırırsınız.


Soru-Yükseliş sürecinde kaç basamak var?

Cevap-Sadece bir basamak var, evet bir! O tek basamak, bulunduğunuz yeri aşıp bir sonraki düzeye çıkmaya niyet ettiğinizde ortaya çıkar, bu yükselişin başlangıcıdır. Bazıları iki basamak çıkabilir, bazıları da ikiden fazla basamak olduğunu söyler. Gerçek yanıt tek bir basamağın olduğudur. O, Ruha ben hazırım yukarı çıkmak istiyorum dediğiniz basamaktır, yani niyet basamağıdır, süreci başlatan odur, gerisi bireye bağlı olarak değişir.


Soru-Karanlık yerleri istenmediği halde aydınlatmak bir dayatma mıdır? Bu kendi inancını yaymaya çalışmak değil midir?

Cevap-Karanlık bir yeri aydınlattığınızda orada bulunanlar daha fazla seçeneğe sahip olurlar. Bu kendi inancınızı dayatmak değildir. Belki onlar isminizi bile bilmezler, farkında oldukları tek şey şimdi daha iyi görebildikleridir. Konuşmaya bile gerek kalmadan onlara bir seçenek sunmaktasınız, çünkü onlar sunduğunuz şeyi kabul edip etmemekte özgür seçime sahipler. Ama karar verirken daha çok seçeneğe sahip olacaklardır.


Soru-Kryon, bu yılın (2002) sonunda buradan ayrılacak mısın?

Cevap- Buradan ayrılacak olan ben değilim, benimle birlikte gelen Kryon grubudur. Kryon’un enerjisinin bu gezegenden hiç ayrılmadığını söylemiştik. Ben burada demirbaş eşya gibiyim, hep buradaydım. Aileye hizmet etmek için her zaman burada olacağım. Dahası, son insan da bu gezegeni terk edene dek dünyada kalacağım. O zaman, ancak o zaman buradan ayrılacağım. (Sayfa: 308-328)

OKURLARDAN GELEN SORULAR

Soru-Bana su borusuna takılan mıknatıslı bir su filtresi verildi. Filtrenin canlı su diye bilinen “Pi suyu” ürettiği söyleniyor. Bu filtre sağlığıma zarar verebilir mi? Ayrıca manyetik yatak ve koltuklar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cevap-Hücreleri uyarmak için mıknatıs kullanmak dünyada henüz başlangıç aşamasında olan bir tekniktir, onların biyolojiyi etkilediğini daha yeni idrak etmeye başladınız. Yaptığınız şeyin tüm bilgisine sahip olmadan kazayla bedeninizi aşırı uyarıyor ya da değiştiriyor olabilirsiniz. Manyetik koltuk ve yataklar için de aynı şey geçerlidir. Manyetik dengeleme rastgele bir iş değil, aktif “tasarımcı alanları” gerektiren rafine bir iştir. Oysa siz kaba bir yöntemle tüm düşük tayfı hücrelerinize yüklüyorsunuz. Bu, şifalı diye bitkileri aşırı dozda almaya benzer. Mıknatıslar güçlü aletlerdir, onlarla geçirdiğiniz zamanı yarı yarıya azaltın, bedenin dilediği gibi dengelenmesine izin verin ki, kazayla hücrelerinize olumsuz uyarımlarda bulunduğunuzda hücreler bunu düzeltip dengeleyecek zamanı bulabilsinler. Henüz anlamadığınız şeylerden biri de mıknatısların kimyasal ilaçlardan daha güçlü araçlar olduğudur.


Soru- Sevgili Kryon, geçenlerde X gezegeninin yaklaşık 14 ay içinde güneş sistemine geri döneceğini ve dünyada depremlere, sellere ve yanardağ patlamalarına neden olacağını okudum. Söz konusu gezegen dünyayı onlarca yıl boyunca karanlığa gömecekmiş, açlık ve diğer nedenlerle dünya nüfusunun yüzde doksanı yok olacakmış. Bu gezegen her 3600 yılda bir geliyormuş, son kez Museviler’in Mısırdan çıkış döneminde gelmiş. Birçok kadim toplum bu gezegenin korkunç can kaybına neden olduğuna dair kayıtlar bırakmış. Sizce bu gezegen tekrar gelecek mi?

Cevap-Hayır gelmeyecek. Kryon’un bu kadar önemli bir olayı unutmuş olabileceğini gerçekten düşünebiliyor musunuz? Bu eski enerjidir sevgili varlıklar, 12 yıl önce sözünü ettiğimiz korkuya dayalı haberdir. Bu haber, ışıkta karışıklık yaratıp sonuçlarından beslenmek isteyen felaket habercilerinden ve korku tacirlerinden kaynaklanmaktadır. Yakın geçmişte ortaya atılan bazı kehanetleri hatırlıyor musunuz? Gezegenlerin hizalanışının dünyayı yörüngesinden çıkaracağı söylenmişti, kuyruklu yıldızın dünyaya yıkım getireceği, foton kuşağı denen astronomik kuşağa girdiğinde dünyanın üç gün boyunca karanlık içinde kalacağı kehanet edilmişti. Kıyamet günüyle ilgili gerçekleşmemiş kehanetleri ne çabuk unuttunuz? Binlerce kaynağın, onlarca yıl boyunca yaptığı astronomik gözlemlerin bu felaketi sizden bir sır gibi saklamış olacağına gerçekten inanıyor musunuz? Artık parçaları birleştirip dünyanın paradigmasını değiştirdiğinizi anlamanın zamanıdır. İçinize dönüp yüksek benliğinize sorun, onun verdiğim bilgileri doğruladığını göreceksiniz. Enerjinizi asılsız şeylerden korkmaya odaklayarak gücünüzü onlara teslim etmeyin!


Soru-Sevgili Kryon, bize Kryon’un gerçek çalışmasının 2003 yılında başlayacağını söylemiştiniz. “Gerçek çalışmanın” anlamı nedir?

Cevap-Manyetik enerji ağının hücresel iletişimin motoru olduğunu söylemiştik. Enerji ağının ayrıca perdeyi, yani düalitenizi oluşturmaya yardımcı olduğunu da söylemiştik. Ağdaki değişim sona erdiğinde öğreti başlayacak. Kendinizi farklı hissediyor musunuz? Evet hissetmelisiniz. Birçok kişi, ruhsal olarak alışık oldukları şeylerin şimdi kendilerinden uzaklaştığından yakınmıştır. Enerji ağı sabitleşip ruhsal sürecinize denge ve stabilite getirdiğinde bu durum da sona erecektir, yakında rahatlayacaksınız. 2003’de enerji ağının yeni niteliklerini açıklamaya başlayacağız.


Soru-Ben, otizm tanısı konmuş yedi yaşında bir çocuğun annesiyim. Oğlumun manyetik sistemi bizimkinden farklı gibi. Özellikle kambur balinaların ses kayıtlarından etkileniyor. Deniz memelilerinin otizmle bağlantısı acaba manyetiklerle mi ilgili? Oğlumun hala sözsüz olan iletişimi geçen yıl çok hızlı bir biçimde gelişti. Enerji ağındaki ayarlamalar otistiklerin sistemini etkilemiş olabilir mi?

Cevap-Otistik çocukların çoğunlukla bilgin olduklarını söylemiştik. Onlar manyetik olarak güçlendirilmiş bir DNA farklılığıyla doğarlar. Aradaki fark, onların yaşadığınız boyutun ötesinde boyutlar arası bir yapıya sahip olmalarıdır. Bazıları otistikleri “gökkuşağı çocukları” olarak adlandırırlar. Otistikler lineerliğin dışında iletişim kurmak ve yaşamak isterler, durumu bir sıra ya da çizgi içinde algılamazlar. Yaşadıkları düş kırıklığı, çevrelerindeki her şeyin onları daracık bir yere hapsetmesinden kaynaklanır. Onlar insanların göremedikleri ya da anlayamadıkları bir realitede yaşarlar. Boşluğa gözlerini dikip baktıklarında aslında yaşamın boyutlar arası niteliklerini görmekte ve onlara katılmaya çalışmaktadırlar. Ayrıca dünya üzerinde sizin göremediğiniz doğa ruhlarını da görme yeteneğine sahiptirler. Yunus ve balinaların enerjisine uyumludurlar, onlarla uzaktan iletişim kurarlar. Eğer bir hayvanla iletişim kurmuşlarsa bu ömür boyu devam eder. Düşündüğünüz gibi enerji ağı sistemi şimdi onları daha çok, sizi ise daha az rahatlatacak.


Soru- Kryon, bize yaşamımız boyunca destek olan aile dediğin varlıklardan bahsettin. Bizler biyolojik olarak milyarlarca hücreden oluşuyoruz ve her bir hücre iletişim becerisine sahip. Bu milyarlarca ruha sahip olduğumuz anlamına mı gelir? Yüksek benliğimizin bu milyarlarca ruhla ilişkisi nedir?

Cevap-Boyutlar arası alan hala bilincinize yabancıdır. Siz hala bir meleği alıp onu ete kemiğe büründürerek sırtına kanatlar takıp ona bir isim vermek istiyorsunuz, oysa dünyayı ziyaret eden her melek bir enerji ordusudur. Tanrının evrendeki her parçasına uzanan sarmaşıklara sahiptir, Tanrının tümüyle adeta tek bir sesle iletişim halindedir, her yerdedir, ancak aynı zamanda tek bir yerdedir. Yüksek benliğiniz bedeninizdeki milyarlarca ruhla ilişkidedir, onları idare eden organizatördür. Sözünü ettiğin bu milyarlarca ruh boyutunuzda tek bir varlık gibi görünür, ama aslında boyutlar arası bir bedene sahiptir. Size Kryon grubundan söz ettik, o düşündüğünüz gibi bir grup değildir, yani birçok varlıktan oluşan ayrı ayrı isimlere sahip bir grup değildir. Tek isme sahip bir gruptur, siz de öylesiniz, içinizdeki her şey de aynı özelliğe sahip. Eğer seni sevdiğimi söyleseydim bana kaç tane sevgi veriyorsun diye sorar mıydın? Çorba içerken her kaşıktaki çorba tanelerini sayar mıydın? Kasedeki çorba, milyarlarca çorba tanesinden oluşan tek bir çorbadır öyle değil mi? Aydınlandığınızda, hücrelerinizle bağlantı kuranın Tanrı olduğunu idrak edeceksiniz.


Soru-Boyutlar arası enerjileri deneyimlemeye başlarken bedenimizde, özellikle de timüs ve epifiz salgı bezlerimizde nasıl bir değişim meydana geliyor? Bu değişim günlük realitemizde nasıl tezahür edecek? Daha fazla ışık barındırdıkça ne gibi belirtiler deneyimleyebiliriz?

Cevap-En sonunda timüs uyanacak, bu önünüzdeki on yıl içinde olabilir. Nasıl belirtiler deneyimleyeceğinize gelince, onların hepsi olumlu belirtiler olmayabilir, hatta hiçbiri size olumlu gelmeyebilir. Ara sıra başınız ağrıyabilir, kulaklarınızda çınlama olabilir, olağandışı uyku düzenleri yaşayabilirsiniz, kendinizi bazen çok yorgun hissedebilirsiniz, başkalarının duygularıyla ilgili farkındalığınız artabilir, kalabalık yerlerde rahatsız olabilirsiniz. Müzik ya da sanat tercihleriniz değişebilir ve bazı arkadaşlarınızla ilişkinizin artık sizin için yararlı olmadığını fark edebilirsiniz.


Soru-Yaşamım boyunca hayvanlarla derin deneyimler yaşadım. Tanrıyla en güçlü bağlantımı onlar oluşturuyorlar. Sanki hayvanlar dünyaya insanlara yardım etmek ve onlara öğretmenlik yapmak için gelmiş gibiler! Onların da bizim gibi karmaları var mıdır?

Cevap-Belirli hayvanlar burada tamamen insan deneyimi için bulunurlar. Onlar yalnızca dünyanın işleyiş biçimini öğretmezler, bazıları size koşulsuz sevgi sunmak için yaratılmışlardır, ayrıca iletişim kurmayı da öğretirler. Hayvanların insanlar gibi karmaları yoktur, ama amaçları vardır. Burada dünyaya hizmet etmek ve onu dengelemek için bulunuyorlar. Onlar da sizin gibi enkarne olurlar, ama tek amaçları gezegeni dengelemektir. Yürekten sevdiğiniz evcil hayvanlarınız eğer izin verirseniz tekrar enkarne olup size geri dönerler. (Sayfa: 330-344)

 

 
Toplam blog
: 563
: 8587
Kayıt tarihi
: 30.03.10
 
 

Kişisel gelişim uzmanıyım. Yaşam Koçu, İlişki Koçu, NLP Uzmanı ve Eğitmeni, Kuantum Yaşam Koç..