Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Küçük Şeyler

Küçük Şeyler
 

''Hafta sonu hava sıcaklıklarında artış olacak. Uzmanlar, zorunlu olmadıkça özellikle bebek ve yaşlıların dışarı çıkmamasını ve fazla miktarda sıvı tüketilmesi gerektiği'' açıklaması yaptılar. Sözüyle güne başlamak nasıl bir ruh hali yaratırdı yanıtı ortada.

''Sudan bahanelerin tartışmalara dönüşeceği, durduk yerde birbirinizi kıracağınızı düşündüğünüz sevdiklerinizden, arkadaşlarınızdan uzak durun hatta ''aramayın'' açıklaması da yapsalarmış ne iyi olurmuş. ''Offf of..Kimse anlamak istemiyor beni. Ne oldu şimdi, böyle parlayacak, ses yükseltecek? Dahil olmadığım konunun merkezinde olmak ne kadar kötü.''
Eyvah, telefon çalıyor..Biliyorum, gizleyemeyeceğim, ses tonumdaki bozukluğu, can sıkıntısının yarattığı bilinmezliği.
''Merhaba... Nasılsın ? ''
''İyiyim, sağol...Senden ne haber ?''
''Ben iyiyim de emin misin, sorun olmadığından. Sesin iyi gelmiyor.?''
Tüh, gizleyemedim. Nasıl anlatayım, yanıt veremeyecek kadar dolu zihnimi, içinde bulunduğum ruh halini anlatmaya kelimelerin yetersiz kalacağını ? Biliyorum, kötü niyetli değil. Ses tonumdaki yalnızlık duygusunu hafifletip, içimdeki öfke ve hüznü azaltmaya çalışma isteğiyle soruyor ve merak ediyordu beni üzen etken ya da etkenleri. Yanlış anlamasına, kırılmasına sebep olmayacak şekilde belirtmeliydim, kendimi çok yalnız hissetmeme rağmen, ''yalnız kalmak'' , konuşmadan sadece düşünmek istediğimi. Suskunluğumdan anlamış olmalı ki, ''Konuşmak istersen ben buralarda olacağım. Unutma! '' diyerek şimdilik vedalaşırken, bir süre sonra bekleyemeyip arayacağını çok iyi biliyordum gülümseyerek telefonu kapatırken.

Küçük şeylerin neden olduğu büyük moral bozuklukları, yalnızlık, çözümsüzlüktü o an için yaşadığım. Labirentin içinde çıkış yolu arayıp derin derin düşünürken, gözlerimden yanaklarıma doğru süzülen yaşlar da rahatlatmıyordu işte. Bir çözümü olmalıydı, şimdiye kadar nasıl olduysa. İlk kez moral bozukluğu yaşıyor, tartışmanın içinde kalıyor değildim ya?

Yine zor olmamalıydı bu yüreği mutlu etmeyi başarmak..Güzel bir şarkı eşliğinde maviliklere doğru yolculuklara çıkarken, içten bir anne tebessümüyle bir anda coşabilmek. Çok önce öğrenmemiş miydik, kırılmamak, kırmamak için büyük şeyleri ufalayarak toz zerreciklerine çevirip, gönlümüze gömmeyi... En olmadık zamanlarda ''sabır''diyerek, en yakınlarımızı üzmemek için üzülmeyi, sevgimizi, sabrımızı, hoşgörümüzü, sadakatimizi ve vefamızı ''kızgınlıkla'' başlayan o kötü tohumu ezip ufalamak için değirmen taşı gibi kullanmayı alışkanlık edinmedik mi? Ya da, çirkinliklere karşı bir değirmen taşı kadar sert ve ezici olan o insani duygularımzla, küçük güzellikleri birer ilmek gibi alıp, içimizden geldiğince emekle dokuyup, bir mutluluk panosu yaratmadık mı?

Sabah çok üzgündüm..Ama bu gün mutlu olmak istiyordum. Bir anne tebessümü, uzaklıkları yakınlaştıran,içten bir konuşmanın verdiği moral ve mutluluk, tebessümü çoğaltan bir Salim Dündar şarkısı (Aynalar) nasıl da değiştirdi gidişatı...Yazı bitiyor...Gün bitiyor...Ve mutluyum. Küçük ilmekleri emekle ekleyip, yine bir mutluluk panosu yaratabilme mutluluğundayım. Küçük şeyler önemlidir. Farkedelim yeter ki.


Blog not: Bu yazı belki biraz da Tuğba'yı anlatıyor gibi oldu. :-) O nedenle beni ifade eden resimlerden birini kullanmak istedim.
 
Toplam blog
: 126
: 2338
Kayıt tarihi
: 01.08.06
 
 

Kompozisyon derslerini biraz daha fazla önemsediğim, uzun cümleler kurmaya başladığımdan bu yana sev..