Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '13

 
Kategori
Güncel
 

Kürtler Kürt olalı böyle bir ihanete maruz kalmadı

Paris Paris olalı böyle infaz görmedi.

Kürtler Kürt olalı böyle bir ihanete maruz kalmadı.

Şu Çılgın Türk’ler ile PKK’lı Kürt’ler bir iş yapsınlar da bir garabet olmasın(!) Nedense bu hiç mümkün olamıyor. Ya herkes muhatabını salak zannediyor. Ya gerçekten muhataplar salak.. Ya herkes kendini çok zeki zannediyor. Ya da herkes gerçekten çok zeki.. De bütün bu tavırların akıl neresinde?. Ben bu işi anlayamadım gitti. Daha da hazini: Ben bu işi anlayamadan geberip gideceğim ama, bu vatandaşların hem birbirlerini anlamaları hem de karmaşık işlerin içinden çıkmaları hiç mümkün olmayacak gibi. Nasıl çıkabilsinler ki? En basitinden, Paris’de öldürüldüğü iddia edilen üç hanımdan, sadece Sakine Cansız’ın, hafızam beni yanıltmıyorsa ve bildiğim kadar ile ’91 yılından 2013 yılına kadar, Üçüncü infaz edilişi bu!.. Herhalde haber doğru. Çünkü bu sefer cenazesi geliyor. Keşke bu infaz haberi de yanlış olsaydı. (Bk: Milliyet gazetesi arşivleri) Kendisi “Çok fazla infaz edildiği için” şayet devlet kayıtlarında, nüfus kaydı kaldıysa(?) Sakine Cansız üçüncü kez TC Nüfus Kaydından düşürülecek. İsmi itibariyle sakin, munis, mülâyim kendi hâlinde, soy ismine göre de, zaten hiç yaşamamış olan bu insanın, hayatını aşan ve hayatını hacir altına alan, hayatındaki fırtınaya bir bakınız ve ibret alınız lûtfen. Acaba konuşarak çözüm aramak varken, değer miydi bütün bunlara?!. Kaldı ki; bu hanımların üçü de, kırmızı bülten ile aranan ve görüldükleri yerlerde tutuklanarak, tarafımıza teslimini İnterpol denilen yerden ve tabiî AB ülkelerinden, talep ettiğimiz hanımlar değil midir? Bize teslim edilmiş olsalardı, şimdi ölmemiş olacaklardı. İşte bu gerçek, Fransız’lar için hiç önemli olmasa da, iki durum arasındaki tek fark, yaşamakta olacak olmalarıydı. Mevtaların Cenab-ı Hakk taksiratlarını affetsin.

Bu yazıyı yazarken, niyetim gerçekten çok halis. Şu anda benim telefim ile  bütün bu işlerin hâl yoluna gireceği mümkün olsa; şimdi seve seve canımı feda ederim; tüm şehitlerimizin ruhları şâd olsun, bütün anaların gönülleri rahat olsun, cümle babaların kafaları dinç olsun, tüm evlâtlar bu millete helâl ve faydalı olsun diye. Manyaklığa bakın ki; bizler Otuz senedir birbirimizi vurmakla zaman, insan ve îman tüketiyoruz. Bir sürü it kopuk millet bozuntusunu kendimize güldürüyoruz. Ve karşılığında sıfır istikbâl, hatta sıfırın çok altında bir istikbâl elde ediyoruz. Buna akıl tutulması falan denmez. Buna sadece dangalaklık denir. Ve bu dangalaklık bütün kesimlerin müşterek işidir. Artık ve açıkça bu tezgâhı kurduranlar da, kuranlar da, işletenler de, nemalananlar da bellidir. Bu sebeple, meselenin ana ve müşterek suçluları olduğumuz da kesindir.

Ve fakat muhataplar arasında, ziyadesi ile ölen yine bölgenin insanıdır. Bölge genci dapa da çıksa asker de olsa namlunun ucundadır. Ve hepsine çok yazıktır günahtır. Bölge insanının bu meseleden kazandığı hiçbir menfaati olmadığı da açıktır. Milletin ya da başka bölgelerin dahî, bu işten tepeleme zararla çıktığı da ortadadır. O hâlde kârlı taraflar sadece PKK üst kadroları ile bu kadrolara ihaleyi yapanlardır. Ezcümle ortada bir PKK Holding vardır. Ve bu holdingin ana iş alanı: İnsan, uyuşturucu, akaryakıt, silâh ticareti yapmak ve anarşi yaratmaktan ibarettir. Bu holdinge parayı basan, istediği servisi almaktadır. En çok talep de, Türkiye’nin geri kalması için, yaratılması gereken anarşi talebidir. Müşteriler de alenen bellidir. Müşteriler: İsrail, Suriye, İran, Irak, Almanya, RumKıbrıs, hatta diğer bazı AB ülkelerinden ibarettir. Bu listenin böyle uzun olmasının sebebi de, bu listedekilerin hepsinin kendilerine göre sağladıkları rantın çok büyük oluşudur. Meselenin hâlli sadedinde sıkıntı da buradadır. Gerçek taraflar, bunca acıdan sonra artık istediğimiz kadar çözüm peşinde olsak da, bu işin çözülmemesi için akla hayâle gelmeyecek dolapları çevirecek, bir çok dahilî hain ile haricî düşman olduğu, inkâr edilemez bir gerçektir.

Bu işi ve haricî mihrakları iyi bilir kişiler, Fransa’yı neden saymadığımı düşünebilirler. Saymadım, çünkü Fransız’lar Türkiye karşısında birçok malubiyetini unutamamış ve hiç unutamayacak olan, sürekli Türk düşmanı, megaloman tiplerdir. Ve Franhsız’lar benim nezdimde ağır dercede yüz karası bir millettir.. Bu sebeple Ermeni milletine Fransız üniformaları giydirerek, komşusu olan Türk’lere saldırması için teşvik etmiş, dolayısı ile ortaya çıkan teçhir sebebi ile birçok Ermeni vatandaşımızın, perişân veya hayatlarından olmalarına sebep dahî teşkil etmişlerdir. Aynı akıl ve düşmanlıkla, Çanakkale boğazı önlerine güle oynaya gelmişler, hayatlarında unutamayacakları mükemmeliyette bir dayak yedikten sonra, kaidelerine bakarak defolup gitmişlerdir. Ve bu işi iyi bilenlerin dahî, bu aralar gözden kaçırdıkları, Güneydoğu  bölgesi ve insanı ile Fransız megalomanların sürekli ilgilendiği ve o bölgeyi, herkesten daha fazla tahrik ettikleri gerçeğidir. PKK meselesinin çözülmesi hâli, en az Fransız’ın işine yarasa da, en fazla çözümsüzlüğü isteyecekler, Fransız megalomanlarıdır. Ve bu değişmez sebeple, bu katliamı, büyük bir rahatlıkla, Fransız megalomanları yapmış da olabilir. Şayet suçlular bulunamaz ise, mesele muhtemelen benim dediğim gibidir. Ve bu belâ, mutlaka Türk derin devletine ihale edilmek istenecektir. Oysa, başı ezilmiş ve can çekişmekte olan Türk derin devletinin, bu işi yapabilecek ne takati, ne de teşkilâtı artık yoktur. Bu cinayet yıllar önce Türk diplomatlarını öldüren Asala’ya karşı yapıldığı gibi, bu hanımların şahsında PKK’ye karşı yapılmış olan bir harekât da olamaz. Zîra Türk’ler zeytin dalı uzattıkları insanları infaz etmezler. Kaldı ki; bu üç kadına hunharca yapılmış olan katliamı, tabiî bütün Türk milleti de telin etmektedir. Ve tabiî; bu sebeple Türkiye, Başbakanı ve emniyeti kanalı ile haklı olarak Fransa’ya süratle ve değişik konularda hesap sormuş ve dahasını da soracaktır.

Ve fakat bu noktada bugün için en şaşkın durumda bulunanlar, kendilerinin Fransız’lar tarafından ağır ihanete uğratıldığına inanan, bu sebeple de ne yapacaklarını bilemez hâlde olanlar, yani yurt dışında kırmızı bültenle aranırken dahî, gayet rahat yaşadığını düşünenler, Fransız reis-i cumhuru ile sorunsuzca görüşebilen Kürt’lerdir. Hep söylemişimdir ki; Kürtler esasen saf, temiz, güvenilir, sadık insanlardır. Onları kendi hâllerine bırakırsanız, Türk’ler ile hiçbir sorunları olmaz. Hatta faydaları olur. Tüm tarihe baktığımızda görürüz ki; sorun Onları kullanan, her seferinde de kandıranlardadır. Gavurun hele Fransız’ına güvenmek, duble hatadır. Şimdi Kürt zümresi işte bu güven bunalımı içindedir. Ben Onların yerinde olsam, dakika sektirmez, olduğu gibi Türkiye’ye dönerdim. Zîra İşin daha vahim bir tarafı daha mevcut olabilir. Sırada başka ülkelerde başka infazlarda bulunulması da söz konusu olabilir. Benim görüşüm bu infaz çok önceden tasarlanmış, ama bu günlere saklanmış, çok hesaplı ve kitaplı bir infazdır. Muhtemelen tarafların başlattığı barış harekâtı ile de bir ilgisi yoktur. Ve bu infaz boyutunun, tabiî temenni edilmez; ama başka ayaklarının olması da çok olasıdır. Bu çok olası ve ciddi sebeple, AB ülkeleri fevkalâde müteyakkız davranmalıdırlar.

Bu cinayete karşın, Allah vermesin ama olabilecek en kötü diğer senaryolara da rağmen, bu kez her iki taraf da, barış için çözümde ısrarlı olmalı ve PKK silâhlarını teslim etmeli, ondan sonra ne derdi varsa, bunu siyaseten bu millete TBMM’nde anlatmaya çalışmalıdır. Türk siyaset Dünyasında ne kadar kel-kör-sağır-biakıl siyasetçi de varsa, hepsi  birden PKK meselesinin artık adını ciddi şekilde koymayı, hatta çözümün altına bedenlerini de sokmayı, gereği kadar iyi bilmelidirler. İnatla bu değişmez zarureti görmeyenler bilmeyenler, bilmek istemeyenler, bu takdirde bir başka gerçeği iyi bilmelidirler ki; bu kafayla gittikleri taktirde, PKK meselesinin de tabiî çözümlenmesi halinde, Türk siyaset tarihinden ilk seçimde, hepsi silinecektir. Sıradan Kürt vatandaşa, PKK’nin hiçbir yararının olmadığı, artık cümle alem tarafından anlaşılmıştır. Yani Kürt vatandaşlar ile PKK’lı ve KCK’lı kişiler, ayrı yolların ayrı çıkarların insanlarıdır. Bu sebeple bütün bir millet ve tabiî Kürt’ler için de, demokratikleşme tek çözümdür. İnsanlar çözülmeden, demir tavındayken, bu mesele süratle çözümlenmelidir. Bu konudaki, akla gelecek her çarpık mesele, en geç bir ay içinde, kanunlarla güvence altına da alınmalıdır. Anayasa yapım süreci, fazla sulandırılmadan hitama erdirilmeli ve askerlerin kaleme aldığı tüm yasalar, tarihe gömülerek, yerine yenileri ikame edilmelidir. Bu arada çok ciddi görevler üstlenmesi gereken BDP, geçmiş tutumunu kuyulara gömüp, Artık bölge partisi deği; ama Türkiye partisi olmaya çalışmalı, öyle de davranmalıdır.

Çünkü bu iş bu sefer mutlaka çözülecektir. Avrupa’daki Kürt diasporası bu infaz olayından önce ne düşünürdü, bunu bilemem ama, şimdi kendi encamlarını kara kara düşündüklerini gayet iyi biliyorum. Onlar şimdi fark ettikleri gerçeği düşüne dursun. Daha büyük gerçek: Bu infaz olayından çok daha önce, Otuz senedir süren bu sefillikten, herkesin ve her kesimin bıkmış durumda olduğudur. Bıkmanın Kürt’ü, Türk’ü, Ermeni’si Yahudi’si de yoktur. Bu milletin her ferdi, bu barış, kardeşlik ve millî birlik harekâtının arkasındadır. Ve çözüme çok büyük ve çok ciddi ve çok içten bir destek vermektedir. Ve bu destek, gerek yurt dışında ve gerekse yurt içinde, daha ziyade kadınlardan gelmektedir. Bu türden bir direncin karşısında ne hükümet, ne de PKK ya da KCK duramaz. Ancak, ana yurdu esasen bu topraklar olmayan, PKK saflarına şu ya da bu şekilde sonradan rant için sızmış bulunan, her türden ihaleye açık gruplar, eylemlerini sürdüreceklerdir. Onlara karşı da en etkili plân, Onlar yola çıkmadan, kamplarına baskın verip, hepsini etkisiz ve yetkisiz kılmaktan ibarettir. Aynen bu yaz yürütülen askerî harekâtın, hiç soluk almadan ve hiç soluk vermeden sürdürüldüğü ve neticesinde yaklaşık: 1.650 civarı PKK’li etkisiz kılındığı gibi, PKK silâhlarını teslim edene, hatta ettikten sonra da, bu takipler yapılmalı, dağlar dağlarda kalanlardan arındırılmalıdır. Ezcümle bizim PKK’lımız bize, biz de Onlara yeteriz. İran’dan, Suriye’den, İsrail’den bu işe gönül koyanlar varsa, Onlara da gerektiği biçimde ve yerde biz de gerekeni koyarız...

Maalesef her süreçte olduğu üzre, bu süreçte de, süreci baltalamak yönündeki  en büyük tehlike, ne yazıktır ki; bir kısım Türk medyasıdır. Bu medya tarafından, Paris haberleri olarak, Türk milletine verilen haberlerin dahî, çoğu uydurma ve yalandır. Bırakın bu kadar ciddi bir meselede yalan yanlış ve provakatif haber ürettiklerini, kendi arkadaşları Mehmet Ali Birant için, henüz ortada bir vefat olayı yaşanmazken, ürettikleri aslı astarı olmayan haberler dahî, bir kısım medyanın, ne rezil ne mesuliyetsiz ve her türlü meslekî ahlâktan uzak bir hâl aldığının, açık göstergesidir. Kendi kendine üniversal olmaktan çok uzak, tamamen dedikodu aklı ile maruf bu medya, kendi içinde ahlâkî bir nîzam ve intizama şayet giremiyorsa, ivedilikle çok ciddi bir medya kanunu çıkartılmalıdır. Bu şekilde, yalan yanlış provakatif haber üretenlerin, hem basın kartları iptâl olunmalı, hem de üç yalan haberde, bu zevatın, meslekten müebbeten men edilmeleri sağlanmalıdır. Bu ve benzeri kuralların sağlanması hali:  Medyadan çok, bu milletin, özellikle de çocuk ve gençlerinin sıhhati için yararlı olacaktır. Bu milletin muhalefet saflarından duyduğu yalanlar ve iftiralar, asılsız haberler ve galiz hakaretler yetmezmiş gibi, bir de bu işlerin üzerine medyanın körükle gitmesi, gerçek anlamda bu milletin doğru ve sağlıklı haber alma, dolayısı ile de doğru mütalâlarda bulunabilme özgürlüğünü, perişân etmektedir. Ve iyi bilinmelidir ki; sürekli yalan rüzgârları eken medya da, bir gün gerçek fırtınasını biçmeye, mecbur edilecektir.

Haydar Volkan

Çiftehavızlar: 17.01.2013 

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..