Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '11

 
Kategori
Sinema
 

Labirent

Labirent
 

Bir Cumartesi akşamını da film seyrederek geçirdik ya… “Helâl olsun” diyorum kendime.

Hemen her hafta sonu bir film parolasıyla hareket eder hale büründük son zamanlarda.

“Entel Köy Efe Köye Karşı”, “Dedemin İnsanları” derken, Cumartesi akşamını yine bir AVM içerisindeki lüküs sinema salonunun, insanı keyfe getiren koltuğunun içerisinde, geriye kaykılmış bir vaziyette buldum kendimi.

Ve film başladı…

Yok yok… Biz sinemaya girdiğimizde daha birkaç dakika olmuştu film başlayalı. Hayret ettim tabii. Hayret ettim, çünkü sinemaların reklam menüsü insanı canından bezdirdiğinden mütevellit, bu filme geç girmek gibi bir niyetim vardı. Makinist hidayete ermiş olsa gerek, reklam namına hiçbir şeycikler koymamıştı.

Hayatımızın her alanına sirayet eden şu reklam tacizine hep birlikte bir protesto çeksek hiç fena olmayacak hani.

Her ne hâl ise…

Film başlamış… Ve o dev ekranda Timuçin Esen… Ara ara güzel ve şirin bir hatun gözüme ilişiyor. Kim olduğunu düşünürken birden jeton düştü… Meğerse o şirin bayan oyuncu, Meltem Cumbul’muş. Harbiden hali vaziyeti yakışmıştı kendisine. E zaten Timuçin Esen malumunuz.

İkiliyi daha önce de birlikte izlemiştim. “Gönül Yarası” isimli filmde zirve yapmışlardı. “Labirent” de de zirveye bir kez daha oturdular şahsımın gözünde.

E bizim memlekette de artık Amerikan vari aksiyon filmleri çevriliyor. Ne sandınız? Döktürdüler vallahi…

Bu filmden keyf aldım. Heyecan verici bir filmdi. Aksiyon sahneleri büyüleyici, oyunculuklar yerli yerine oturtulmuş ve tabii ki ajanlık müessesesinin hali… Kaykılmış hayatlar, düzenli hayata sırt dönmüş yaşamlar...

Bir ajana, “Neden evlenmiyorsun?” diye bir soru sormanın absürtlüğünü bu filmde keşfettim.

İslami Terör Örgütlerine karşı verilen mücadele… Uluslararası ilişkiler… Ajanların ülke menfaatini koruma çabaları ve en nihayetinde muhbirlik denen müessese…

Muhbirlik müessesi malumunuzdur… Ağına düşürdüğünü hapır hupur yer. Korku dolu geceler, tedirginlikler, kaygılı davranışlar… En nihayetinde her iki tarafında hedefine oturabilirsin. Gönlünü hoş edeceksin polisin yada örgütün, yoksa… Yoksa işte adamın boğazını “hart” diye kesiveriyorlar şah damarından. Görenlere ibret olsun diye… Acıma yok… Keskin hayatlar… Ölüme işaret fişeği çakan yaşamlar…

Ya o canlı bomba mevzuuna ne demeli?

Vücuduna sarıyor bombayı, ver elini vatandaşın içerisine… Aklımın almadığı en nadide eylem biçimlerinden birisidir canlı bomba mevzuu.

Ne diyordu örgüt lideri militanlarına?

“Var mı aranızda bu şerefli görevi yerine getiremeyecek olan? Varsa bir adım öne çıksın.”

Filmde kopma noktam tam da bu sahne oldu.

“Var mı bu şerefli görevi yerine getiremeyecek olan?” İnsanı kopartan bir durum vardı bu sahnede. Militanlardan tek bir hareket dahi yok. O zaman hepsi ölmeye hazır ve nazır dört adet genç.

Lider ölecek olanı seçiyor ve başlıyorlar seçilmiş militanın bombayı vücuda sarma eylemine.

İç gıcırdatan bir durum…

Detayları sıralamak istemiyorum. Tadı damağınızda kalmasın diye. İzleyin… Mutlaka izleyin. Kaçırmayın…

Son yılların kaliteli üretimlerinden birisi olmuş “Labirent”. Bir daha ne zaman böyle bir film yapılır bilemem ama film sektöründe iyi şeyler olduğuna tanık oluyorum son zamanlarda.

Hadi bakalım, iyi seyirler herkeslere.

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..