Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '08

 
Kategori
Siyaset
 

Lozan antlaşması ve Annan planı

İç siyasi ya da politik olayların, Türkiye'nin gündemini meşgul ettiği geçtiğimiz aylarda, dış politikada, özellikle de Kıbrıs konusunda duraklamalar olduğunun farkındasınızdır.

Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın, geçtiğimiz hafta, Kıbrıs Rum kesiminde yayımlanan Fileleftheros gazetesine verdiği demeç, Kıbrıs sorununun çözümü için bir hareketlenmenin başlangıcı oldu.

Ali Babacan, verdiği demeçte, 2004 yılında, Türk ve Rum kesimlerinde Annan Planı için yapılan referanduma atıf yaparak, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda bir fırsatın kaçtığını dile getirdi.

Bilindiği gibi, bu referandum oylamasında, Türk tarafı % 65 oranında Annan Planı'na "evet" oyu verirken, Rum tarafı % 76 oyla plana "hayır" demişti. Ali Babacan, verdiği demeçte devamla, "Biz bütünlüklü bir çözümden bahsediyoruz. Kıbrıslı Rumlar, Annan Planı'nı kabul etmiş olsalardı, Kıbrıs'taki Türk askerlerinin sayısı azalmış olacaktı." dedi.

Şu meşhur Annan Planı nedir? Kısaca bir hatırlatma yapalım.

Annan Planı: Türk ve Rum kesimleri halinde bölünmüş Kıbrıs adasının, İngiliz üsleri dışında kalan topraklarında, bağımsız bir devlet (Bağımsız Federal nitelikli) olarak belirlenmesini öneren Birleşmiş Milletler planıdır.

Neden Annan Planı olarak adlandırılıyor?

Planın hazırlayıcısı, Birleşmiş Milletler'in 7'nci sekreteri Kofi Atta Annan'dır. Bu nedenle bu ünlü plan onun adıyla anılmaktadır.

Bu planın rahatsız edici yanı ne?

Bu planın rahatsız edici yanı, Türk tarafına ulusal değerlerin bir yana bırakılarak her türlü riski almak kaydıyla AB vatandaşlığının önerilmesidir.

Bu planın, dolayısıyla Kıbrıs Sorunu'nun çözümünün Türkiye'yi rahatsız eden yanı ne?

Kıbrıs Sorunu'nun çözümünün Türkiye'yi rahatsız eden yanı ise, çözümün, Türkiye'nin AB'ye girişinin neredeyse tek koşulu olarak gösterilmesidir.

x x x


Bu sorunun çözüm sürecinde de, aynen Lozan Konferansında olduğu gibi, Türkiye'nin karşısında bütün Avrupa var.

Türkiye'nin Lozan Konferansı'ndan beklediği, ulusal bağımsızlığın tüm dünya tarafından tanınması ve yeni bir Türkiye olarak uluslararası siyasal ve hukuksal ortamında kabul edilmesi idi.

Türkiye'nin, bütün gayretini bu amaca yoğunlaştırması, İtilaf devletleri tarafından çok iyi anlaşıldı ve Türkiye'nin bu hassas tavrı, aleyhine kullanıldı. Türkiye, Lozan Konferansı'nda, "Bağımsızlığımız onaylansın da, diğer birkaç konu çözümsüz kalsa da olur" şeklinde bir izlenim verir gibiydi.

Lozan Konferansı Barış Kurulu'na seçilen İsmet Paşa, 3 Kasım 1922'de Meclis'te yaptığı konuşmada, Konferans'ta izlenecek yolun Yüce Meclis'in şimdiye kadar kabul ettiği antlaşmalar ve Misak-ı Milli doğrultusunda olacağı hususunda Meclis'e güvence vermesine rağmen Türkiye'nin güney sınırı istendiği gibi çizilememiş; Musul ve Hatay Misak-ı Milli hudutları dışında kalmış; kıyılarımıza pek yakın ufak-büyük adalar elde edilememiş ve Boğazlar üzerinde kesin bie egemenlik kurulamamıştır.

Lozan Konferansı sonunda imzalanan Barış Antlaşması, Türkiye'nin istediği şekilde bir sonuç vermemiştir ama, Türkiye'nin genel amacı gerçekleşmişti. Türkiye, barış masasına galip bir devlet olarak oturmasına rağmen, yukarıda sıraladığım ödünleri (ya da çözümü sonraya bırakılan konular da denebilir) vermek zorunda kalmış ve böylece, uluslararası siyasal ve hukuksal varlığını kabul ettirebilmiştir.

x x x

Anlaşılıyor ki, uzun süredir, bütünlüklü bir çözüme ulaştırılamayan Kıbrıs sorunu da aynen Lozan Konferansı'nda olduğu gibi sert tartışmalarla sürüp gidecektir. Sağlıklı bir çözüm için, bu tartşmalarda önyargılardan uzak kalınmalı ve hedeflenen genel amaç doğrultusunda sağduyulu davranılmalıdır.

Burada genel amaç nedir?

Türkiye'nin AB'ye üye olması mı; yoksa Kıbrıs sorununun adil ve eşitlikçi çözümü mü? Öncelik hangisindedir?

Öncelik, AB'ye üye olmak ise, sorunun çözümünde ortaya konan siyasi, hukuki ve idari kazanımlar ve kayıplar daha ılımlı bir şekilde tartşılabilir ve Lozan Konferansı'nda olduğu gibi, bazı konular genel çözüm sonrasına bırakılabilir.

Eğer, öncelik Kıbrıs sorununun çözümü ise ya da "Kıbrıs sorunu adil ve eşitlikçi bir şekilde çözülse de AB, Türkiye'yi içine almaz" deniyorsa ve buna inanılıyorsa, Türkiye bu konuda hiçbir ödün vermemelidir.

Ancak şu husus da akıldan uzak tutulmamalıdır; bugün Türkiye'de, Kıbrıs'ın tamamı Türkiye'ye verilse ve adadaki tüm Rumlar Yunanistan'a gönderilse bile AB'ye girmeyi istemeyen kurum, kuruluş ve kişiler vardır.

Esas sorun da budur zaten.


cdenizkent

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..