Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '18

 
Kategori
Öykü
 

Mevlidi Nebi Haftası Dolayısıyla / Çok Uzaktaki Işık - II

Mevlidi Nebi Haftası Dolayısıyla /  Çok Uzaktaki Işık -  II
 

           Ertesi sabah diğer yardımcım beni adeta çıldırtan bir haber daha verdi: Dün gece o galaksideki ışık patlaması, her neyse, tamamen sönmemiş, çok küçük de olsa adeta bir iz gibi yapışıp kalmıştı. Hemen teleskop başı yaparak birlikte baktık. Evet, doğruydu. Galaksinin dış kollarından birinde hiç sönmeyen bir ışık vardı.

            Olayı federasyon konseyine o kadar etkili anlattım ki, gemiyi kullanmama izin verdiler. Ancak bu kadar uzun bir yolculuk için bütün sorumluluk benim ve beni oraya götürüp getirecek olan mürettebatın üzerinde olacaktı.

            Yıldızlararası uzay limanından kalkış yaptığımızda önümüzde hiç sönmeyen bir ışık, yolumuzda dev bir bilinmezler ağı vardı.Bir süre normal seyir hızında gittikten sonra sıçrama manevralarına başladık.Yıldızlararası yolculuklarda oldukça kısa süren bu manevralar bu defa galaksiden galaksiye olacağı için biraz  fazla zaman alacaktı.Ancak düşünmesi bile ürkütücü: Gezegenimizdeki normal zaman binlerce yıl ilerlemiş olacaktı. Yani biz masaya oturup yemeğimizi yerken dünyamızdakiler bir ömür geçirmiş anlamına geliyordu bu. Önceleri sıçramalar esnasında meydana gelen müthiş ivmeye karşı mürettebat ve yolcular teknolojik bir tabuta girerek etkilerinden korunuyorlardı ama şimdi ki gemilerde bu olumsuz durum da giderilmişti. Her soluk alışımızda dışarıda yıldızlar peş peşe geride kalırken, biz geminin içinde evimizde gibi rahattık.

            Sonunda sıçrama manevrası bitmiş ve komşu galaksinin hedeflediğimiz noktasına ulaşmıştık.Bir spiral galaksinin dış kollarından birisiydi burası. Gideceğimiz yıldız sistemine varmadan önce yapmamız gereken önemli bir iş vardı: Zaman transferini sağlayan reaktörü çalıştırarak gemi zamanı ile gerçek zamanı eşitlemek..Aksi halde oraya gittiğimizde aradığımız şey çoktan kaybolup gitmiş olabilirdi.

            Tabi bu arada çok heyecanlıydık.İlk defa bu kadar uzun bir zaman elimine edilecekti. Ya olmazsa, ya yapamazsak zihnimizi bir burgu gibi delip duruyordu. Derken geri sayım sıfıra vurdu ve zaman transfer reaktörü çalışmaya başladı.Daha önce böyle bir olayın içinde bulunmadığımızdan sinirlerimiz kopacak gibi gerilmiş, kolumdaki göstergeye bakılırsa tansiyonum yirmilere çıkmıştı. Allah’tan kısa sürdü de olası bir beyin kanamasından kurtuldum. Gemiyi alabildiğine sarsan titreşimler, garip gürültüler, ürkütücü sesler kesildi ve uzayın sonsuz dinginliği geri geldi.

            Heyecanlı bir şekilde, koşar adımlarla köprüye gittiğimde kaptan ve yanındaki mürettebatın benzi kül rengiydi.Moralleri çok bozuk görünüyordu. Neler olduğunu sorduğumda kaptan çok üzgün bir sesle:

            - Sormayın, diye konuştu.

            - Zamanda tam 1450 yıllık bir sapma oldu.Yani hedeflediğimiz zamandan tam 1450 yıl ilerdeyiz.

            Bir anda dizlerimin bağı çözüldü.İlk gördüğüm koltuğa çöküverdim.Kekeler gibi:

            - Pe..Peki nasıl oldu bu? Teknik bir açıklaması var mı?

            - Ne yazık ki yok sayın profesör. Zaten sistem bu kadar uzun bir mesafede ilk defa denendi.

            Başımı çaresizce iki yana sallayarak:

            - Bunun ne anlama geldiğini biliyoruz değil mi? diye konuştum.

            - Hem aradığımız şeyi bulamıyacağız, hem de eve döndüğümüzde belki de evimizi..

            Kaptan cevap vermedi.Çaresizliği yüzünden okunuyordu.

            - Ne yapalım, olan oldu.Bari çok geç de olsa gidip bakalım orada neler olup bitiyor.

            Artık sıçrama denen netameli fenomeni değil de, normal iticilerimizi kullanarak bir hafta süren gergin bir yolculuktan sonra hedeflediğimiz yıldız sistemine varmıştık. Burası bir yıldızın çevresinde dönen 9 gezegenden oluşmuş genç bir sistemdi.Bu 9 gezegenden yalnızca birinde hayat vardı.Teleskopla baktığımda üzerinde büyük okyanuslar ve etrafını saran hava tabakasını süsleyen bulutlarla mavi- beyaz bire düş gibi parıldıyordu.

İlgili resim 

             Yörüngesine girmeden ne olur, ne olmaz diye görünmezlik moduna geçerek gemiyi her türlü gözlemden uzak tutmaya başladık. Gezegendeki teknolojik seviyeyi bilmiyorduk ama  kötü niyetli uzaylılar sanarak bizi vurmalarını istemedik.

            Birkaç gün süren yüzey taramaları sonucu bu gezegen sakinlerinin teknolojik olarak bir hayli gelişme kaydettiğini gözlemledik. Yörüngede bir sürü uydu ve istasyonları vardı. Şehirleri, bütün gezegeni saran alt yapıları bir hayli görkemliydi.Ancak bizi bir hayli üzen şey atmosferin gezegen sakinlerinden kaynaklanan nedenlerle bir hayli kirletilmiş olduğuydu. Her türlü zararlı gaz vardı atmosferde. Ozon tabakası bir hayli incelmiş, yer yer yok olmuştu.

            Kaptandan gezegene iniş için bir mekik hazırlamasını istedim. Aracın hazır olduğu bana bildirilince, biri androit, iki korumayla birlikte gezegene doğru yola çıktık. Hedefimiz hâlâ varlığını sürdürmekte olan o ışıktı ve ne olduğunu bulmaya gidiyorduk.

(Devam edecek)

 
Toplam blog
: 343
: 446
Kayıt tarihi
: 19.02.11
 
 

Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunuyum. Teknoloji Yönetimi dalında mast..