Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Haziran '07

 
Kategori
Dünya
 

Mr. Sarkozy

Mr. Sarkozy
 

Macar asilzadesi olduğu iddia edilen bir babayla, Yunan Yahudisi olduğu bilinen bir annenin üç çocuğundan ikincisi olarak Paris de dünyaya gelir Fransa'nın müstakbel cumhurbaşkanı, babası evi terk ettikten sonra, annesi ve iki kardeşiyle beraber yaşamak zorunda kalır. Bu ayrılıktan sonra uzun bir süre tabir yerindeyse züğürt hayatı yaşamaya başlayan Sarkozy, babasına gidip para istediği bir gün, ”Benim size borcum yok, sana da vereceğim param yok” sözü sonrasında , işin başa düştüğünün farkına varır ve anlatıldığına göre uzun bir süre çilek ve dondurma satarak harçlığını çıkarır.

Hukuk fakültesinden, aile hukukunda uzman bir hukukçu olarak mezun olan Nicolas Sarkozy, 1977 yılında politikaya atılır. Siyaset basamaklarını hızlı bir şekilde çıkarak, UMP (Halk Hareketi Birliği) partisinin başına geçer, cumhurbaşkanı olmadan önce de içişleri bakanlığı koltuğunda oturuyordu.

16 Mayıs 2007’de biz Türkiye’dekilerin gıpta ile takip ettiği ve özlemini duyduğu bir devir töreniyle, Jasques Chirac’a güle güle diyerek cumhurbaşkanlığı görevini devralan Sarkozy, özellikle seçilmeden önceki sözleri ve vaatleri nedeniyle Fransa’da olduğu kadar dünya tarafından da ne yapacağı merakla beklenen ve takip edilen bir devlet adamı durumuna geldi. Kuzey Afrikalı göçmenleri , özellikle de Cezayirlileri kastederek “Fransa’yı bu pisliklerden temizleyeceğim” şeklinde demeçler veren ve Türkiye’nin Avrupa’da kesinlikle yeri olmadığını özellikle de seçim öncesinde her defasında dile getirmiş olan Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı, seçim sonrasında yaptığı konuşmalarda da kolay kolay bu sözlerinden dönmeyeceğinin işaretlerini verdi. Fransız siyasetini ve Avrupa politikasını yakından takip eden gazeteci ve siyasetçilerin buluştuğu ortak nokta, Türkiye’nin ve Fransız göçmenlerin bir süre daha dişlerini sıkacağı yönünde.

Türk halkı, genelde Türk siyasetçilerin seçim öncesi yaptıkları vaatlerden kısa sürede dönmelerine alışkın olduğundan, doğal olarak Sarkozy’nin de cumhurbaşkanı olduktan hemen sonra, verdiği sözlerden dönmesini bekliyor; ama Fransa’da siyasetçilerin üzerindeki kamuoyu baskısı diğer Avrupa ülkeleriyle bile kıyaslanamayacak düzeyde fazla olduğundan, yeni cumhurbaşkanının, Avrupa Birliği'nin Türkiye’ye verdiği sözler ve kendisinin de Fransız halkına verdiği sözler nedeniyle büyük baskı altında olduğunu göz ardı etmememiz gerekiyor.Sarkozy beklide uzun bir süre geri adım atmayacak; ama bizim bilmemiz gereken bir şey var ki, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği ne Sarkozy ne de Angela Merkel'in tek başına karar vereceği bir konu. Bu süreç uzun ve çetrefilli bir yolculuk, 5-6 yıl veya 9-10 yıl sonra sonuçlanacağını beklemek de mantıklı olmaz. Bu uzun süreçte daha nice Fransa ve Almanya başkanlarının değişeceğini, Türkiye’nin önüne daha ne tür fırsatlar geleceğini bekleyip göreceğiz.

Bay Sarkozy’nin Fransa cumhurbaşkanı olmasına iyi tarafından bakacak olursak eğer, karşımıza bizi memnun edecek söylevler de çıkmıyor değil.Mesela Sarkozy, Ermenilerin soykırım iddialarının tarihçiler tarafından araştırılması gerektiğini ve soykırım olup olmadığına karar verecek yerin meclis olmadığını söylüyor. Bu durum senatoya sunulmak için bekletilen Ermeni tasarısının, senato tarafından reddedileceği yönündeki havayı da destekliyor tabii ki. Bunun yanında Sarkozy, oluşturmayı ve geliştirmeyi planladığı “Büyük Akdeniz Birliği” projesinde Türkiye’nin, Fransa kadar büyük bir yeri olduğunu da belirtiyor.Bu konu da ayrı olarak tartışılması gereken bir durum , AB'nin geleceğinin bu düşünce nedeniyle tehlike de olduğu bile söyleniyor.

Nihayi olarak söyleyebiliriz ki, Sarkozy'nin başkanlığında ki bir Fransa, Türkiye için dışardan göründüğü kadar da olumsuz değil. Fransa’nın başına bir Ermeni gelmiş olsaydı ve Türkiye’ye tamamen hayır diyor olsaydı bile, Türkiye’nin AB sürecini bugünkünden farklı bir şekilde etkilemeyecekti; çünkü herkes çok iyi biliyor ki Avrupa Birliği’nin geçmişte (1999, 2006) Türkiye’ye verdiği sözler var ve bu sözler tüm dünyanın gözü önünde verildi. Bu birliğin sadece Fransa’dan ibaret olmadığınıda herkes biliyor. Fransa tarih boyunca Avrupa’da tutuculuğun ve muhafazakarlığın kalesi olmuştur. O açıdan bugün de Fransa’nın başına Nicolas Sarkozy gibi birinin gelmiş olmasına şaşmamak gerekiyor.

Yahudi kökenli olduğu bilinen ve Fransa –ABD ilişkilerini geliştirmeyi amaçlayan bir Fransız liderin, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecine uzun süre köstek olacağını düşünmek, uluslararası politikadan ve günümüzde artık had safhaya ulaşmış olan uluslararası çıkar paylaşımlarından habersiz olmak anlamına gelir bence.

Her şeyden önce Türk halkı olarak bizlerin, ilerlemeye karar vermiş ve yolunu çizmiş bir Türkiye'nin önünde durabilecek hiç bir "Sarkozy" olmadığına inanmamız gerekiyor.Avrupa Birliği sürecinde üzerine düşen görevi yapmış ve Kopenhag Kriterlerini layıkıyla karşılamış bir Türkiye'nin kanımca AB'ye bile ihtiyacı kalmamış olacaktır;lakin bu duruma gelmiş bir Türkiye'yi Avrupa'nın birliğine dahil etmek, bütün Avrupa ülkelerinin hevesle istediği bir konu olacaktır.

Avrupa, Türkiye'ye layıktır.

 
Toplam blog
: 22
: 1957
Kayıt tarihi
: 12.05.07
 
 

1982 Bayburt doğumluyum. İlk okulu başka, orta okulu başka, liseyi başka bir şehirde okudum. Bunl..