Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '08

 
Kategori
Kitap
 

Müge İplikçi'den Kafdağı

Müge İplikçi'den Kafdağı
 

"Kafdağı" ön kapak


Özgün bir roman okudum Müge İplikçi' den. "Kafdağı" adlı eseri Everest Yayınevi bu Eylül ayında yayımladı.

Biliyorum her yapıt zaten yazarına özgü olması nedeniyle özgün yapıttır diyerek karşı çıkanlarınız da olabilir giriş satırlarıma. Müge İplikçi' nin Kafdağı, ilginç kurgusunun yanısıra ve özellikle de dili başlı başına bir kurgu aracı olarak kullanması ile de, pek çok romandan farklılık göstererek özgünlük sıfatını hak ediyor. "Dili başlı başına kurgu aracı olarak kullanması" sözcüklerini bir yerlere not etmenizi önereceğim. Bu romanı okumaya niyetlenenler için hatırda kalması gereken önemli bir nottur.

Okurken :Niye? Niye? Niye? diye sorular sormama neden olurken beni düşündüren bu ince ayrıntıyı özellikle vurgulamak istedim.

Kafdağı bilirsiniz masallar ülkesindeki bir dağın adı ve Anka Kuşu da o masallarda uçar. Ya günümüzde?...Yer kürenin semalarında neredeyse fink atan ama sessizlik ve belirsizlik perdesi ile sarılıp saklanan çağımızın Anka Kuşları, Phoneix uçakları ve taşıdıkları "teslimat" ları kaçımızın ilgisini çekip, kaçımızın belleğinde yanıtını arayan sorulara dönüşmüştür?

Teslimat nedir? Hangi gerekçelerle bazı ülkelerde zanlılar, o ülkenin yasaları bir kenara konularak, doğrudan terörle mücadelenin başını çektiğini iddia eden bir devlete teslim edilir?

Muhafazakarlar, tarihe isimleri dışında büyük yalanları ile de geçeceği artık açıkça ortaya çıkmış olan maskeliler... Artık yavaş yavaş bütün dünyada çözümlenmeye ve kuyularının ürkütücü dipsizliği kavranılmaya başlanan riyakar muhafazakar maskelilerin ve onların organeli şeklinde uzantılara dönüşmüş olan gazeteci- ajanların, acımasız projeleri yürütürken, vicdanının sesini elinin tersi ile iterek tarafsız kalma erdemini (!) gösterme yeteneğini sergileyen bilim adamlarının resmedilişi, dünya politikalarını izlemeye alışkın okurlara ne yapay ne de yabancı gelecek ama ilgilerini çekeceğinden eminim.

İnsanlığa, yine insanlık ihtirasları sonucu musallat olan terör ve savaş rüzgarları gibi ölümcül stratejilerin sorgulamasını da yaparken, gelecekte ve hatta tam da bulunduğumuz evren ve zaman boyutunda, onca patırtının arasında kaynayıp giden, dünyanın bilinmeyen köşelerinde yaşanıyor olması olası olayları, aklımıza vicdanımıza ve belleğimize sunuyor Müge İplikçi.

Zekice hazırlanmış bir kurgu. Derinlemesine işlenen karakterler de romana kuvvetli bir psikolojik zemin kazandırıyor. Müge İplikçi'nin Yıkık Kentli Kadınlar ( Metis yayınları) adlı araştırmasını okurken, göçük altında kalmış onca acılı yüreğin feryadını sadece bir kitapla susturamayacağını sezinlemiştim. Bekliyordum. Onca araştırmayı yaparken yazara dokunan yaşamların bir şekilde romanlarında da yer alacağını biliyordum sanki. Ama Müge İplikçi sadece 19 Ağustos deprem felaketine değil, 11 Eylül' de yaşanan İkiz Kuleler felaketinde de aynı hassas yaklaşımı göstererek Türkiye'den Gölcük depreminde eşini ve çocuğunu yitirmiş gazeteci Emel ile Afganistan'dan Zahide Sohni Mühür'ün yıllar önce kurulmuş sağlam temelli arkadaşlıklarının çatısı üzerine Kafdağı adlı romanı kurgulayarak evrensel duyarlılığını da göstermiştir.

Günümüzde tam olarak anlamlandıramadığımız, adını koyamadığımız, belki de kıyıda köşede tek bir cümle içinde kalması nedeniyle pek de dikkatimizi çekemeyen pek çok haberin, içindeki bir tek sözcüğün bile, ne tür alt katmanlar içerebileceğini düşündürmesi bakımından ilginç ve önemli bir roman Kafdağı.

Bir romanı tanıtırken genellikle olayların kısaltılmış özetini vermenin, hem onca emek veren yazara yapılan bir haksızlık, hem de o romanı okumayı planlayan okurun hevesini kıran bir yaklaşım olarak görürüm nedense ve daha çok, romanın bende uyandırdığı duyguları, düşünceleri anlatmak gelir içimden. Yine de arka kapaktan kısa bir alıntıyı eklemek istiyorum. Kısa ama ....

"Çocukları içeriyi saran bir doğal gaz sisiyle ölmekteydiler. Katilleriydi Zahide. Kendi içinde taşıyamayacağı bir yüktü bu. Onların Azrail melekleriydi, kapılarını tez elden cennete açan. Ama işin aslı dağlara sıkıştırılmış bir taş gibiydi o sıra. Kendi çocuklarını ölümle yüzleştiren bir ana değil de dağlarda unutulmuş bir taş. "

Romanların bir işlevi de aydınlatma ve yarattığı ani şoklarla, beyin fırtınalarıyla, okurun gözlerini açıp yaşamda olup bitene daha dikkatle bakmasını sağlamak değil midir? Postmodernist bir yapıda görünen romanlarda bile istenirse toplumcu bakış açılarının ve evrensel eleştiri mekanizmalarının işletilebileceğinin somut bir örneğidir bence Kafdağı romanı

Müge İplikçi'nin yeni sözler üretme çabasındaki bir yazar konumundaki aldatıcı görünümü ve karakterlerin bazı yerlerdeki Türkçe kullanımlarındaki yetersiz görünüm, romanın sonundaki şok edici sürprizle bütünleşince, dili gerçekten de başlı başına bir kurgu aracı ve psikolojik öge olarak ne denli başarı ile kullandığını kavrayıveriyor insan. Bu arada Umberto Eco' nun bizi Anlatı Ormanlarında çıkardığı gezideki yazar tanımlamalarını hatırlayamamış olmaktan da yüzümüz kızarıveriyor.

Romanın ortalarına doğru baştan oynak duran taşlar, geri sarılan bir Domino oyunundaymışçasına bir bir yerlerine yerleşirken, romanın kusursuz kurgusu önümüzde engin düşünce ufukları açıyor. İnsan düşünüyor.
Neleri mi?

Siz olsanız bilinmeyene doğru hızla savrulduğunu haber aldığınız bir arkadaşınız için kaygılanıp, izini sürmeye çabalamaz mısınız?

Bir suçu işlediği ispatlanmamış insanların "çağımızın vebası" adı altında tanıtıldığı makalelere ya da belgesellere yol açan vicdansızlık ve evrensel hukuksuzluk nereden kaynaklanır, hangi amaca hizmet eder ve kimleri kullanır?

Çağımızın birer kültür unsuru olarak öne çıkarılan, köşe yazarları ve belgeseller için neler düşünürsünüz? Diyecekleriniz var mı?

Belgeseller geçmişte ya da günümüzde yaşamış kişileri , yaşanmış ya da yaşanmakta olan olayları, canlıları vs yi geleceğe taşıyabilmek için, naif bir ruhla çekilmiş filmler olması dışında, başka amaçlara da hizmet ediyor olabilirler mi?

Evet elbette belgeseller tarafsız olmaz. Bu işe ucundan kenarından dokunmuş olanlar bilir ki belgesel genelde yönetmenin bakış açılarını yansıtır. Olanı yönetmenin iyi niyetli bakış açıları altında geleceğe taşımanın dışında, günümüz insanını yönlendirme aracı olarak korkunç beyin yıkama silahlarına dönüştürülmüş olanları var mıdır bu belgesellerin?

Ya köşe yazarları, dünyadaki kaç yazar ya da adını telaffuz edebildiklerimizden hangileri, "Kafdağı" romanındakine benzer şekilde, zekalarını ve yeteneklerini, gizli servislerin emirlerine verip, beyin yıkama ve yönlendirme operasyonlarının etkin bir halkası olarak işlevini sürdükmektedir, hiç düşündünüz mü?

Kırk yıl öncesinin atmosferinde yazılıp yayımlansa, Kafdağı romanının bugün taşıdığı olası gerçeklik, iyi bir bilim kurgu yazarının hayalinde oluşturduğu bilim kurgu ve fantastik ögeler olarak yorumlanabilirdi.

Oysa her an, her yerde, her şeyin olası olduğu günümüz dünyasında, Kafdağı gibi romanların, insanları düşünmeye, araştırmaya yönlendiren yapıları ile tıpkı geçmişteki toplumcu gerçekçi romanların üstlendiği işlevi de devir almış olduğunu düşünmekteyim. Belki de değişen dünya koşullarında, gerçekçi ve toplumcu yeni romanlar, gelişmekte olan iletişim ve bilim teknolojilerini barındıran, güncele dayalı evrenseli kucaklayan kurgulara yönelecektir.

Okurken ve sonrasında düşünüp araştırmak isteyenlere derin ufuklar açacağını düşündüğüm okunası cesur bir politik roman Kafdağı. Tıpkı arka kapakta söylendiği gibi, politik eleştirinin ve duruşun romanın şiirini zedelemediği ender örneklerden biri.

Yazar : Müge İplikçi
ISBN: 9752895379
Editör : Çiğdem Su
Yayınevi : Everest Yayınları
Baskı : İstanbul, Eylül 2008
Sayfa : 170

ezgi umut 2008 Ekim

 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..