Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '12

 
Kategori
Siyaset
 

O dağlarda ölenler, kimlerin çocukları acaba?

O dağlarda ölenler, kimlerin çocukları acaba?
 

Yeter artık! Çocuklarımız daha fazla ağlamasın. Kürtleri de, Türkleri de aklı selime davet ediyorum; artık çok geç olmadan...


Az önce Milliyet'te okudum. BDP milletvekilleri, her zamanki ucuz kahramanlıklarını! yapmışlar yine... 6 gündür Hakkari'nin Şemdinli ilçesi kırsalında süren çatışmalarda ölen 2 PKK'lının cesedini almak istemişler; ölenlerin ailelerinin kendilerinden yardım istemesini, gerekçe göstererek...

Hemen söyliyim... Terör ve PKK meselesinde, ne aşırı Türk Milliyetçilerini, ne aşırı Kürt Milliyetçilerini haklı bulmakta ve savunmaktayım. Ben, siyaset ve hayatla ilgili her tavrım ve düşüncemde de olduğu gibi, bu meseleye de aklı selimin hakim olmasından yanayım.

PKK ile savaşırken şehit olan her vatan evladının, her Türk Askerinin haberini aldığımda, yüreğim, ciğerim tarifsiz acılarla yanmakta, hatta kavrulmakta... Ve her şehit haberini aldığımda, bu savaşa sebep olanlara da, Türk askerine, Mehmetçiğe, vatanı bekleyen aslan parçalarına kıyanlara, kurşun sıkmaya cüret edenlere de, ağız dolusu, yürek dolusu beddualar etmekteyim.

Ama yine de, en insan tarafımla da düşünmeye devam etmekteyim. Çünkü ben de, doğru ya da yanlış, bu topraklarda doğmuş, büyümüş, yaşamış olsalar da, bu vatana düşman olanlar da insanlar...

Yaşamak, benim, bizim, hepimizin olduğu kadar, onların da hakkı... Çünkü her ne hal olursa olsun, onlar da en az bizler kadar insanlar ve yaşamak da en az bizim olduğu kadar, onların da hakkı...

Ve konu üzerinde her düşündüğümde, aynı soru gelir takılır aklıma:  İyi ama... " O dağlarda ölenler kimlerin çocukları acaba? "

15 Ağustos 1984'te Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla başlayan 10.Cumhurbaşkanımız sayın Süleyman Demirel'in deyimiyle: " 41.Kürt İsyanı " boyunca, ortalama 40.000 Teröristin öldürüldüğü bildirilmekte... Yani ha bire " 5.000 silahlı adamları var! " söyleminin ifade ettiği rakamın 8 katı terörist öldürüldüğü halde, ne dağlarda, ne sınırlarımızda teröristler bitmekte; sayıları tükenmekte...

Bunun en temel nedeni, bence, gerçeklerin halka açıklanmasına bir türlü cesaret edilemeyişi...

Bi kere şunu bilmek lazım... 1 teröristin, dağda yaşayabilmesi için, en az 10 milise ihtiyacı var.

PKK'nın, en az 10.000 silahlı adamı ve 100.000 milisi olduğunu düşünüyorum ben. Yani bana göre PKK'nın silahlı mücadelesini bizzat destekleyen, 110.000 Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı var.

Hadi diyelim, milislerini bir tarafa koydum. Bu topraklarda doğup, büyüyüp, aklı başına gelip, çoğunlukla da kendi iradesiyle, ülkemin askerine, korucusuna, doktoruna,öğretmenine, şantiye işçisine kurşun sıkan, gözünü bile kırpmadan canına kıyanlar, bu insanlar, kimlerin çocukları peki?

Evet... Onlar da hepimiz gibi, önce ana babalarının çocukları ama... En az ana babalarının olduğu kadar, hepimizin, Türk milletinin, halkımızın da çocukları... Tıpkı bizlerin de, onların ana babalarının çocukları, evlatları olduğumuz gibi...

O halde o soruyu soralım hep birlikte, isterseniz yeniden...  " İyi ama... O dağlarda ölenler, kimlerin çocukları? "

İçim acıyarak söylesem de... Evet, evet... Onlar da bizim çocuklarımız, bu vatanın evlatları...

İyi ama... Binlerce yıldır bu topraklarda birlikte yaşadıklarımızın çocukları, biricik evlatları olanları, bu ülkeye karşı böylesine kinlendiren, canı pahasına savaştıran, sıcacık yuvasında, kendi yatağında huzur içinde uyumak varken; dağda en fazla 5 yıl yaşayabileceğini bile bile, gözü kapalı ölüme götüren, gönderen, kendini kendi davasında haklı görmesine sebep olanlar nelerdir acaba?

Biz, neleri eksik vermişiz ki, bu çocuklara, bu genç adamlara, hiçbir zaman kendilerini bu vatanın bir evladı, bir parçası saymamışlar, sayamamışlar ne yazık ki?

Taaa Osmanlı zamanından beri, belli bir bölgeyi, ötekileştirmemizin, öyle ya da böyle, onlara 2. sınıf vatandaş muamelesi yapmamızın, ŞARK'ı yani DOGU'yu yüzyıllardır bir ceza, bir sürgün yeri olarak görmemizin, o bölgeye gitmemek için binbir dereden su getirmemizin, gittiğimiz zaman da, hiçbir şey yapmadan buralardan dönebilmek için, elimizden gelen her türlü şeytanlığı! yapmamızın, bugün çektiğimiz acılarda, hiçbir suçu, hiçbir günahı yok mu gerçekten?

Neredeyse 90 yıldır, onların " Biz de bu ülkenin hür, özgür, eşit vatandaşlarıyız." duygusunu, benimsemesini, içlerine sindirmesini hakkıyla becerememişsek, başaramamışsak eğer, suçun en büyüğü kimde olur acaba?

Dağlarda canı pahasına bu ülkeye karşı savaşanlarda mı, bizde mi yoksa? Elinizi, azıcık vicdanınıza koyun da, söyleyin bakalım şimdi... Doğru olan hangisi?

90 Yıldır kendimizleştiremediklerimizin, farkında olmadan bize yabancı, bize düşman yaptıklarımızın, hala kız çocuklarının, hiç de azımsanmayacak bir bölümünü, okutamadıklarımızın, hepimizin, bütün vatanın ortak dilini, Türkçeyi, öğretemediğimiz, sağlığın ve nüfus planlamasının ne olduğunu adam gibi anlatıp, kendi rızalarıyla benimsetemediklerimizin mi suçu ve günahı daha büyük; yoksa bizimkisi mi?

Mustafa Kemal Atatürk'ün bile, onları sahte şeyhlerin, hacıların, hocaların, kerameti kendinden menkul! dedelerin himmetinden!, kerametinden! ve de bir türlü CEHALET'ten kurtaramadığı bu insankar mı, yoksa biz mi daha suçluyuz? Lütfen söyler misin bana? Gerçekten suçlu olan hangimiz?

Kahrolası feodal yapıdan, ağalık - marabalık düzeninden yakalarını hala kurtaramadıklarımız, hala adam gibi tapulu tarım arazileri veremeyip, nesiller boyu ırgat oğlu ırgat kalmalarına sebep olan bizler mi, yoksa gerçekten onlar mı suçlu olan?

" Aman haaa!... Devlete sakın karşı gelmeyin! Aman haaa!... Sakın haaa!... Kaçakçılık yapmayın." diye sıkı sıkı tembihlediklerimize, ne doğru düzgün tarım, ne doğru düzgün hayvancılık ne de kaçakçılığa tenezzül etmeyecekleri yüksek kazançlı alternatif bir düzen kurabildik. Sizce  günahın en büyüğü kimde?

1990'ların başlarından itibaren, terör ve güvenlik endişemiz  yüzünden, bölgede yüzlerce köy ve beldeyi plansız, programsız, alelacele boşalttırmamızın vebali, kimlerin omuzlarındadır acaba?

Köylerinden, kasabalarından zorla göç ettirilenlerin, mecburiyetten geldikleri büyük şehirlerde, gettolar, kurtarılmış bölgeler, dış dünyaya yarı kapalı, şehirli olmaktan çok, kendi köylü değerlerine sarılan davranışlarından, gerçekte, kimler sorumludur acaba?

Geldikleri büyük şehirlerin, hemen hemen hiçbir değerini benimsemeyen, özümsemeyen insanların, kadınlarına şiddet uygulamaları, töre cinayetleri işlemeleri, hala ve hala yüzlerce yıldır anlamını çoktan yitirmiş, hatta birçoğunda neden çıktığı bile unutulmuş, kan davalarını gütmeleri; çok mu yalan, çok mu yanlış, çok mu tuhaf gelir size? Bence tuhaf olan onlar değil???...

1995 - 1996'lardan itibaren, devlet, en büyük yanlışından dönüp, vatandaşla - teröristi birbirinden ayıran anlayışa geçene kadar, OHAL uygulamalarını bahane edip, keyfine, göre, kafasına göre vatandaşa muamele edenlerin, bugün o bölgede yaşananlarda, günahı, vebali ne kadardır acaba?

Siz hiç, OHAL uygulanan bir bölgede bulundunuz mu? Doğduğunuz günden,20'li yaşlarınıza kadar, akşamın belli bir saatinde evinize tıkılmak zorunda kaldınız mı hiç? 4 - 5 Arkadaş, herhangi bir sebeple biraraya gelmiş olsanız bile, polisin, " Dağılın! " uyarısıyla karşılaştınız mı daha önce?

Türkiye Nufusunun, yaklaşık %20'si, yani 14 - 15 milyonu, kendini Kürt kabul edenlerden oluşuyor. Buna rağmen, aşırı Kürt Milliyetçiliği yapan BDP'ye, oy verenlerin oranı %6... Üstelik... Can güvenliği ve  bölgede PKK'nın her türden yaptığı baskılara rağmen...

Bugün buradan İdda ediyorum ki, devlet, Doğu ve Güneydoğumuzda tam ve gerçek anlamda vatandaşının can güvenliğini sağlasın. Bölge insanı, kendinden, devletinden, hayatından emin olsun.30 yıldır yaşanan bütün olumsuzluklara, kışkırtmalara, duygu sömürülerine rağmen, o bölgede tesis edilebilecek güvenli ve sağlıklı bir ortamda, BDP ülke genelinde % 4 bile oy alamaz bence.

Çünkü Kürtlerde de aklı selim olanlar hala büyük çoğunluğu oluşturmakta...

Allah'ıma binlerce şükürler olsun ki... Hala, Türklerin de, Kürtlerin de ezici bir çoğunluğuna, soğukkanlılık ve aklı selim hakim olmakta... Aksi halde, olabilecekleri düşünmek bile istemiyorum.

O halde geriye bir tek aynı soruyu sormak kalıyor yeniden ve yeniden, herkese... Herkes aklını başına alıp, acılarını, acılarımızı kalbine gömüp, taaa ki elini taşın altına koyana kadar...

İyi ama... " O dağlarda ölenler, kimlerin çocukları acaba? "

İşte alın size, 10 puanlık bir uzmanlık sorusu... Unutmayın. Bulacağınız doğru cevap, hem bu cennet vatanın, hem bu büyük milletin ortak kaderini, yaşanan her şeye rağmen, ortak olması, ortak kalması gereken geleceğini kurtaracak bence.

Haydi!... Düşünelim bakalım hep beraber... Bulduğumuz cevaplar, bizleri alıp, nerelere götürecek acaba?

Not: Yazıda kullanılan görsel www.fotokritik.com adresinden alınmıştır.

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..