Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '07

 
Kategori
Eğitim
 

Öğretmenin yakınmaları

Öğretmenin yakınmaları
 

Canım Öğretmenlerimle


Bugün bana sevgili Tuğçe BARAN’ın mesleğimle ilgili eleştirileri içeren üç adet yazısını yollayan Emine öğretmenime teşekkür ediyorum.

“Öğretmenlere ancak bu kadar hakaret edilebilir.Her öğretmen mutlaka okumalı…” denmiş, e-mektubun başlığında.

Sevgili öğretmenlerim, çaresiz değilseniz eğer; ÇARE SİZSİNİZ, ümitsiz değilseniz eğer ÜMİT SİZSİNİZ!

“ARKADAŞ” filmini izleyeniniz vardır mutlaka. O filmdeki bir sahnede turistler kerpiç duvarlara kurutulmak amacıyla yapıştırılmış tezek denilen hayvan b.klarının fotoğraflarını çekmek isteyen turistlere engel olmak ister Cemil. Arkadaşı, engel olmamasını istediğinde “Ama sefaletimizi çekiyorlar.”der. O da “Biz onlara mani olmaya çalışacağımıza sefaletimize mani olmaya çalışalım.” der.

Biz öğretmenler de Tuğçe Baranlara ancak teşekkür edelim. Önce kendimize bakalım.

Elbette en yüce meslektir öğretmenlik.

“Beni asıl yaratan öğretmenim Aristo’dur; gerçek babam O’dur benim. Annemle babam dünyaya gelmemi sağlamış sadece.” dermiş Büyük İskender.

Gerçekten de her insanın yaşamında böylesine önemlidir öğretmen. Bu nedenle de güç iştir öğretmenlik. Bilgi, bilinç ister, yürek ister, deneyim, birikim , ustalık ister, insana sevgi, saygı ister. Boşuna “Öğretmenlik Tanrı mesleğidir” denilmemiştir.

Özveri, sabır, sevgi uğraşıdır öğretmenlik. Umutsuzluğu umuda, karamsarlığı iyimserliğe , başarısızlığı başarıya dönüştüren bir uğraş…

Böyle bir uğraş erini yetiştirmek de kolay değil. Çok bilgili olmak , üniversite falan bitirmek öğretmen olmaya yetmez çünkü. Önce öğretmen nitelikli, örgütlü, çıkar çevrelerinin yozlaştırıcı tutumlarına karşı direnebilen, eğitime ağırlığını koyabilen, yön veren öğretmen…

Biz böyle öğretmen yetiştirebilmeyi “Köy Enstitülerimizle” yakalamışız 1940’lı yıllarda. O Köy Enstitüleri ki bugün bile UNESCO tarafından geri kalmış ülkelere bir eğitim modeli olarak önerilmektedir. Halkımızın bilinçlenmesiyle çıkarlarının bozulacağını fark eden o günün egemen güçleri siyasal iktidarla işbirliği içinde kıydılar enstitülere.

Saygıdeğer öğretmenlerim, onurlu ve saygın bir mesleğimiz var. Aldığımız ücret , maaş vb. anamızın ak sütü gibi helaldir. Yarınları biz kuracağız. Yaptığımız iş onurla gururla başımızı dik tutmaya yeter.

Gelin hep birlikte mesleğimizi saygın bir meslek, kendimizi saygın birer insan yapmak için bugünden uğraş vermeye başlayalım.

Bizler okumuyorsak, araştırmıyorsak, incelemiyorsak, cumhuriyetimizin temel değerlerini benimsetemiyorsak, insan hak ve özgürlüklerini benimsetemiyorsak, okullarımızı demokrasinin yaşanabildiği yerler haline getiremiyorsak, uygarca ve özgürce tartışabilen, düşünebilen, aklı ve bilimi rehber edinmiş kuşaklar yetiştiremiyorsak elbette birileri bizleri eleştirecek ve sorgulayacaktır.

Ben otuz yıllık bir eğitim emekçisiyim. Dünyaya yeniden gelme olasılığım olsaydı yine öğretmenliği seçerdim.

Ancak sizlerin de bana hak vereceğini sanıyorum. Genç öğretmenlerimden çok iyi yetişmiş olanları olduğu gibi ne yazık ki okul yıllarında iyi yetiştirilememiş olan arkadaşlarımın sayısı da bir hayli çok olduğunu biliyorum.

Vereceğim örnekler tarafımdan bizzat yaşanmış ya da görülmüştür. Akdağmadeni- Kamberli Köyü’nde birlikte çalıştığım Hüseyin öğretmen köylülerin hasta olanlarına hatta hayvanlarına bile okuyup üfler muska yazar, hayvanını yitirmiş olanlara kurt ağzı bağlayıverirdi. (Eşi yurtdışında olan bir komşu kadınla, cinsel ilişkide bulunduğu iddiasıyla köyden kovuldu.)

Beyağaç- Geriçam Köyü’nde birlikte çalıştığım Celal öğretmen, evlenmek istediği Uzunoluk Köyü öğretmeninin “Arkadaş olarak kalalım.” Sözü üzerine “Bir bayanla bir erkek arkadaş olarak kalabilir mi yahu .” demişti.

Bayram adlı bir arkadaşım çocuğunun kaybolan bisikletini bulabilmek için muska yazdırıp evinin bahçesinde bisikletini koyduğu yere muskayı gömmüştü. Çalınan horozunu bulabilmek için kitap çevirtmişti. ( Köylülerden Ahmet Hoca kutsal kitabımızı bir iple bağladı. “Bir anahtarı ipe taktı ve ey kitap öğretmenin horozunu çalan kişi şu yönde ise dön.” Diye seslendi. Güya kitap da doğru yöne doğru duruyorsa döndü. Horoz da bu yöntemle bulunamadı tabii ki.)

Karahallı’da görevli bir okul müdürü ilçe milli eğitim müdürüne “ Müdürüm, okulun bahçesine eşek girdi, ne yapalım.” diye telefon etti.

İlçe Milli Eğitim Müdürünün eşi ulusal bayramlara hiç katılmadı. Aylarca üst üste rapor alarak görev yerine gitmedi. Bir kaymakam öğretmen olan eşinin üç gününü boşaltması için tehditvari telefon etti bir okul müdürüne. Bir öğretmenin öğrencilere yetmiş bin taş toplatarak, onları yağmur duasına götürdüğünü biliyorum.

Öğrencisine cinsel tacizde bulunduğu için görev yeri değiştirilen, yeni görev yerinde de aynı b.ku yiyen, her gün aşırı derecede içki içerek çarşıda pazarda sızıp kalan İlhan öğretmeni tanıyorum.

Kredi kartı borcu yüzünden annesinin, kardeşlerinin evlerini sattıran öğretmenimi tanıyorum.

Her gün görev yaptığı köydeki serserilerle yıkıntılar arasında içki içen, kadın pazarlayan öğretmeni biliyorum.

Tayin yaptırabilmek umuduyla kılıktan kılığa giren, sendikadan sendikadan dolaşan, her dönemde başka başka sendikalara üye olan, ilköğretim okulu mezunu bile olmayan insanlara el avuç oğuşturan öğretmenlerimizi hepimiz tanıyoruz, görüyoruz.

Hiç kitap, gazete okumadığını ve bu özelliğiyle gurur duyduğunu belirten öğretmenlerim var benim. Okulları mescide çevirmeye çalışan, çekmecelerine koydukları Kuran-ı Kerim’le yerlerini koruyabileceklerine inanmış okul müdürlerim var benim.

2000 yılı kasım ayında TODAİE’de katıldığım “Yöneticilik Kursu’nda” saygıdeğer öğretmenim Doc.Dr.F.Dilek Gözütok’un bizlerle paylaşmış olduğu bir anısını naklediyorum.

Bir gün TODAİE’ye gelen Dilek Hanım’ın oğlu “ Anne dışarıda bir kalabalık vardı. Kimdi onlar?” diye sormuş annesine. O da “Oğlum onlar okul müdürü olacak öğretmenler.” Demiş. Oğlu da “ Ama anne onlar burunlarını karıştırıyolardı ya.”demiş.

Dilek Hanım söyleyecek hiçbir şey bulamadığını söylemişti bize.

“Bu maaşa bu kadar çalışılır.” diyen arkadaşlarımız var. “Ben çalışmayayım ki beni buradan sürsünler.” diye düşünen arkadaşlarımız var.

“Yumruğu kalkanın beyni özürlüdür.” derdi Mehmet TAŞ adlı ilköğretim müfettişim. Bugün hala sınıfına sopa ile girmeye çalışan, korkutmakla başarılı olacağına inanan öğretmenlerimiz ne yazık ki az sayıda değil. (Öyle değil mi sevgili Haşmet öğretmenim.)

Şimdi sevgili arkadaşlarım, eğri oturup doğru konuşalım. Bunlara benzer bir sürü örneğe sizler de tanık olmuşsunuzdur. Böyle insanların saygın olabilmesi mümkün müdür?

Bizler yazım kurallarını ve noktalama imlerini bilmez ve uygulayamazsak Tuğçe Hanımlar ya da başkaları bizi acımasızca eleştirmeyecekler midir?

Bizler hak ve sorumluluklarımızın bilinciyle görevlerimizi layıkıyla yerine getirmeye çalıştıkça yeni haklar arama mücadelemizde emin olalım ki halkımız da bizim yanımızda olacaktır.

 
Toplam blog
: 190
: 3134
Kayıt tarihi
: 28.09.07
 
 

Emekli öğretmenim. Yurdunu, ulusunu seven, her konuda sorumluluk sahibi gençler yetişsin istiyorum. ..