Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '18

 
Kategori
Alternatif Enerji
 

Olağanüstü İnsanlar Kimler ve Tarihi Süreçteki Rolleri

Olağanüstü İnsanlar Kimler ve Tarihi Süreçteki Rolleri
 

'İki Dünya Arasındaki Melek', Nodira İbrahim Güçsav, 2011


Olağanüstülük Özelliği ve Tarihi Süreçteki Rölleri

Olağanüstü insanlar nasıl ortaya çıkıyorlar? Doğru olup olmadığı herkezce onaylanmayan teorilerden biri, Gumilev’in mutasyonlar hakkındaki fikridir. Olağanüstülük mutasyonlarını oluşturan kozmik nurlardır ve onlar 2-3 bin yılda bir defa mutasyon yaratacak kadar etkili dalgalar oluşturduğunu öne sürüyor o.

‘Passionar devinimler’ dediği bu güçler Dünyanın yüzeyinden genişliği 300 km yi geçmeyen bantlar şeklinde geçerler: ’Sanki kimdir onları yeryüzünde ağ gibi örüyor’. Ama bu çizgiler hiçbir zaman dünyanın obur tarafına geçmezler.

            Passionar devinim çizğisi statik (durağan) durumdaki iki veya üç etnosu(milleti) etki alanına alırsa, bu yeni bir milletin doğmasına neden olur.

            ‘Her passionar dalga halkları bir birine karıştırır ve oyun kartları karıştırıldığında olduğu gibi yeni kombinasyonlar oluşur’. Mesela Ruslar, üç tane ‘ebeveyn’: doğu Slavyanlar, Fin-ugorlar ve Tatarlardan ibaret hemde Litvonyalı ve poloveslerden de ‘biraz’ karışım var. Ukraynalılar ise Slavyan, göçebe-torklar, Polovesler (ve yine biraz Litvonyalı hemde Kırım Tatarları var). Beyaz Rusyayiler ise esasında Slavyan ve Litvonyalilerin karışımından oluşmuştur. Çünkü onlar bataklık bölgelerinde yaşamış ve etnik karışım az olmuş.

         Gumilev derki: ’İnsan biyosferin bir parçasıdır… Bu sadece tüm canlıların biyomaddesi değil, aynı anda yaşamsal faaliyetlerin sonucudur da: toprak, aşağıya çöken madenler, oksijen… Biz iki kaynaktan – hayvan, bitki ve mikroorganizmaların cesetlerinden ve havadan (oksijen alarak) kullanıyoruz. Başka yandan ise Dünyaya türlü yollarla ulaşan ve farklı önemleri olan üç tane enerji kaynağından da faydalanıyoruz. Güneş, radyoaktif enerjilerin dışında kozmik enerji hakkında yazımın ilk kısmında anlatmıştım. Gerçi Gumilev’in bu ‘Kozmik’ hipotezi bazı araştırmacılar tarafından ciddi karşılanmıyorsa da, sürekli olarak toplu mikromutasyonların olmakta olduğu bir gerçektir. Sakin milletler arasında bile etrafındaki dünyayı değiştirme güçüne sahip hiperaktif insanlar ortaya çıkıyor. Bunlar ‘mayadır’. Her 450-550 yılda etnos içinde böyle insanlar çoğalıyor, sonra azalıyor, bazı dönemlerde bu çoğalma ve azalma keskinleşiyor. Onlar nereden ‘çıkıyorlar’ ve nereye ‘kayboluyorlar’ – tartışılan ve daha tartılışacak konu olabilir. Önemli olanı, onların tarihi süreçte  net bir şekilde ortaya çıktıklarını ve yeni, enerjik etnosların merkezi güç noktaları olduklarını gözlemlenmesi mümkündür.

            Yeni millet oluşmadığı takdirde de bir milletin canlanması, yeniden doğmuşcasına gelişmesi görülür. Kozmik ve ya manyetik, her neyse, insanları aktifleştiren güç dalgaları o yada bu milletleri uyuşukluktan çıkararak, durağanlığını bozarak, farklı bir enerjiyle ‘şarj’ edercesine, güçlü gelişim dürtüsünü yaratmaktadır.

Mesela Çin misalini ele alırsak, dört bin sene içinde onlar bir çok defa passionar dürtü almış, yükselmiş ve bir çok defada ‘düşüş’ yaşamışlardır. Şimdi gözümüzün önünde yine sıradaki yükselişi yaşamaktalar. Yeni etnos ortaya çıkarıyorlar diyebilir miyiz? Ve ya eskisi yenileniyor mu? (Modern Çinlilerin davranış tipleri değişmiş olsa da mental temelleri aynı kalıyor).

            Şimdi milletler misalinde şöyle bir özelliği daha ele alalım: bu ‘değişim  dalgaları’ veya değiştiren güç, bir millete dürtü olarak değil, taşınma yoluyla da başka millete geçebilir. Yani, o sırada değişim ve gelişim potensailı güçlü olan millet, bu genlerini ‘az passionar’ olan başka bir millete devrediyor. Bu savaşlar, istilalar ve ya şiddetli göçler yüzünden olabilir. Mesela, Sogdiana’lılar (Orta Asya) VIII yy da passionar özellikleri Araplardan aldıkları düşünülür ve onlarla birlikte X yy daki kırılma dönemine girdiler. Litvonyalılar kendi ‘değişim güç’lerini Polonyalılara, beyaz Rusyalılara, ve XV-XVI yy da Ruslara da geçirdiler. XVI yy Fransadan kaçan Protestanlar ise ‘aktifleşmiş gen’lerini doğu Almanyalılara taşıdılar, mogollar ise o passionarlıklarını Avrasyanın uçsuz bucaksız alanlarına yaydılar. Bu ise onların istila ettikleri tüm milletlere kendi etkisini göstermiştir.

Genç passionarlar savaşlarda kolay öldükleri yüzünden çocuk bırakamadıkları nedeniyle etnik sistemde bu özelliklerin azalması lazımken, savaşsız dönemlerde passionar dalgaların azaldığını görürüz (sıradanlık, uyuşukluk genel hale gelmeye başlar).

            Gumilev bunu, savaş dönemlerinde kadınların kahramanlara, cesur insanlara değer verdikleri yüzünden, şehit olmadan önce  (nikahsız şekilde de olsa) nesil bırakabilmeleriyle açıklar.  (Belki de bu yüzden ‘olağanüstülük’ özelliğini taşıyan insanların toplumun her sınıfında görülmesini de açıklayabiliriz).

            Savaşsız dönemlerde ise, cesur serseri tipi değil, nezaketli, titiz, ‘ortalanmış-dengelenmiş’ aile babaları değer görürler. Olağanüstüler ise böyle dönemlerde kendilerine denk bir yer bulamazlar, uyumsuz, başarısız haline düşerler, evlenmek isteyen kadınlar da böyle erkekleri seçmezler. Edebiyattaki karakterlerden biri Chatski’dir (‘Oblomov’ romanındaki). Passionar Chatski Sofya’ya aşıktır, ama o sıradan ama çalışkan Molchalin’i seçer, çünkü sakin aile hayatını verebileceği kanısındadır hem de maddi olarak aileyi ayakta tutacağına inanır…

            Böyle dönemlerde, Gumilev, sıradan, dengeli insanların çoğaldığına inanmaktadır.

            Ve daha bir özellik: milletlerin oluşumu ve gelişimi anlamına gelen etnogenez sürecinde gözlenen durum şudur: passionarlık (değişim enerjisini taşıyan olağanüstülük potansiyeli) hep merkezden dışa doğru sıkıştırılarak itilmiştir. Yani şehirler ve başkentler değil, kırsallara itilmiş-dışlanmışlardır. Bu durum, gen biliminin dâhisi Vavilov’un resesif(az ve pasif) genlerin dışlanması kuralına da uyuyor. Pratikte bu şu anlama geliyor: etnogenezin son dönemlerinde, ulaşımın en zor olduğu kırsallarda, köylerde, küçük kasabalarda oldukça güçlü ama gizli değişim enerjisi saklanmış oluyor. Gerçekten de, her ne kadar en gelişmiş yerler başkentler olduğu düşünülürse de, dejenere oradan başlar, ama manevi ve fiziksel olarak daha sağlıklı insanlar kırsallarda yetişirler (hatta atasözü bile vardır: ‘Dahiler köylerde doğar ve Paris’te ölürler diye J).

            Farklılık ve ya olağanüstülük genlere bağlı özellik olması da ortadadır. Yani genlere bağlanıyor ne nesilden nesile geçiyor. Ve galiba her zaman atadan oğla değil, ‘bir ve ya birkaç nesil atlatarak’ ortaya çıkıyor. Ünlü fizyolog Pavlov’un dediği gibi: ‘…doğa çocuklarda dinlenir’. Gumilev bununla ilgili bir açıklama yapmıyor. Ama öyle ya da böyle torunlara ya da çocukların sadece birine geçmesi gözlemlenir durumdur. ‘Şamanlar’ denilen ve ya psişik özellikleri (aşkın duyuluk) olan insanlarda, adları ve gelenekleri ne olsa olsun, Dünyada tüm milletlerde bazı sülalelerde nesillerce devam etmesi malum durumdur. Bu algı genişliği hem de ona bağlı şekilde (başkaların algılamadıkları bilgileri alabilmeleri, sezmeleri ve bir şekilde anlayabilmeleri yüzünden) halklar arasında hep farklı görülmüşlerdir. Gerçekten de normal insanların anlam veremedikleri doruk deneyimler yaşayabilmeleri ve bu farklı özelliklerini erdeme yönlendirerek, toplum yararına dönüştürebildikleri takdirde onlara da ‘Olağanüstü insanlar’ diyebiliriz. Bir sonki yazımda bu insanlar hakkında, inançlar hakkında bilimsel araştırmalar yapan Mircea Eleade hem de ünlü psikolog Dr.Maslow’un düşünce ve kanılarını paylaşacağım.

 

Dr. Nodira İbrahim Güçsav

            

 
Toplam blog
: 23
: 579
Kayıt tarihi
: 24.11.18
 
 

1996 da El-Harezmi adındaki Harezm Devlet Üniversitasını tamamlayıp, Biyoloji öğretmenliği diplom..