Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '21

 
Kategori
Öykü
 

Ölüm Gemisinde İsyan- II

Her yanı çaktırmadan gözetleyen muhafızlar, yolcuların arasındaki muhbirler ve elektronik gözetleme sistemlerine yakalanmadan yolcu liderleriyle görüştüler. Altı liderden sadece üçü destek sözü verdi. Diğerleri gidişata göre isyana katılacaktı. Durup dururken bir isyana girişip hedef olmak istemiyorlardı. Bundan sonra yapılacak iş bize katılanlarla kafa kafaya verip bir plan hazırlamaktı. Her şey bu plana göre cereyan edecek ve geminin denetimi ele geçirilmeye çalışılacaktı. Bu planda başarısızlık payı da büyüktü. Kavgayı başlatan olarak belirlenip günlük elbiselerle yıldızlara doğru  atılmak da vardı işin içinde.Ya da insan dışkılarının da depolandığı iğrenç bir çöp odasına kapatılıp, yolculuğun sonuna kadar orada kalmak. Ancak her ne olursa olsun birilerinin bir şeyler yapması gerekiyordu.     Planlanan kavga sabah kahvaltısından sonra çıkarıldı. Palin’in durup dururken fincanındaki sütü karşısında oturan adamın suratına atmasıyla beraber müthiş bir kavga koptu. Şimdi onlarca kişi birbirine saldırıyor, tekme, tıkat, yumruk havalarda uçuşuyordu. Masanın üzerinde ne varsa etrafa saçılmış, bağrışmalar, küfürler birbirine karışmıştı. Derken yemekhanenin kapısı büyük bir gürültüyle açıldı ve eli tüfekli bir sürü muhafız içeri doluştu. Önce kavga edenlerin arasına birkaç gaz fişeği attılar. Ardından sersemleyen ve hatta nefes alamaz hale gelen kavgacıları karga tulumba götürmeye başladılar. Yemekhanenin büyük kapısı “Gümm!” diye kapandığında geride kalanlar gaz dolu ortamdan kabinlerine kaçıyorlardı.

            Tutuklanan yirmi kadar kavgacı doğruca kaptanın önüne çıkarıldılar. Elinde uzun bir elektronik kırbaç olan kaptan, önüne geleni zalimce kırbaçlamaya başladı. Vurduğu yeri yakıp, dayanılmaz bir acı veren kırbacın tesiriyle herkes yere serilmişti. Her zaman yaptığı “Elebaşı kim?” diye sormadı. Galiba herkesi uzaya bırakacaktı. Ancak bu defa öyle olmadı. Adamlarının seçtiği altı kişiyi ki aralarında bizimkiler  de vardı,

            -Bu herifleri çöp odasına atın da akılları başlarına gelsin, diye bağırdı.

            -Yalnız dikkat edin ölmesinler. Gonnim haber gönderdi, kişi başına ödeme yapacakmış. 

            Gonnim, bu yamyam ticaretini yapan adamdı. Sarkomya’ya götürülen insanları o teslim alıyor ve kurbanlık hayvanlar gibi zincire vurarak satılmak üzere pazara gönderiyordu. Buraya getirilen her insan, yamyam efendilerin sofrasına gitmeyebilirdi. Şansı olanlar köle olarak çalıştırılmak üzere de satın alınabiliyordu.

            Uzaya bırakılmaktan tir tir titreyen kavgacılar rahat bir nefes alırken, çöp odasında kalanlardan duyduklarının endişesini taşıyorlardı. Ancak bizim Karsuslu üç kafadar öyle düşünmüyordu. Plan buraya kadar kusursuz işlemişti çünkü.

            Çöp odası gerçekten anlatıldığı kadar vardı. Yiyecek artıklarından tıbbi atıklara kadar ne ararsan vardı. Tabii insanın burnunu düşüren rezil bir koku da cabasıydı. Bünyesi güçlü olmayan birisinin buradan sağ çıkması imkânsızdı. Üstelik neredeyse yarıya kadar doluydu.

            Palin odanın tavanını iyice inceledikten sonra,

            -Şurası olmalı, dedi.

            -Çöpleri attıkları şu büyük kapak açılıyor ve çöpler bitince de hemen kapanıyor.

            Anrepe umursamaz bir tavırla Palin’in gösterdiği yere baktı.

            -E, ne olacak? Çöpleri aşağı atarlarken biz nasıl yukarı çıkacağız dersin?

            Palin arkadaşının asık suratını gevşetmek için bir espri yapmayı denedi.

            -Kapak açılır açılmaz seni arasına tıkayacağız. Açılan boşluktan da biz geçeceğiz.

            Anrepe aksine daha da aksileşti.

            -Zevzek! diye homurdandı.

            -Kendin girsene oraya!

            Palin cevap vermedi. Aklına bir şey gelmiş gibi çöp yığınlarını karıştırmaya başladı. Epeyce bir araştırdıktan sonra 1,5 metre uzunluğunda bir çelik çubuk buldu. Parça oldukça kalın ve çok da mukavim görünüyordu. Palin çubuğu arkadaşlarına gösterdi.

            -İşte kurtuluşumuzun anahtarı beyler, dedi gülerek.

            -Tek yapacağımız dört gözle yeni çöp atmalarını beklemek.

            Ancak aradan koca bir gün geçmesine rağmen çöp atılmadı. Günde iki defa yemek ve su getiren lazer tüfekli muhafızlardan başka kimse girmedi çöp odasına. Böyle bir yerde kusmamaya gayret ederek yemeklerini yemekten ve daha önce de üzerinde yatıldığı anlaşılan battaniyeler üzerinde uyumaktan başka bir şey yapmıyorlardı. İçlerinden biri mutlaka nöbetçi oluyordu. Tavandaki kapak açılır açılmaz herkesi uyandırmak için…

            Ortamdaki pis kokuya tahammül edebilmek için yatıp uyumaktan başka bir şey yapmayan kafadarlar nöbetçinin,

            -Arkadaşlar kalkın! Çöpler geliyor,

seslenmesiyle ayağa fırladılar. Gerçekten de tavandaki kapak açılmış, çöpler aşağı doğru sevkedilmeye başlanmıştı. Palin çelik çubuğu kaptığı gibi kapağın dibinde beklemeye başladı. Çöplerin gelişi bitip kapak kapanmak üzereyken arkadaşlarının omuzuna tırmanarak çelik çubuğu uygun bir yere yerleştirdi. Aynen planladıkları gibi kapak kalın çelik çubuğa mağlüp oldu ve kapanmadan öylece kaldı. Şimdi nefesler tutulmuş, arıza algılayıcılarının devreye girmesi içeri tüfekli muhafızların doluşması beklenmişti. Ancak çok şükür ki böyle bir şey olmadı. Nasıl olduysa kapak arıza sinyali vermemişti. Anlaşılan gemiyi yapanlar bu ayrıntıyı unutmuş olmalıydılar.

Aralarında en kilolu olan Anrepe’nin bu özelliği yüzünden başına gelmedik kalmadı. Diğer beş kişi onun omuzlarına basarak delikten yukarı çıkmayı denediler. Ne hikmetse içerisi kaygan metalden pürüzsüz, tırmanışa elverişli bir şekilde yapılmıştı. Son olarak en sona kalan Anrepe’ye ördükleri merdiven benzeri şeyi uzatarak yukarı çektiler.  

Yukarıdaki çöp toplama odasında kimsecikler yoktu. Aynen aşağısı gibi buraya da kamera falan konmamıştı. Bu nedenle saklanmaya falan gerek görmeden yeni çöp getirilmesini beklemeye başladılar. Kabinin kapısı kilitli değildi ama mutlaka kamera buluna n koridora çıkmak çok tehlikeli olurdu. Çünkü anında farkedilirler ve bütün planları suya düşerdi.

Saatlerce çöp toplama kimse uğramadı. İşin kötüsü akşam yemeği getirmek için aşağıdaki çöp odasına gelecek muhafızlar içeride kimseyi göremeyince kıyamet kopacak ve tüm gemide alarm verilerek, kaçaklar fellik fellik aranmaya başlanacaktı. Tam sabrın sonuna gelip dışarı çıkacaklardı ki kapı gürültüyle açıldı ve kocaman bir çöp taşıma arabası içeri girdi. Arkasındaki iki kişinin içeri girmesiyle de yüzlerinde patlayan balyoz gibi yumruklarla yere serilmeleri bir oldu. Adamların el ve ayaklarını bağlayıp, ağızlarını bantlayan kafadarlardan ikisi adamların elbiselerini giydiler. Ancak üç kişi her halükârda burada kalacaktı. Hem bağladıkları adamlara göz kulak olacaklar hem de yardım için haber verilmesini bekleyeceklerdi.

Çöp görevlisi kılığında, daha önceden yerini belirledikleri köprüye doğru rahatça yaklaştılar. Tam içeri dalacakken kapı gibi iki muhafız önlerini kesti:

-Hey nereye?

Diye bağırdı birisi.

-Buraya girmek yasak, bilmiyor musunuz? Hemen geri dönün!

Aynı anda iki arkadaş nöbetçilere çullanarak, birkaç saniyelik bir boğuşmadan sonra adamları etkisiz hale getirip silahlarını aldılar. Ardından da yıldırım hızıyla köprüye dalıp hançerelerinin bütün gücüyle:

-Eller yukarı, kıpırdamayın!

Diye bağırdılar.

Köprüdekiler tan anlamıyla şok geçirmiş bir durumdaydılar. En ufak bir yanlış harekette lazer yağmuruna tutulacaklarını, iki genci çılgın gibi bakan gözlerinden okuyacak kadar mantıklıydılar. Derken başta kaptan, hepsinin elleri arkalarından bağlandı ve kaptanın kafasına dayanan namlunun sahibi:

-Canını seviyorsan muhafızlara söyle silahlarını atıp teslim olsunlar, diye haykırdı.

Palin’in bu kükremesi kaptanı fena halde ürkütmüştü. Çevrim içi yayın yapan holovizyon kamerasına dönerek,

-Kaptanınız konuşuyor: Silahlarınızı bırakın. Bu bir emirdir. Bu bir emirdir!

Diye anons yaptı. Bu arada Rinsu köprüden koşarak çıkmış, çöp toplama odasında heyecanla bekleyen arkadaşlarına haber vermişti. Muhafızlar tek tek silahlarını atıp teslim olurken durumdan haberdar edilen yüzlerce yolcu da etrafa dağılmış atılan silahları tek tek toplamışlardı. Kaptanın emrini dinlemeyip çatışmaya giren birkaç muhafız da karşılarındaki yüksek ateş gücüne karşı koyamayıp teslim oldular. Gemideki isyan tek bir can kaybı olmadan neticelenmişti.

Kaptan ve adamları hepsini alacak kadar geniş bir depoya kilitlenirken kaptanın önünde dikilen Rinsu:

-Sizin gibiler neden her zaman kaybetmeye mahküm kaptan hiç düşündün mü?

Diye sordu gülerek.

-Ben söyleyeyim:  Çünkü içinizde zerre kadar merhamet yok. Bu yüzden de her zaman ve her yerde kaybedenlerden olacaksınız.

Sonra da geminin koridorlarında elleri birbirlerinin omuzlarında yürürken,

-Ruukyu’ya varınca bu adamları Sarkomya’ya postalayalım, dedi Palin.

-Bizim yerimize onları menülerine koysunlar.

Ortalık şen kahkahalarla çınlarken bunun bir şaka olduğunu hepsi biliyordu. Galaksinin bu bölümünde insanlık birçok erdemiyle yaşıyordu çünkü…

 

 

                       

 
Toplam blog
: 343
: 446
Kayıt tarihi
: 19.02.11
 
 

Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunuyum. Teknoloji Yönetimi dalında mast..