Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '16

 
Kategori
Dünya Kadınlar Günü
 

Öncesinde ve Cumhuriyet Dönemi'nde kadın / Kadının değeri ve saygınlığı...

BİR TOPLUMUN UYGAR OLUP OLMADIĞI, KADINA VERDİĞİ DEĞER İLE ÖLÇÜLÜR..

İslamiyet öncesinde, Türk toplumlarında kadın, erkekten farklı ama ona eşit bir varlık olarak saygı görmüştür...Erkeğin yanındaki kadın güçlü, kişilikli ve etkilidir...Eski Türklerde "tek eşlilik" kadına olan saygının bir göstergesidir...

İslamiyet'ten sonra,  sosyal yapı ile birlikte farklılaşan düşünce ve inançlar, kadının toplum içindeki yerini ve etkinliğini azaltmış; öncelikli olan "saygın" konumunu gölgelemiştir.

*

Daha sonra ve özellikle Arap, Fars ve Bizans etkisi ile, İslam dini ve İslamlıktaki kadının durumu pek çok değişikliğe uğramıştır.

Osmanlı İmparatorluğu'nun Gerileme Devri, kadının statüsünü tamamen değiştirmiştir...Tanzimat'a kadar kadın haklarını kısıtlayan fermanlar birbirini izlemiştir...Ancak,  Batı'nın zorlaması ve biraz da özendirmesi ile Tanzimat'ın getirdiği yenilikler, kadınlara da bazı hakların verilmesini veya eski haklarının iadesi gibi olanaklar yaratmıştır...

Bu ortam içinde ve daha sonraki dönemlerde; Namık Kemal, "İbret" ve "Tasvir-i Efkar" gazetelerinde "kadın haklarını" savunan makaleler yazmış; Ahmet Mithat da, "çok kadınla evlenmeyi" eleştirmiştir...Tevfik Fikret de, "Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer" diyerek sesini yükseltmiştir. Abdülhak Hamid ise, "Bir devletin kadınları, o milletin ilerleme derecesinin  ölçüsüdür" diye yazmıştır(1).

*

II. Meşrutiyet'ten sonra, kadın haklarını savunan, kadınların bilinçlenmesini amaçlayan ya da güncel konularda kadınları aydınlatan pek çok dergi, mecmua ve benzeri yayınlar hızla yayılmaya başlamıştır. Kadınların durumu, o devirlerin ünlü düşünürlerin ve yazarlarının kalemlerinden sayısız roman, piyes, şiir ve felsefi yazılara konu olmuştur.

Hüseyin Rahmi(Gürpınar), eserlerinde "kadın-erkek eşitliğini" işlemiş...Halide Edip, 1909'da, II. Meşrutiyet'in getirdiği özgürlük ortamından yararlanarak "Kadınların Yükselmesi(Taali-i Nisvan) Derneği"ni kurmuştur...Halide Edip, ayrıca Tanin Gazetesi'nde, bütün kızların eğitime kavuşturulması için güçlü ve etkileyici makaleler yazmış, romanlarında "kadın-erkek" eşitsizliğinin zararlı sonuçlarını, horlanan kadının acılarını işlemiştir. Ziya Gökalp de, kadın hakları konusunda, (kendi alanı dışına çıkarak, cd) şiir şeklinde yayınladığı öğretici yazılarıyla, kadının değerini ve bu konuda tutulması gerekli yolu göstermiştir(2).

*

Bu dönemde, kadının eğitim ve sosyal konumunu iyileştirme düşünceleri ve girişimleri devlet yönetim kademelerine de yansımış ve 1917 yılında, kadın haklarının sağlanması için, yeni bir "Aile Hukuk Kararnamesi"(3) kabul edilmiştir...Ancak, bu kararname, birkaç sınırlı aydın kadının yararlanabileceği düşüncesiyle bağnaz çevrelerce şiddetle karşı çıkıldı; ayrıca, Hıristiyan ve Museviler de,(devletin tamamen dışında)kendi din adamları vasıtasıyla yürüttükleri "aile hukuku" alanına müdahale olarak gördükleri için bu kararnameden hiç hoşnut olmadılar. Kararname, 1918'de, azınlıklara mensup din adamları isteğiyle işgal kuvvetleri tarafından yürürlükten kaldırıldı(4).

*

Kadın hakları konusunda, başlangıçtan beri yazılanlar, söylenenler ve kadının durumunu düzeltmeye yönelik tüm çabalar, belli bir çevrenin dışına çıkamamış ve toplumun geniş tabanına yayılamamıştır.

Kadını çevreleyen dar kalıbı kırmak, kadını ve düşüncesini hür kılmak için, 1926 yılında Meclis'te kabul edilen Medeni Kanun da,önceki dönemde olduğu gibi, yine toplumun sosyal ve kültürel yapısının hazırlıksızlığı  nedeniyle, ülkenin her yerinde arzu edilen düzeyde uygulanamamıştır.

Bernard Lewis, kara ve demiryollarına yakın kasaba ve köylerde Medeni Kanunu'nun çoğunlukla uygulandığını; buna karşın, kendilerine verilen bu geniş hakları kocalarına, babalarına ve kardeşlerine karşı kullanmaya cüret eden veya bunu isteyen pek az köylü kadın olduğunu söylemektedir...Taşra şehirlerinde bile, çok karılılık kalkmış olmakla birlikte, batılı gibi olmayı fazlaca beceremeyen  sınıfların kadınları, uzun süre, kendi statülerindeki bu gerçek gelişmeden çok az yararlanmışlardır(5).

Aslında Cumhuriyet'in kurucusu M. Kemal, bu konuda köy kadınını pek zorlamamıştır. Devrimciliğinde, evrime bıraktığı tek şey, belki de budur. Köyde, çok evliliğe bile göz yummuştur. Köy kadınının bu konuda gelişmesi ve bilinçlenmesi, ekonomi ve eğitim koşullarının tamamlanmasına bağlı kalmıştır. Tarlada çalışan kadının, sonunda hür olacağı ve bütün haklarını alabileceği düşünülmüştür.

*

Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal'in, Medeni Kanunu'la Türk kadınına, Batı kadınının bütün haklarını vermesine, onun hür ve erkekle eşit olmasını istemesine, Türk kadınının aşağılık duygusundan kurtarılması görüşünde olmasına rağmen, kadın anlayışında pek Batılı olmadığını söyler...

O'nun, son derece kıskanç olduğunu, hatta hanımların tırnaklarını boyamasını bile istemediğini ifade eder...M. Kemal'in, -kendi ilişkilerinde- bırakınız yabancı erkekle evlenen Türk kadınını, yabancı uyruklu kadınla evlenen Türk erkeğine bile tahammül edemediğini belirtir...

O'nun kendi getirdiği kanunun sonuçları ile karşılaşmak gerektiğinde; "--Bize göre değil ha, çocuklar!..." diyerek, kişisel duygusunu açığa vurduğunu söyler(6).

*

M. Kemal'in, akılcı düşünce yapısı ve olaylara bakış tarzı, kişisel duygusallığının çok üstündeydi. Değişim eyleminin genel yönünü, kişisel istekleri ile sağlaması mümkün değildi. Bu nedenle, toplum yaşamının iki cinsin birlikteliği ile şekilleneceğine inanan M. Kemal, yurt gezilerinden birinde yaptığı konuşmada, "Bir toplum, cinsinden(kadın-erkek) yalnızca birinin modern gerekleri kazanmasıyla yetinirse, o toplum yarıdan fazla zaaf içinde kalır. Bir toplumun, bir organı çalışırken diğer hareketsiz kalırsa o toplum felce uğramış demektir"(7) demiştir.

Kadına sosyal haklar sağlayan Medeni Kanun'u, siyasi alanda, kadına seçme ve seçilme hakkının verilmesi izlemiştir...3 Nisan 1930'da Belediye seçimlerinde, 5 Aralık 1934'te milletvekili seçimlerine katılma hakkı tanınmıştır(x). Kadınlar, Belediye seimlerine katılma hakkını ilk kez 1933'te kullanmışlar; belediye ve yaşlılar meclisine seçilmişlerdir. Milletvekili seçme ve seçilme hakkını da ilk kez 1937'de kullanmışlar ve 18 temsilci ile Meclis'e girmişlerdir(xx).

*

SONUÇ :

Bir toplum, aynı amaca, bütün kadınları ve erkekleriyle beraber yürümezse, ilerlemesine ve uygarlaşmasına teknik bakımından olanak, ilmi bakımdan olasılık yoktur(8).

Bir toplumun uygar olup olmadığı, kadına verdiği değer ve ona kazandırdığı saygınlık ile ölçülür.

 

cdenizkent

 

----------------------------- :

(1) Turhan Feyzioğlu, "Atatürk ve Fikir Hayatı", Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-II, Ankara: Yükseköğretim Kurulu Yayınları, No.5, 1986, ss. 212-213

(2) A. y. g.

(3) Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayını, 1988, ss.228-229

(4) Feyzioğlu, A. g. y., s.215

(5) Lewis, A. g. y., s. 272

(6) Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul: 1984, s. 410-412

(7) M. Kemal Atatürk, Söylev ve Demeçler, Cilt-II, Ankara: Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayını, 1989, ss. 89, 153

(x) O yıllarda Avrupa, Amerika ve Asya'da ve diğer birçok ülkede kadınlar bu haklarını henüz elde edememişlerdi.(Feyzioğlu, A. g. y. ,s, 219)

(xx) TBMM'ndeki kadın milletvekillerinin sayısı, Mart 1998'de; 13, 7 Haziran 2015 seçimlerinde 98; 2 Kasım 2015 seçimlerinde 79'dur.

(8) A. g. y., s. 153

 

 

 

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..