Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '15

 
Kategori
Siyaset
 

Örgüt Sosyolojisi, Robert Michels

Örgüt Sosyolojisi, Robert Michels
 

Robert Michels


Sosyoloji kelimesi Fransız sosyologu ve tarih felsefecisi Auguste Comte tarafından literatüre kazandırılmıştır. Sosyoloji Bilimi; 200 yıllık bir geçmişe sahiptir. 18. ve 19. yüzyıllarda ortaya çıkan sosyal olay, olgu ve fikirler sosyoloji bilimine kaynaklık etmiş, sosyolojiye büyük katkılarda bulunmuşlardır. Sosyoloji, özellikle Batı Avrupa toplumlarında meydana gelen önemli siyasi, sosyal, ekonomik ve entelektüel gelişme ve değişmelerin sonucu ortaya çıkmıştır. Batı Avrupa toplumlarında meydana gelen büyük değişimler ile oluşan modern toplumu, eski toplumlara ait birbirinden kopuk toplulukların bütünleşmesini, gelenek ve dinden kopmayı, dine gösterilen ilgiyi, bireyleşmeyi, rasyonelleşmeyi, kentleşmeyi, eşitsizliği kapsayan bir dizi süreci incelemiştir.

Ulus devletin yükselişi, Endüstrileşme, Kapitalizmin yükselişi, Sosyalist ülkelerin ortaya çıkışı, Temsili demokrasinin doğuşu, Bilim ve teknolojideki gelişmeler, Kentleşme, Kitle iletişim araçlarının gelişimi ve çeşitlenmesi, Rönesans, Aydınlanma, Fransız ve Amerikan devrimleriyle oluşan modern karmaşık toplumu incelemek sosyolojinin konusu haline gelmiştir.

Bu gelişmelerle birlikte Sosyolojinin bir kolu olan Örgüt sosyolojisinin incelenmesi, toplum bilimi kadar uzun bir geçmişe dayanır. Bürokrasi, oligarşi, ussallık, yabacılaşma gibi birçok kilit kavramların 18. Yüzyılda bugünkü anlamlarıyla kullanılmaya başlandığı bilinmektedir.

Alman Sosyolog Robert Michels’in incelemelerinde bürokratik idarenin olumlu ve olumsuz yönlerini terazinin iki kefesine yerleştirilirse, olumsuz yönlerinin çok ağır bastığını görürüz. Michels, çağdaş toplumların, bürokratik idarenin teknik üstünlükleri için çok yüksek bir fiyat ödediğine inanmıştır. Bu konuda son derece karamsardır, çünkü hem sosyalist hem de kapitalist toplumlarda oligarşik rejimlerim kaçınılmaz olduğu görüşündedir. Michels’in görüşlerinin olgunlaşmasında Sorel, Mosca, Pareto, Ostrogorski gibi yakın seleflerinin fikirleri kadar gençlik döneminde faal ve inanmış bir üye olarak katıldığı çeşitli Alman işçi ve kuruluşlarındaki deneyimleri önemli olmuştur. Her deneyiminde, demokratik ilkelere ve devrimci ideallere bağlılığı savunan bu kuruluşlarda, bürokratik yozlaşmanın da uygulamada fiilen oligarşiye yol açtığını gören Michels, büyük hayal kırıklığına uğramıştır. Yazarın 1911 yılında yayınlanan siyasi partiler üstündeki eseri geniş ölçüde bu deneyimlerini dile getirmekte ve yaşadığı dönemin sosyalist fikir ortamına sert bir eleştiri niteliği taşımaktadır.

Kısaca; Michels’in ünlü “Oligarşinin Demir Kanunu”, bütün büyük ve karmaşık örgütlerde küçük bir yönetici azınlığın kendi iktidarını sürekli kılmak eğiliminde olduğuna ve yönetilenlerin çoğunluğu tarafından bu grubun denetlenmesinin olanaksızlığına işaret eder. Bu genellenmenin evrenselliğini kanıtlamak amacı ile Michels, değişik siyasal partilerin özellikle, Alman Sosyalist Parti’sinin iç dinamiğini incelemiş ve oligarşik eğilimlerin temsili seçimler, eşitlik ve demokratik ilkelere bağlılığı savunan kuruluşlarda bile egemen olduğuna işaret etmiştir.

Michels’e göre Oligarşi eğilimi parti örgütünün büyümesi ile doğru orantılıdır. Örgüt büyüdükçe çoğunluğun siyasal karar verme sürecine doğrudan doğruya katılması, yani kendi kendine yönetmesi, teknik bakımdan olanaksız hale gelir. Ayrıca, örgütün genişlemesi ile ortaya çıkan yönetim sorunları, uzmanlaşmayı zorunlu kılar, özel eğitim ve bilgi gerektirir, üyelerin çoğunluğu ise, bu yeteneklerden yoksundur. Dolayısı ile örgüt büyüdükçe teknik bakımından çok daha etkili verimli olan hiyerarşik bir idari yapıya bürünür. Hiyerarşik yapılarda ise, haber ve bilgi akımı en üst kademelere yöneldiğinden, dorukta bulunan kişilerin verdikleri kararları sorgulamak zorlaşır. Zaten yönetilenler çoğu kez iç idari sorunlara karşı ilgisizdir ve kendilerinden çok daha yüksek bir kültür düzeyine sahip olan uzman yöneticilerin üstünlüğüne inanmıştır. Bu durumda, bilgileri, edindikleri beceriler ve idari yapıdaki pozisyonları nedeni ile uzman yöneticileri geniş üyeler kitlesinden ayıran uçurum giderek genişler, yöneticiliğin alışkanlığa dayanan bir hak niteliğini kazanmasına ve çoğunluğun örgütün siyasal sürecine yabancılaşmasına yol açar.

Michels’e göre, oligarşik bir sistemde, önderlerin her zaman kitlelerin çıkarlarını korumalarını beklemek hatalıdır. Yüksek kademe yöneticilerinin bir seçkinler grubu oluşturduğu sürece, kendi isteklerini çoğunluğun çıkarları için feda etmeleri beklenemez. Bir defa örgütün doruk noktasına çıktıktan sonra, kendi güçlerini pekiştirmek ve iktidarlarının sürekliliğini sağlamak temel amaç olacaktır. Bu da, devrimci ideallerini savunan kuruluşlarda bile, uzlaştırıcı ve tutucu uygulamanın hâkim olmasına yol açacaktır.

Michels, parti içi oligarşiye ilişkin gözlemlerinden giderek demokratik rejimlerin zamanla oligarşiye dönüşmesinin kaçınılmazlığını savunmuştur. Hemen işaret etmek gerekir ki, Michels’in parti içi oligarşi gerekse bunun demokratik rejim yönünde taşıdığı anlama ilişkin görüşleri günümüzde birçok siyasal bilimci tarafından paylaşılmaktadır. Siyasal parti yöneticilerinin kendi içlerinde uyumlu, türdeş bir seçkinler grubu oluşturduğu fikri tartışılmalıdır. Ayrıca birçok siyasal bilimciye göre, partiler kendi içinde oligarşik bir yapıya sahip olsalar bile, partiler arası yarışmanın varlığı demokratik rejim için yeterlidir. Ancak, Michels’in ortaya koyduğu “Oligarşinin Demir Kanunu”, karşılaştırmalı yönteme dayanması ve kapsamı tek bir Ülke ya da tek bir partiyi aşan evrensel bir genelleme olması nedeni ile önemini korumaktadır. Son tahlilde, 1950’lere kadar, karşılaştırılmalı siyasal partiler alanında Michels’in açtığı çığırı sürdürebilen araştırmalar ortaya konamamıştır.

20. yüzyılın başlarında Mühendis Frederick Taylor’un “Bilimsel Yöneticiliğin Prensipleri” kitabının basımından sonra bilimsel yöneticilik ve Mekanik Örgüt Modeli ortaya atılmış, 1930’lu yıllarda ise Elton Mayo İnsan İlişkileri ve Mutlu Örgüt Modelini geliştirmiştir.

21.yüzyılın ilk çeyreğinde Ülkemizdeki partilere ve sivil toplum örgütlerine şöyle bir baktığımızda Robert Michels’in Oligarşinin Demir Kanununda vurguladığı benzer oligarşik eğilimler net olarak gözlemlenmektedir.

Zira, toplum Bilimlerinin görevi, günümüz toplumlarını etkileyen endüstriyel, teknik vb. gelişmelerin ortaya çıkardığı sosyal problemleri ve adaletsizlikleri bilimsel yöntemlerle inceleyerek yardımcı olmak değimlidir?

Özellikle Ülkemizde sosyal bilimler konusunda eğitim veren akademik camia bir kulüp olmadığını bilmelidir. Ülkemizdeki sosyal problemleri ve adaletsizlikleri bilimsel yöntemlerle incelemeleri ve yardımcı olmaları için, Akademik Camiayı göreve davet ediyorum.

Buyrunuz efendim!

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..