Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '07

 
Kategori
Edebiyat
 

Özdemir Asaf'ın bir şiiri üstüne...

Özdemir Asaf'ın bir şiiri üstüne...
 

"Dünya Kaçtı Gözüme" diyen Özdemir Asaf, bir bakıma yoğun düşün ve duyguları, duyarlılıkları, çarpıcı sözcükler, betimlemeler kullandığını "sezdirmeden" kısa dizeler halinde vermiştir. Ancak Asaf'ın lirizmi, bilgelik, özlülük ile dengeleniği öyle bir şiiri var ki, her okuyuşumda beni benden alıp götürür o uzak denizlere:

Yarıda kalmış aşklarının hesapları içinde
Denizlere açıldı içimizden biri
Niçin gittiğini söylemeden.
Doyulmamış arzularla doluydu yelkenleri.
Yıpranmış kelimelerin verdiği güvenden,
Bulacak sanıyordu yenilikleri.

Her an bir yeni su vardı,
Her yeni suda bir yeni an.
Deniz, dalgalarıyla gösteriyordu dışından
Yaşananla düşünülenler arasındaki farkı.
Bitmiyordu köpüklerle renkler
Bir başka damlada, bir başka ışıkta başlamadan.

Gözlerin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Dışında ne varsa yeni, ne varsa gerçek.
Yeni manzaralarla gelen yeni duygular
Hani, eski kelimelerle olmasa
İnsanın ömrünce devam edecek.
Gözlerin önünde bir oyun, ardında bir oyun.

Anladı, ölmekle yaşamanın birleştiği noktada
Yeni rüzgârlarla esen yeni korkulara
Yeniliklerini bağışlamayan kelimelerin
Nasıl düşman sığınaklar halinde direndiğini.

Anladı, bütün olmuşlarla olanların
Ve bütün olacakların
O kelimelerin içinde
Kendisine varmadan eskidiğini

"Kelimeler.. Kelimeler" adındaki bu şiir Asaf'ın "Dünya Kaçtı Gözüme" adlı kitabında yer alır. Her şeyden önce ne demektir dünyanın göze kaçması?

Bir toz gibi ufalanıp gözüne girmesi midir, dünya ona mı yaklaşmıştır yoksa o mu dünyaya çok yakındır? Şair "gözlerin önünde bir oyun, ardında bir oyun / dışında ne varsa yeni, ne varsa gerçek" derken burayı da mı işaretliyor acaba?

"Dünya Kaçtı Gözüme", Özdemir Asaf'ın us'un karşısına lirizmi koyduğu ilk kitabıdır. "Sevmekten hiç borçlu çıkmayan" şairin, ikilikler ve dörtlüklerden oluşan ilk şiirlerinde yoğun bir söyleyiş özelliği göze çarpar. İnsan toplum ilişkilerine yönelik temalarıyla, kendin özgü, bilgece bir şiir evreni kurmuştur. Duygu ve düşünce yoğunluğuyla birlikte, alay ve taşlama şiirine egemen olan öğelerdir.

Ancak "Kelimeler..."de, "Yarıda kalmış aşklarının hesapları içinde" diyerek başlarken bize, insan ilişkilerinin toplumsal ve bireysel yanlarını "sen-ben" ikileminde vermiştir.

Kelimelerin köküne indiği gibi, insan ilişkilerinin aynasında yüzleşmelere de eğilir: "Denizlere açıldı içimizden biri / niçin gittiğini söylemeden". Açılan sevgilidir, toplumsal ilişkilerdeki sevgiliyi de yansıtan sevilendir. Niçin gittiğini söylemeden terk etmiştir "sevdiğini"... Şair şaşkın, umutsuz bakakalmıştır arkasından, biliyordur, yarıda kalmıştır hesaplar, bitmemiştir daha yaşamaklar...

Gidenin "doyulmamış arzularla doludur yelkenleri", yüreği kanasa da gider O. Ayrılık vakti gelmiştir, erkeğe belli de etmiştir, "kurtar beni" sinyalleri vermiştir, bir deniz fenerinden yardım beklemiştir de, gelmemiştir. Umutsuzca açılmıştır.

Sevilen ayrılığın verdiği hüzün akşamına çökünce, "yıpranmış kelimelerin verdiği güvenden, / bulacak sanıyordu yenilikleri" derken, kaçış ve umutsuzluğun ilk işaretleridir. Sevilen ayrılmıştır, belki de bir başkasının yıpranmış kelimelerine verdiği güvene doğru...

O gitse de yenilikleri bulamaz artık. Çünkü aşk insanı yeniler, tekrar ve tekrar... Aşkta, birey sevdiğinin gözünden de görmeye, pencersinden bakarak da anlamaya başlamıştır ki, bu da onları birbirlerini haklı çıkaran, üstte tutan bir konuma getirir. Kişi gidince yeniliği de geride kalmıştır sanki, bulamayacak gibidir yenilikleri.

Her adım yenidir. "Her an yenir su vardır, her yeni suda bir yeni an". Oysa deniz gösterir dalgalarıyla dışından, yaşananla düşünülenler arasındaki farkı. İki kişinin bir olmaya başladığı aşk alanında, hayaller ile gerçekler, düşünülenler ile gerçekleşenler her zaman birbirini tutmaz.

"Aşk, geleceğin gördüğü düştür" biraz da, bir "gelecek tasarımı" olarak hepimize bir ütopya sunar. Bazen bir adada, bazen bir denizde...

O denizde bitmez köpüklerle renkler, "bir başka damlada, bir başka ışıkta başlamadan."

Terk edilen terk edene öyle sitemlidir ki, dünyaya ve insanlara karşı da maskeyi alaşağı etmek ister ve der ki: "Gözlerin önünde bir oyun, ardında bir oyun. / Dışında ne varsa yeni, ne varsa gerçek." Gerçekler yüzünü tavırlarda, davranışlarda göstermektedir, içten gelen yeni manzaralar, dışta yansır. Yeni duygular yeni manzaralarla gelir, ancak sürekliliği "eski kelimelerle" sınırlıdır. Bir yazısında şöyle der şair: "Aşkı bir uyduru gölgesinde soysuzlaştıranlara çağrı:

Aşk, ilk insanlardan bu yana yalnız bir defa bir kadın ile bir erkek arasında yaşadı. O zamanlar bu iki gerçek aşığın adını biliyorlardı. Sonra bunların adı ağızdan ağza geçerken değişe değişe bozuldu, başka adlara karıştırıldı, çoğaldıkça unutuldu. Daha sonra nedense insanlar onların tam adlarını hatırlamak istediler. Birçok kimseler bir çift isim üzerinde iddiada bulundu. Bugüne kadar bir türlü bir çiftin üzerinde anlaşamadılar. Şimdi ortalıkta bir sürü örnek aşık adı dolaşıyor. Hepsi yanlıştır. Ben bunu seziyorum.
O gerçek aşıkların unutulmayacak hatıralarının anısına şimdi bir yüzyıl ayağa kalkıp utanma duruşuna durunuz isteyenler ağlayabilir.
Oldu. Oturabilirsiniz."

Özdemir Asaf şiirlerinde, ilk başlarda çok kullandığı sevgi, ayrılık, ölüm temaları, son dönem şiirlerinde giderek yerini kaçış ve umutsuzluğun tedirginliğine bırakmıştır.

Bu şiirde de iki ben yaratıp bunları ayırması, kendini silse de, onda yürüdüğünü bilmesi "aşkın ayrılığı yudumlamasını" işaretler.

"Bir gün yüksek bir yere çıkıp konuşmaya başladım. doğumdan, yaşamdan, sevgiden, ölümden söz ettim.
Sevgi, sevmek sizin elinizdedir. Oysa öbürleri elinizde değildir, dedim..
Doğmamak, ölmemek sizin elinizde değildir, dedim.
Sevgisiz yaşamak yaşamamaktır dedim. Yaşamak, dedim, ilkin sevgi ile, sevmek ile başlar, doğumla, doğmakla değil... Yaşam da sevgisizlikle biter dedim, ölümle, ölmekle değil..
Şimdi sizlere “seven ölmez” diyorum... Yaşamakla ölmek konularının kavramları arasında sizleri, kendinizi yeniden gözden geçirmeye çağırıyorum dedim, ve indim.
Dinleyiciler arasında büyük bir kavga çıktı. Üç kişi öldü.
Sordum, soruşturdum. Ölenlerden biri “evet, seven ölmez” diyenmiş. Öbürü buna karşı: “Hayır, seven de ölür” diyenmiş.
Ya üçüncü ölen? deye sordum.
O mu? dediler, anlattılar.
O, bunların ikisinin arasındaki tartışmanın sonucunu öğrenmek için bekleyenmiş."

Ölmekle yaşamın birleştiği nokta ayrılıktır. O yanan ufuk noktasında yeni rüzgârlarla esen yeni "korkulara" direnmeye çalışır şair, yalnızlıkğın poyrazı vuru, derken ayrılığın lodosu içinin odalarını kargışlar...

O korkulara, "yeniliklerini bağışlamayan kelimeler", sığınaklar gibi direnir. Aşk eskimez, direnir. Ayrılık vursa da, alev de alsa yürek, direnir âşık.

Özdemir Asaf şiirin bir görüşü yansıtması, bir iletisinin olması düşüncesinden yola çıkmıştır ama sonunda lirizmin zirve yaptığı bir noktaya ulaşmıştır.

Çünkü anlamıştır, "bütün olmuşlarla olanların / ve bütün olacakların / o kelimelerin içinde / kendisine varamadan eskidiğini."

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..