Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Nisan '10

 
Kategori
Felsefe
 

Özümün sözünden

Özümün sözünden
 

alıntı


*Milliyetçilik, vatan toprağını onun üstünde yaşayan insanların huzuru ve refahı için koruyup kollama ve ihya etme görev ve ahlâk yiğitliğidir; bu soylu görevi yaparken, eğer milliyetçi anlayış hizmet sunacağı insanları soylarına soplarına göre seçmeye başlarsa, oradaki milliyetçilik kaçınılmaz biçimde ırkçılıkla suçlanacaktır…

*Benim anladığım Atatürk Milliyetçiliği, Ermeni, Rum, Kürt, Yahudi olsun, alttan üstten bir kültürün neresinden olursa olsun, Türk Devleti'ne vergi veren veremeyen, Türkiye’de yeşerecek bir hizmet veren veremeyen her TC kimlikli kimseyi mutlu bir Türk Vatandaşı yapma gayretidir. Sanırım o zaman, “Ne mutlu Türküm diyene!” sözü de gerçek anlamıyla yaşanıyor olacaktır.

* “Aklın yolu birdir” sözü doğru çözümün düşüncesine çıksa bile, ne kadar insan varsa o kadar doğru yol olasıdır... Bu yüzden danışabileceğiniz başka akıl yollarını incelemeden kendi aklınızın "birdir" dediği yola sapmayın.

Ne diyor Aşık Veysel:

Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk' olmasa

Bazıları bu çok fikirli yaşantıyı "her kafadan patlak bir davul sesi" diyerek küçümser. Yani kuru gürültü sayarlar. Ben de diyorum ki…. İşte tüm bu kuru gürültülerin en tiz ve yoğun çakıştığı değil de, en son uzlaşıp sustuğu nokta "aklın yolu birdir" yazan tabelanın altıdır...

Doğrunun gerçekliğini arayan aklın yolu hep birdir. Sadece kimi insan vardır ki aklın yolunun kendi akıl haritasından ibaret olduğunu sanarak ufkundan öte âlem bilmez.

*Benden farklı düşünenin beynini dağıtmak yerine beyinsiz kalmayı yeğlerim.

*Geçenlerde, (Aralık 2009 sonuna doğru), Haber Türk’te Yahudilik Tarihi’nin konuşulduğu bir programda “dönme Yahudilerden” (bir cezadan yırtmak için Müslüman olan Selanik Yahudilerinden) söz edilirken, modacı Cemil İpekçi şöyle dedi:

“İnançlar ve kimlikler utanılacak şeyler değillerdir”

Benim de buradan çıkardığım özün sözü şu oldu: Asıl utanılası olan, kimseye ve çevresine zarar vermeyen inançlar ve kimlikleri utanç verici olmakla suçlamaktır. Ayrıca yasal suç tarifine girmeyen böyle zararsız inanç ve kimliklerini gizleyeni de özgürlüğün avukatı olarak korkaklıkla suçlarım.

*Sokrates, "Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değer değildir" demiş. Doğrudur, çünkü sorgusuz yaşantının sahibi hiç düşünmeden yaşanmışlığını ve yaşayacaklarını hayatın mutlak bir kaderi olarak görmüştür. Oysa hayatı sorgulayıp düşünseydi, kendine istekle yaşayacağı daha değerli bir "kader" yapabilirdi.

* "Değişimden başka hiçbir şey sonsuz değildir."(Herakleitos)

(Aynı derede ikinci kez yıkanamazsın diyor Herakleitos. Doğrudur, çünkü varsayılan gerçeklik anı daha suya ilk girişte bile sonsuza dek kaybedilmiştir; değil derenin suyu, derenin yatağı bile artık aynı değildir.)

"Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir". Bu sözü şimdi anladım sanıyorum, çünkü o "kendi" kavramının burada değişimin kuralları olduğunu fark ettim. "Değişmeyen tek şey değişim gerçeğinin kurallarıdır".

*Yaşam ortamlarımızın bizi rahatsız edecek şekilde değişmesine karşı bir direnç ve kavga cephesi açmadan önce, değişen durumla uyarlı fakat insan olmaya da yaraşır çözümler üretmeyi düşünmeli ve tartışmalıyız. Felsefe kendi sivri diliyle sorsun, matematik de evrensel bilim diliyle açıklasın...

*Aşk acısı:
Gerçek âşıklar, yani egolarını okşatmak için aşka sürtünmeyenler, asla aşkın pişmanlık azabını çekmezler; çünkü onlar sevgilerini aşka ödünç vermezler, hibe ederler.

*Her şey mümkün olduğunca sade yaşanmalı, ama bayağılığı basitlik sanmadan. (Einstein)
Evet… Her bir şeylerin gözünde bağdaş kurup hiç bir şeymiş kadar gösterişsiz oturabilmeli insan…

*İnsan ve çevre hakkı yemeyen maddi, manevi ve düşünsel alan sınırları içinde kalan kusurlara karşı o kadar hoşgörülü olabilmeliyiz ki, hiç kurcalamadan geçip gitmeliyiz yanlarından. Böyle durumlarda sadece hoşgörünün hoşgörüsüzlüğü hoş görmesi ayıplanmalıdır.

* "Uçurtmalar rüzgar gücüyle değil, o güce karşı koydukları için yükselirler"
W. Churchill demiş derler; ancak bana eksik demiş gibi geliyor…

DOĞRUDUR DA……. Marifet biraz da uçurtmanın ipini çeken güçtedir. İp fazla gerildi mi kopabilir; fazla gevşetilirse uçurtma rüzgarın gücüne veya güçsüzlüğüne kapılır tepetaklak olup düşmeye başlar. İp koptu mu veya bırakıldı mı, ne rüzgar para eder, ne uçurtmanın rüzgar gücüne karşı direniş gücü…

Toplumsal insan da aynı böyle, devlet olma gücünü kurumsallaşmış demokrasi kültürünün ipiyle denetiminde tutamıyorsa, özgürlük uçurtması değil rüzgara fırtınaya da karşı koysa tutunamaz düşer.

Kurumsal demokrasinin denetleyici ve işletici ipiyle devlet olma erkini bağlayabilmesi için vazgeçemeyeceği 3 talebi vardır:

Devletin LAİK (hiçbir inanç ve ideoloji yanlısı olmayan), SOSYAL (güvenli bir özgürlük içinde hayatın mutlu yaşanılabilmesi için insana hizmet edici, toplumsal faydacı) olmasını ve her tür etkinliğinde HUKUKA UYGUN davranmasını talep eder…

*“Özür dileme” insanın kendi kusurunun gene kendisi tarafından azarlanmasıdır. Aracı dostlar tarafından kişiye özür dilemesi saklıca ve nazikçe hatırlatılabilir; bu bence bir dostluk ahlâkıdır. Ancak kurumlar arası ilişkiler dışında özür talep veya baskı sonucu yapılmışsa bana göre hiçbir değer içermez.

*"Özü-sözü bir" derler ya hani, özü doğru olanın sözü de dürüst olur demeye gelir bu. Gerçekten de cahilin bile özü doğruysa sözü dürüstlükte doğru olur; cehaletinden dolayı yanlış bilgiyi ifade etse bile, özündeki doğruluğundan dolayı insanı kandırmaya yeltenmez; çünkü sözün yanlışı özün doğruluk fenerine tutularak kendini apaçık ele verir. Dürüstlük de özün fenerini yanık tutmaktır zaten...

*Bir hukukçu değilim ama hukukun nesnesi olarak bu hususta söyleyecek sözüm olmalı diye düşündüm; en azından teknik tabanda olmasa da, ilkesel tabanda düşüncemi ifade edebilirim.

Yargı ne insanın kalbini yarıp duygularının gerçekliğine bakar, ne beynini çıkarıp adli tıpta niyet ve düşüncelerinin raporunu aldırır. Şikayet, ihbar veya güçlü kuşkularla harekete geçmiş olan adli soruşturma yetkisinin somutlaştırabildiği hukuken geçerli kanıtların maddi varlığına ve bağlantılarına bakarak yetkili yargıçlar bir muhakeme hükmüne varırlar. Yargı bağımsızlığı bence yargının sadece bu hukuk bilgisine bağımlılığının bir ifadesidir.

*Olasılık önceden düşünülebilmişse olası veya olmayası bir kader yapılabilir; eğer düşünülmemişse sadece kaderin cilvesi olabilecektir....

*Hayatta olasılıkların hepsi birden tabi ki olası değildir; ancak hiçbir olasılık da olası kaldıkça olamaz değildir.

Muharrem Soyek

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..