Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '09

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Özür

Özür
 

Resim: haber.sinop.com.tr


Geçen hafta nöbetçi eczaneler ve eczanelerde yaşanan bazı sorunlara, sıkıntılara deyinmiş, olmayan ya da sürekli muadili verilen ilaçlar yanında, özellikle hastalara karşı takınılan yanlış tutum, tavır, eda konusuna dikkat çekmiştim.

Bazı eczacılarımız üzerine alınmış olacak ki; “haklı olarak” (çünkü yapılan yanlış, gösterilen tavır, hiç kimsenin ucundan, kıyısından tutacağı, mazur göreceği bir tavır değil) yazının hemen akabinde, gazetemize kadar gelerek eczacılardan ve özellikle bakkallardan özür dilememi istemiş.

Öncelikle bu duyarlı davranışları için kendilerine çok teşekkür ederim. Keşke parantez içine alınmış “bazı eczanelerde” ve “istisnalar hariç” vurgulamalarını görmüş, aynı duyarlılığı, hasta hakları konusunda da göstermiş olsalardı. Olabilir, gözden kaçabilir. Önemli olan yazının, öyle veya böyle işe yaraması. Özür meselesine gelince…

Teşbihte hata olmaz derlermiş arkadaşlar. Varsa bir yanlışım özür dilemekten asla çekinmem, gocunmam, gocunmadım bu güne kadar. Aksine özrü, insanın kendini aşmasının, aşabilmesinin, insanlığa giden o ulvi yolda pişebilmesinin en önemli kaydı, aşaması olarak gördüm, görürüm. Bu uğurda sırat köprüsünü geçmem gerekirse geçer, o ulvi yolda pişerim. Fakat sormadan da edemiyorum.

Ben olmayan, yaşanmayan bir sorunu mu yazmışım ki özür dileyeyim. Karım dururken Leyla’ ya dolarlar mı saçmışım ki özür dileyeyim. “Farazi tabii” Diğer türlü yazsam yanlış anlaşılırdı. :)) Bu arada arkadaşlarıma eğitim durumlarını, hangi okul mezunu olduklarını sormuşsunuz. Her zaman eğitimden yana oldum, onun için mücadele ettim fakat Nasrettin Hocamızın, “üstadımızın” kavuk meselesini de hiç aklımdan çıkarmadım, hep aklımın bir köşesinde tuttum. Naçizane herkese tavsiye ederim. Her neyse… Konuyu dağıtmayalım.

Bizzat eczacının deyimiyle “bir buçuk yıldır çıkmıyor” denilen ilaç çıkıyorsa eğer, binlerce kez özür dileyeyim. Söz konusu davranışlar “tam da sizin dediğiniz gerekçelerle” bırakın bir eczacı veya eczane çalışanına, insanoğluna yakışır diyorsanız eğer yine binlerce kez özür dileyeyim. Fakat gördüklerini görmezden, duyduklarını duymazdan, bildiklerini bilmezden gel diyorsanız bana, işte onu istemeyin benden, yapamam. Bu benim, bırakın damarlarımda akan insan yanıma, gerektiğinde 24 saat çalışan siz değerli eczacıların meslek etiğine sığmaz. Sığmamalı.

Yarın bir gün sizin de bir sorununuz olsa, siz de bir haksızlığa uğrasanız, böylesi hoş olmayan bir tavra, edaya maruz kalsanız ve bana veya herhangi bir arkadaşıma gelseniz ve biz konuyu savsaklasak, atlasak, üstünü örtsek ne düşünürsünüz arkadaşlar. Hep bu davranış değil midir zaten bizi bugün olduğumuz yerde saydıran. Daha ne kadar devam edeceğiz, tozları halının altına süpürmeye? … Bu bir insanın kendine ve çevresine yapabileceği en büyük kötülük değilse nedir?

Ben, yapı itibari ile insanlara yardımcı olmayı seven biriyim. Bu nedenle köyden ve kentten gelen birçok insanı hastanelere götürür, onlara yardımcı olmaya çalışırım. Dolayısıyla hastanelere ve eczanelere sıklıkla yolum düşer. Bir zamanlar eczanede çalışmış biri olarak da “sizler kadar olmasa da” bir hayli bilirim işleyişi.

Peki, bu yazıdan sonra kaç kişinin teşekkür etmek için bana geldiğini, “yolda sokakta rast gelip teşekkür edenler ayrı” şurada şu eczane de var, burada bu eczane de var dediğini biliyor musunuz? Gül bahçesinden vazgeçtik, karanfil bahçesine de razıyız biz. Yeter ki insan sağlığı adına, insana yaraşır hizmet adına bir şeyler yapılsın adım atılsın. Değilse değil gül bahçesi, karanfil bahçesi, bir evlek sahibi bile olamayız biz.

Bakkallardan özür meselesine gelince…

Babası; “bilfiil kırk beş yıl” bakkallık yapmış birinin kızı olarak, yaz, kış, yağmur, çamur demeden, “istisnasız her gün” iki tekerlekli bir bisikletin üstünde sabah ezanıyla dükkana gidip, akşam aynı bisikletle eve dönmüş birinin kızı olarak, 10-15 yıl sefertasında babasına yemek taşımış biri olarak, bakkalları aşağılamak gibi bir düşüncem asla söz konusu olmaz, olamaz. Fakat yanlışı yapan babamda olsa karşı çıkacağımı da bilin.

Kaldı ki; birçok kişiyi karşıma alma pahasına, küçük esnafı ve özellikle her gün biri daha yok olmakta olan bakkalları ve onların haklarını korumak adına, “Tekelleşmeye son, marka terörüne hayır” diyen de, yazan da benim. Onun için; bırakın da o konuyu kendi aramızda halledelim biz. Gerekirse her birini tek tek dolaşır, özrümü diler, gönüllerini alırım ben, müsterih olunuz siz. Yeter ki birçok hastanın ortak sorunu olan sorunları çözmek adına bir şeyler yapın, yapalım. Yeter ki gülümseme denen sihirli ilaç varken, olumsuz davranışlara yol açan negatif enerci saçmayalım biz.

Kısacası hiç kimseye veya kuruma karşı özel bir kastım, düşmanlığım yok, olamaz. Yapılan şey, yazılan her satır, bakkallarda dahil tüm toplum adına, özellikle mesleğine değer, “artı değer” veren siz eczacı ve eczane çalışanları adına. Bilmem anlatabildim mi?

Hepinize daha insanca yaşayabileceğimiz, sağlıklı günler dilerim. Sağlıcakla

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..