Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '07

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Paris'te dört gün!

Paris'te dört gün!
 

Romantizmin, sanatın ve aşkın başkenti Paris’i özlemiştik. Bu aynı zamanda kişisel tarihimde ilk kez oteli ve ulaşımı internetten bulup satın alarak yaptığım seyahat olacaktı. Nedense insan bu sanal aleme güvenmekte güçlük çekiyor. Otobüs istasyonuna elimizde sanal biletle gittiğimde ilk endişemin yersiz olduğunu gördüm. Önce Londra’ya oradan da Manş Tüneli’ni geçmek için gece yarısı Dover’a ulaştık. Heyecanlıydık denizin altından geçecektik kırk dakika boyunca. İnsan canlı canlı mezara girmiş gibi hissediyor. Düşünün koca bir denizin altında kayalar içine oyulmuş bir tünelde dev bir konserve kutusunun içinde gidiyorsunuz kırk dakika boyunca. Hem de kapkaranlık bir tünelde. İlk ışıklar görününce derin bir nefes aldık ve uykuya daldık. Sabahın erken saatlerinde sağanak yağmurla karşıladı bizi Paris.

Metro ve şehir haritasından yerini işaretlediğimiz otelimizi, iki metro değiştirerek elimizle koymuş gibi bulduk. Islak kedi yavruları gibi girdiğimiz otelde ilk Fransız soğukluğuyla karşılaştık. Kısa boylu, sevimsiz ve suratsız resepsiyon görevlisi onikiden önce odamızın hazır olmayacağını “ne işiniz var burada?” der gibi söyledi. Çaresiz iki saat koltuklarda dinlendikten sonra, kalbimiz kıpır kıpır Paris’in keşfine çıktık. Aslında otele varırken, otelin yerinin Moulen Rouge’da olması beni biraz üzmüştü. Ama keşfe çıktığımızda her yere yakınlığını görünce bayıldık.

İlk hedef Şanzelize (Champ Elysee) idi. Concorde Meydanına ulaştığımızda yağmur dinmiş, güzel bir günün kokuları her yanı doldurmuştu.

Oradan Şanzelize yokuşunun görüntüsü muhteşem. Hemen kamera ve fotoğraf makinelerimizi çıkarıp görüntüledik. Paris’te zaten insanı ilk çarpan çok eski bir imparatorluğun başkenti olduğu izlenimini veren muhteşem yapılar, heykeller ve meydanlar.

Nazlı kızımı resim çekmeye ikna etmekte zorlansak da, bu güzelim görüntüleri kaydettikten sonra, yokuşa tırmanmaya başladık. Günlerden pazardı, mağazalar kapalıydı ama caddenin iki yanı insan seliyle doluydu.

Yorgunluk ve açlık molaları hariç ihtişamı heyecanla izlemeye devam ettik. Şanzelize’nin sonundaki Napolyon’un inşa ettirdiği, bir çok tarihsel ana tanıklık etmiş Arc de Triomphe’ye ulaştık ve resim çektik. Oradan Eiffel Kulesi’ne doğru yürümeye başladık. Eşim ve kızım daha önce çıktığımız için tekrar çıkmayı reddedince, önünde resim çekindik ve Seine nehrinde tekne gezisine çıkmaya karar verdik. Ve yine harika yapıların arasında kıvrılan nehirde, güneşi, yağmuru ve bulutu peşpeşe yaşayarak harika bir gezi yaptık. Notre Dame’ye bayıldık. Saray ve müzelerin güzelliğine, heykellere, köprülere hayranlıkla baktık.

Gezi bittiğinde biz de yorulmuştuk. Metroyla otelin yolunu tuttuk. İki yıldızlı otelimizin yıldızları eskimişti. Ama temizdi. Biraz dinlendikten sonra, Moulin Rouge’un önündeki meydana çıktım. Rengarenk ışıklarıyla turistleri cezp ediyordu meydan. Her ne kadar özellikle eğlence meraklılarının bölgesi olarak bilinse de, aslında bu meydan tüm turistlerin gelip fotoğraf çektirdiği bir yer.

Ertesi sabah kahvaltıya indiğimizde güzel bir sürprizle karşılaştık. Türk bir hanım çalışıyordu lokantasında. Ve emekli eşi de yanındaydı. Bizimle çok ilgilendiler. Hatta ertesi sabah bize harika bir yaprak sarması getirdi. Soğuk Fransız’ın verdiği rahatsızlığı fazlasıyla telafi ettiler.

İkinci gün alışveriş günüydü. Önce Lafayette mağazalarının bulunduğu Boulevard Haussmann caddesine çıktık. İhtişamıyla göz kamaştıran bir mağazalar zinciri kurmuşlar. Fiyatlara bakana kadar insana kendisini zengin hissettiren, fiyatları görünce ise birden fakirleştiren bu mağazaları ve caddedeki diğer büyük mağazaları gezmek tüm günümüzü aldı. Keşfettiğimiz küçük bir hediyelik eşya dükkanında ise çok güzel küçük hediyeler vardı.

Üçüncü günümüzde Louvre Müzesini ziyaret amacıyla yola çıktık. 12. yüzyılın sonlarında inşa edilmeye başlayan Louvre zamanla modernize edilmişti. 1793 yılından bu yana da bir kısmı müze olarak kullanılıyordu. Ancak şansımız yoktu. Müze o gün tatildi. Kızım ve eşim daha önce gezmiş olmalarıyla avundular. Yine uzun bir yürüyüşle Elize Sarayının önünden geçerek Şanzelize’ye ulaştık. İlk gün kapalı olan mağazaları gezdik.

Sonrasında Montmartre’de bulunan Sacre-Cour Kilisesini ziyarete gittik. Kilisenin içinin manevi havasının yanı sıra, Paris’e hakim tepede bulunmasının verdiği muhteşem göründü, ressamların sanatlarını icra ettiği sokaklar çok farklı bir hava kazandırıyor bölgeye. Resimlerimizi çekip günü tamamladık.

Dördüncü gün öğleden sonra yola çıkacağımız için yalnızca yakın bölgeyi gezdik. Sonrasında Türk çiftle vedalaşıp yola çıktık. Çok güzel kır manzaraları içinden geçip Calais’e ulaştık ve yine Manş Tüneli yoluyla Fransa’dan İngiltere’ye döndük.

Güzel ve dolu bir dört gün oldu ve kalbimizi o romantizmin başkentinde bırakıp döndük.

 
Toplam blog
: 51
: 2739
Kayıt tarihi
: 15.07.06
 
 

1961 yılında Çorum’un Osmancık ilçesinde dünyaya geldim. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde li..