Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Prestijimizi kurtarmak için futbol maçlarına ihtiyacımız var.

Prestijimizi kurtarmak için futbol maçlarına ihtiyacımız var.
 

Erman Toroğlu ve Şansal Büyüka’nın maçlarla ilgili programlarını çok beğeniyorum. Hayatla ilgili yaşadığımız sorunlarımızla ilgili böyle programlar olsa birileri aynen maç kurallarının doğru ve yanlışlarını dile getirdiği gibi açıkça dile getirse, özgürce, enine boyuna tartışabilsek ne güzel olurdu diye özenirim, onları dinlerken içimden diğer güncel olaylarla karşılaştırarak bağdaştırma yaparım. Fenerbahçe Galatasaray maçı öncesi tribünlerden atılan bir cisimle hakem kafasından yaralanıyor. Yüzü gözü kanlar içinde, tabii ki ekranlarda kan görüntüsü verilmemesi gerekiyor ama kan dökmeye sebep olan kişiler tribünlerde serbestçe yaralamaya sebep olabiliyorlar. Hakemin kafasına üç dikiş atılıyor ve maçı yönetiyor. Maç sonrasında Erman Toroğlu, yaralı hakem maç yönetemez, yönetirse yarın birgün tribün terörüne dur diyemezsiniz diye futbol federasyonuna sesleniyor.Futbol Federasyonu’ndan Oğuz Sarvan’ın verdiği bilgileri kulaklığından alan Şansal Büyüka, konuşmaları yayına aktarıyor; “böyle durumlarda insiyatif hakeme bırakılmıştır... ” Herkes haklı. Hakem, günlerdir beklenen “derbi maçını yaralandığım için yönetemeyeceğim” deseydi olaylar çıkardı. Doğru davranış yönünde ilerleyecek olursak sonuç; maçın yönetimi tribün terörüne boyun eğdi. Bu demektir ki tribünlerden cisimler sahaya atılacak, sahadakiler kurbanlık gibi yaralanmaya maruz kalacak. Futbol maçları eğlence-rekabet, heyecan-gerilim, oyun-hırs, vb duyguların coştuğu faaliyetler olduğuna göre oyun kuralları da nasıl belirlenmişse bu duyguların da herkes tarafından bir şekilde barış ve dostlukla tolere edilmesi gerekiyor. Eğri otur, doğru konuş! Türkiye-Ermenistan maçında Azeri bayrağının ne işi vardı? Maçın oynanacağı hafta Azerbaycan milletvekillerinin TV kanallarında ne işi vardı? Türkiye’ye geldiler ve yöneticilerimize “Ey, Türkiye, bizim dostumuz isen Ermenistan’ın bize yaptıklarını göre göre dostluğumuzu zedeleme” diye önceden haykırdılar. Yöneticilerimiz de onları dinlemediler. Napalım dostluk mostluk biz bilmeyiz dediler. Böylece, Sayın Cumhurbaşkanımızın da seyirci olarak katıldığı Ermenistan ile yapılan futbol maçında Azerbaycan bayrağının yere atıldığı iddialarının intikamı Azerbaycan’da şehitlerimizin başına dikilen bayraktan alındı. Türk hukuku olarak “Azerbaycan bayrağının ne işi varmış orada, ne yapalım yani?” demedik, suçlu, sahadaki görevli polistir diye cezalandırdık. Ama Azerbaycan’daki şehitlikte salınan bayrağımızın gönderdeki hak ettiği onurlu görevini sürdürmesi kesintiye uğradı. Onu korumakla görevli olanlar görevlerini layıkı ile yerine getiremediler. Ne milletin vekili temsilcilerimiz, ne elçilik görevlilerimiz, ne de yöneticilerimiz... Şanlı Bayrağımız gönderden indirildiğinde buna hiç kimsenin hakkı olamayacağını idrak etmeleri için bile kimse kılını kıpırdatamıyor. Niye acaba? Niye olacak? Hadi bizler vatandaş olarak ne olur ne olmaz diye korkuyoruz. Çünkü bayrakları alıp meydanlara çıkanlar hapsi boyladı. Doğruları konuşan, doğruları sözle söyleyen basın mensupları, sağlıkta önemli gelişmelere imza atmış hekimler, değerli çalışmaları bulunan profesörler, çağdaşlığı ilke edinmiş siviller, askerlerimiz demir parmaklıklar arkasında iken kim sesini çıkarabilir? Kitle imha silahları yasak ama hapis edilerek imha edilen topluluk kitle değil kütle galiba. Ama hepimiz hapishanelerin önüne yığılsaydık bizi de alın içeri deseydik gerçi ben dedim ama beni almadılar, o da ayrı. Zaten yer kalmadı hadi hepiniz dışarı derler miydi acaba? Benim hayalim olarak; Katiller, tecavüzcüler, hırsızları serbest bırakıp masumları daha güvenli olarak içeri atsalar daha iyi olurdu aslında. Bu yönetimle binlerce örnekleri yaşanan olaylar, aslında kendiliğinden gelişen her türlü tepkisel halk davranışlarını baskılamış, asgari müşterek değerlerimiz yok edilmiştir. Tüm bu değerler bir şekilde mahkûm edilmişse doğruluk payı (?) vardır, ateş olmayan yerden duman çıkmaz şeklinde bir inanışla birlik (!) duygumuz da yok edilmiştir. Pkk ile mücadelede Şehit düşen fidanlarımızın cenazelerinde bile bu derece yürekten katılımın olmadığı tepkisel gösteriyi Ermeni veya Müslüman ayırımı yapmadığımızı da göstermek için rahmetli Hırant’ın cenazesinde herkes bir araya gelerek Türk halkı üzüntüsünü yeterince sergilemiştir diye düşünüyorum. “Elbette her canlı bir gün ölümü tadacak”. Cenaze törenlerine katılımlar için karşılık bekleyemeyiz. Zorunluluk yoktur. Zorla olmaz da zaten. İçten gelir. Ölüm duygusunun ardından yapılan törenlere katılım bireysel olarak kendiliğinden içten gelerek verilen bir karardır. Karşılık beklenmez. Yaşanan ve canlı olaylarda karşılık beklenir doğal olarak. Çünkü henüz son bulmamıştır, hayat devam ediyordur. Bugünü ve yarını vardır. Ölüm gibi bir son değildir. Gazze’de masum çocuklar ve sivillerin katledilmesine yüreğimiz dayanmıyor, Davos’a bir daha gelmem, one minute! diyerek dünyaya meydan okumuş yöneticilerimiz Ülkemizin şanlı bayrağı dünyanın gözü önünde Azerbaycan’da şehitlikten indirilirken sessiz kalabilir... Olur... Olur... Olabilir... İnsanlık halidir... Olur... Amma asıl darıldığım yer başka. Ben bir Türk vatandaşı olarak Ermenistan’a çok darıldım. En azından kendilerine gösterilen Türk hükümetinin misafirperver jesti karşılığında Ermenistan yönetimi sessiz kalmayabilirdi. Yöneticilerimiz, kürt açılımı ile dağdan inen pkk’ların karşılanması abartıldı diye aciz ve cılız bir şekilde yanıp yakınırlarken kimseden ses çıkmadığına göre hiç olmazsa Ermenistan'dan ses çıkabilirdi yani, kendi aralarındaki bir mesele için Azerbaycan’a şöyle diyebilirdi; “One minute! Türkiye’nin bayrağını şehitlikten indirmeyin, bu çok kötü bir davranıştır, böyle yakışıksız davranışlara girmeyin. Bizim için çok önemlidir ve çok ta umurumuzdadır, ” şeklinde Ermenistan halkının duygularını dile getirebilirdi. Ermenistan’dan bunu beklerdim. Ne yöneticilerimize ne de bir başkasına ben asıl Ermenistan’a çok kırgınım... Böyle acayipliklerle hortlatılmaya çalışılan bu konular eminim birçoğumuzun yaralandığı konular; Kürt sorunu, Ermeni sorunu neden bitmiyor? Bingöl'de çobanlıkla başlayan hayatını başarılarıyla Amerika’da sürdüren bir işadamımıza 2007'de yazdığım yazıyı buradan paylaşmak istiyorum. “En buyuk sorunumuz kurt sorunudur. Cogumuz hic orali olmuyoruz. Cok politikacimiz kurtler diye bir soy yoktur diye inkar etmisler, kimileride kurtce diye bir dil yoktu demislerdir. Bunlari gormemezlikten gelemeyiz. Butun dunya bunlari goruyor ve ulkemizin bir kurt sorunu vardir ve bu bizim sorunumuzdur. Bunu halletmemiz gerekir. Yabanci ulkeler bizi sikistirmadan Avrupa Birligi baski altinda tutmadan bu sorunu halletmeliyiz. “ Diyorsunuz. Nedir en büyük sorun? Bütün dünya neyi görüyor da yaşadığımız ülkenin içinde bizler neyi göremiyoruz? Kürt olmayı, sorun haline getiren Avrupa Birliği ve birçok vatandaşımızın yaşadığı Yabancı ülkelerdir. Türkiye Cumhuriyetinde birçok topluluk ve çeşitli soylar bir arada yaşamaktadır. Bu toplulukların içinde sadece Kürtler sorun olarak yaşamayı tercih etmektedirler. Diğerlerinin hiç sesi çıkmaz. Ayrıca, Türk toplumu "Hepimiz Ermeniyiz" pankartlarıyla yürüyüş yapmış bir toplumdur. En zengin ve en özgür kesime mensup kişilere baktığınızda Kürt olduklarını kolaylıkla görebilirsiniz ama hiçbir zaman birlik ve beraberlik içinde olduklarını ifade etmezler, nedendir bilinmez? Bu zenginlik ve özgürlüğe sahip olmalarının tek sebebi Türkiye Cumhuriyeti ve ayrımcılık yapmayan Türk toplumudur. Uzaklarda olduğunuz için haberiniz yok herhalde. Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi yayın organı TRT, Kürtçe yayın yapmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde Kürt milletvekilleri vardır, hatta Türkiye Cumhuriyetini oluşturan ve evlatlarını şehit veren ailelerin verdiği vergilerden toplanan paralardan milletvekili maaşı alıp harcarken sesleri çıkmaz ama iş terörü lanetlemeye gelince gücü kundaktaki bebeklere yeten, fidan gibi gençlerimizin ölümüne sebep olan acımasız teröristlere, vekillerin bazıları, "kardeşlerimiz" diye seslenir. Bu bile sorun edilmezken nedir kürt sorunu acaba? Ağzından salyalar akıtarak güneydoğu toprağını bölüşmek isteyen sırtlan misali ülkelere kürt sorunu vardır diye malzeme olmanın birlik ve beraberlikten üstün tutulması neden? Nedir bu kin ve nefret gerçekten anlayamıyorum. Mahallemizde çocukluğumuzdan beri tanıdığımız eski ve yeni kürt komşularımızla barış içinde yaşıyoruz, Sizler gibi başarılı işadamlarımızla gurur duyuyoruz. Bir kötülük var da bizler saf olarak mı yaşıyoruz merak ediyorum gerçekten. Terörist başı olan şahıs Kürt sorununu tahrik eden ülkelerin elinde olsaydı bakalım neler olurdu. Bir arada ve beraber olmaktan hiçbir zaman zarar gelmez, asıl sorun düzenbazların oyunu ile hareket etmektir ve bundan kimsenin eline bir şey geçmez.
 
Toplam blog
: 23
: 587
Kayıt tarihi
: 24.10.07
 
 

Müdahale edilmediği sürece barış ve denge içinde sürüp giden doğa hayranı ve doğal yaşam sevdalıs..