Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '10

 
Kategori
Felsefe
 

Psikolojik bellekten kurtulmak

Psikolojik bellekten kurtulmak
 

Yaratıcı insanlara söz geçirmek, onları esaret altına almak çok zordur. Çünkü yaratıcı insanlar kendi yaratıcılıklarıyla ilgilidirler, onlar sorgular, şüphe eder, araştırır ve keşfederler. Onlar kimin yönetimde olduğuna, siyasetin çarklarının nasıl döndüğüne karşı kayıtsızdırlar. Onlar enerjilerini yaratıcı bir biçimde nasıl ifade edecekleriyle ilgilidirler. Bu yüzden sanatçı ile devrimci arasında muazzam bir fark vardır.

Sanatçı bir baş kaldırandır. O geçmişe, yaptırımlara, otoritelere karşı yeninin, şimdiye dek bilinmeyenin taze baharını taşır. Böylece yalnız kendini değil, başkalarını da özgür kılar. Başkalarına müdahale etmez, kendi ilkeleriyle yaşar.

Gerçek sanatçı belleğine yönelmez, o bellekten özgürleştiği oranda yaratıcı olacağını bilir. İnsan belleğiyle, sürekli hayata karlı hazırlanmaya çalışır. Bu sırada araya psikolojik hafızası girdiğinde, beraberinde suçlamalar, önyargılar, öfkeler, kırgınlıklar da su yüzeyine çıkar. Şu an değil geçmiş zaman ortaya çıkar ve geçmiş, ölü olan geleceğe de hükmetmeye başlar.

Bellek acı ve zevklerin odasıdır. Bellek beraberinde düne ait acı, hayal kırıklığı, keder ve korkuya da kapı aralar. Eğer seni o şekilde yaşamak istiyorsan, unutmamalısın ki insanların çoğu da öyle yapıyor. Ama onlar mutsuz, derin bir coşku yok, derin bir saadet duymuyorlar. Eğer kederden ve geleceğinin yok edilmesinden kurtulmak istiyorsan onun tüm mekanizmasını, nasıl işlediğini anlamak zorundasın.

Bellek zihnin algılamasını, bedenin hissettiklerini, dokunuşları ve arzuları kayı altına alır, çünkü insan arzuyla hareket eder. İnsanın bir yaratım, bir güzellik karşısında bütün sorularını, endişelerini, dertlerini unutması, adeta belleksiz kalması, onu boşlukta bırakır. Bu bir meditasyon anıdır.

Oysa zihin düşünmek ister, araya girer ve güzelliğin içinde erimek yerine onun endişelerini ve dertlerini kendi kendine yaratır, güzel olduğunu düşünür, güzelliği yaşamaz. Sonra da o güzelliği tekrar görmek ister, dokunmak ve elde etmek... Düşünce insanı yargılamaya, sınıflamaya, arzulamaya taşır.

Bir an için haz vermiş olan bir deneyimin devamı bellek, düşünce tarafından sağlanır. O zaman yanıtlar yerine belleğinin odalarına girip çıkarak önceden hazırladığın tepkileri vermeye başlarsın. Bellek, zihnin isteği üstüne yaşanan deneyimi tekrarlar. Ancak tekrar arttıkça gerçek silinir. Zamanla gerçeğin yerini kuru, mekanik bir hal alır.

Zihin, arzunun güzel olan her şeye verdiği doğal yanıtı çarpıtarak yerine tepkiler ortaya koydurur. Tabii ki belleğin günlük hayatta belli bir önemi vardır. İsmini, evinin adresini, telefon numaranı unutmana gerek yok. Ama psikolojik hafızan devreye girdiğinde sen artık o ana göre yanıtlar veren, doğal olan bir zihinden uzaklaşıyorsun.

Hatıralarla eli kolu bağlanmış bir insan, bir zihin gerçek bir özgürlüğe sahip değildir.

Başına bir şey geldiğinde onu anlamaya çalışarak hareket ettiğinde, yeniyi ön yargılarınla dışlamak yerine kabul ettiğinde, korku yerine cesaretle karşıladığında, özgürleşirsin.

Tepki veren insanların belleğinde hemen hiç hatıra olmaması düşündürücüdür. Onlar başlarına geleni düşünmemiş, bunun zevkini, acısını, şaşkınlığını yaşamamışlardır. Sorgulamamışlardır, bir uyurgezer gibi davranmaya devam etmişlerdir.

Zor bir durum karşısında bütün varlığınla yanıt vermediğinde bir çatışma ortaya çıkar. Bu çatışma da yeni hatıralar yaratır. Başka hatıralar ilk hatırayı görmez hale getirir ve tepkinin oluşmasına neden olan da ilk deneyim değil, sonradan eklenen hatıralardır. Artık deneyim yoktur, ona dair geçmiş vardır, önyargılar ve genellemeler vardır.

Hatıralara dair her şey eskiye aittir, eski olan hiçbir zaman özgür değildir. O vadesini doldurmuştur, o artık ölüdür. İnsanlar da bu yüzden düşünce boyutunda özgür değildir.

Düşünce hiçbir zaman yeni değildir. İnsan niye düşünür? Çünkü anlayamaz. Eğer anlasaydı düşünmesine gerek kalmazdı. Düşünce eskidir, o belleğin, deneyimlerinin ve bilgilerinin verdiği tepkidir. Senin nasıl düşünmen gerektiği bile otoritelerce, koşullandırmışlıklarla yerine getirilir. O zaman yeni olanın, bilinmeyenin, riskin verdiği heyecan olmaz. Gelişme olmaz. Daima eski olana duyulan bağ, yapay saygı yeni olanın vereceği coşkuyu ortadan kaldırır.

Yeni olanda zaman diye bir şey yoktur, koşullanmışlık yoktur. Tepki yerine zekâna güvendiğinde, doğal yanıtların olur. Zekânın güzelliği bellek olmamasıdır, o şu ana verilen yanıttır, şu ana zekânın verdiği özgür ve doğal duyumsayıştır. Araya zevk, zihin ve bellek girmediğinde, arzudan özgürleştiğinde araya başka şeylerin girmesine gerek kalmaz.

Yaratıcılık, bu doğallığın, bu saf zekânın, ifade bulmasıdır. O zaman acı ve korku yok olur, onu yerine gerçekleştirmenin, saf eylemin büyük coşkusu gelir.

Arzuyu, zevki acı hale getiren sahip olma dürtüsü ve onu tekrarlamak, devam ettirmek çabasıdır. Arzunun gerçekleştikten sonra, bu zevkin tekrarlanması doğasına, şu an aykırıdır. Algın, estetik anlayışın, duyguların aynı değildir, zihninin o an sahip olduğu düşünceler aynı değildir.

Saf bir anlayışla baş başa kalmak, gerçeği anlamak ve deneyimleyerek kavramak istiyorsan, bütün farkındalığını, bütün enerjini var olan eyleme vermelisin. Hayali, ideal peşinde koştuğun bir dünya yerine gerçeği yaşamanın, kendini gerçekleştirmenin, zihnini özgürleştirmenin yolları önünde açılır. O zaman sen belleğine sığmazsın, belleğin kapalı odalarından kurtularak şu anda, fark ederek yaşarsın.

Sevinç içinde yaşa. Göreceksin ki en büyük yaratıcılar, şu ana kendilerini sonuna dek açanlardır ve onlar hafiflerdir. Çok hafiflerdir. Her sevinç anlık bir varoluştur. Anda yaşamak, anın güzelliğini solumak, farkındalıkla hareket etmek, her sözünü her eylemini saf, doğal biçimde algılamanı sağlar. Arada bellek, önyargılar, genellemeler, çarptırmalar yoktur.

Sevinç varsa, artık arzunun tahakkümü ortadan kalkar. Zevk kaybolunca insan daima onun yerine dolduracak başka bir tatmin, başka bir zevk arar ama sevinç tamamen doğaldır, o dışarıya bağımlı değildir. Sevinç tamamen doğaldır, içinden taşar.

Her insan merkezinde tamamen özgürdür, farkındalığında tamamen özgürdür. Ne zaman arzu varsa, zevk arayışı varsa o arayış mutsuzluğu, tatmin kaygısını, gerginliği de beraberinde getirir.

Ne zaman özgürsen bu sınırlamalardan, seçimin getirdiği baskı ve bağlardan kurtulursun. Özgürlüğünü hep solumak istiyorsan tüm seçimlerden uzak durursun. Seçimsiz farkındalık da budur, psikolojik bellekten tamamen kurtulmak.

Psikolojik bellekten kurtulduğunda yükünden kurtulursun, özgürlüğün ve canlılığın seninle el ele olur. Bir kere psikolojik bellekten özgürleştiğinde, asıl belleğin de hata yapmaz, içine kurgu karışmaz. Her zaman olanı olduğu gibi yaşar ve öyle hatırlarsın. Ne zaman bir gerçekle karşılaşsan o gerçek senin kendi deneyimin olur.

Yaratıcılık yeni, eşsiz, orijinal demektir. Yaratıcı daha önce bilinmeyen dünyanın topraklarına ayak basarak bu baharı eserine taşır. Onun eseri tazedir, bildik şeyleri, eskileri tekrarlamaz.

Gerçek sanatçılar bellekleriyle hareket edenler değil, şu anın farkındalığıyla yaşayanlardır. Özgürlüğü de ancak farkında olanlar solurlar.

 
Toplam blog
: 48
: 2763
Kayıt tarihi
: 15.09.10
 
 

Sanskritçe: Kendini bilen ve kendinin ustası olan. Doğdu, büyüdü, ölecek. Sonsuza kalmak için değ..