Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ağustos '11

 
Kategori
Psikoloji
 

Renkler, kokular, sesler ve anılar!

Renkler, kokular, sesler ve anılar!
 

Tümü birden doğada, bazen zarif kanatlı bir kelebeğin üzerinde...


Birçoğumuzun çok açık bir şekilde hissedip gözlemlediği bir gerçek var: Uygarlığımız maalesef birkaç kola ayrılan dar bir patika üzerinde gelişmekte... Etrafı oldukça uçurumlu olan o patika ise, teknoloji ve onunla bağlantılı diğer gelişme süreçleridir. Bu nedenle insanlara çocukluktan itibaren ağırlıklı olarak beyinlerinin sol yarımküresini kullanmaları ve hayatlarını da ona göre yönlendirmeleri öğretilir.(1)

Mantık, kurallar, disiplin, hesap-kitap, belirgin rasyonel (akılcı) refleksler ve net, belirgin sözcükler... Duygu ve his dünyasıyla iletişimimiz ise giderek zayıflamakta, hatta can çekişmekte... Sanki yaşadığımız dünya bilinç eşiğimizin dışına kapalı kalmaya yüz tutmakta...(2) Oysa görüntüler, renkler, anılar, kokular ve melodiler bizim gizemli bilinçaltımızdadır. Bütün evren ile iletişim ve bilgi alışverişinin gizemli yolu aslında buradan geçer. Görüntülerden, duygulardan, renkler, kokular ve ince titreşimlerden...

Yanlış anlaşılmasın, içinde yaşadığımız bu modern ve ötesi dünyada beynimizdeki işlevsel sol yarımküreden vazgeçmek doğru değildir. Mantık, rasyonel isteklerimizi anlamamıza, amaç belirlememize ve plan yapmanıza yardımcı olur. Fakat, sağ yarımküre (ince enerjiler, duygular, renkler, anılar dünyası) ile iletişimde olmadan, kendi bütünlüğünüzün farkına tam olarak varamayız. Sürekli kontrol, hesaplı-kitaplı düşüncelerle, koşulları sürekli ölçüp tartarak ve değerler biçerek tek başımıza da var olduğumuzu hissedemeyiz. Bunun için görüntüler, renkler, kokular ve melodiler diğer duyularla dolu bir dunyada sürekli kulaç atarak yüzdüğümüzü bilmemiz gerekmekte.

Beynimizin sağ yarımküresi ile ilgili faaliyetler söz konusu olunca, hayatın o bölgede yerleşik anlar konusundaki bonkörlüğü ancak biz farkına vardıkça artmakta diye düşünürüm. Tıpkı kalbimizi sakınmasız açtığımızda sevginin, ruhumuzun ne dediğini dinlediğimizde huzurumuzun artışı gibi… Biz yaşadığımız anda var olanın; kuşların, kelebeklerin, çiçeklerin, gökyüzünün, çocukların, rüzgârın, günbatımı ve gündoğumlarının, ışıkla değişen renklerin, mutfaktan ve doğadan yayılan kokuların, seslerin farkına varabilirsek; ancak o zaman, onlar bizler için gizlediklerini önümüze sererler... Ve o 'ânlara', geçmişte yaşananlara bile yeniden gidebilirmişiz gibi hissetirir. İçinde kokular, renkler, sesler ve duygularla seyahat edilen bir tür zaman tüneli gibi…

Kokular, renkler ve sesler adeta insanların karakterini berraklaştırır, amacını netleştirir, kalplerini saflaştırarak merhamet ve duyarlılığı artırarak hissettirir. Burada en önemli sorun, insan belleğinin göreceli zayıflığı: Bazen alfabe şaşar, hangi kokunun, hangi rengin ve sesin hangi anıya denk düştüğünü anımsayamaz insan. Buna meydan vermemek için de beynin sağ yarımküresini solu gibi sürekli işlevsel tutmak gerek!

Örneğin koku duyusu, bunlar arasında en karmaşık duyulardan biri; insanın anılarıyla, kendini iyi hissetmesiyle veya başkası için kendini daha çekici kılmasıyla ilgili benzersiz bir duyu... Bir annenin bebeğinin kokusu, sevene sevgilisinin doğal kokusu, gece serinliğinde bir çamlığın kokusu, baharın kokusu ve bir şehrin kendine özgü kokusu… Ne de benzersiz duyguları kanatlandırır! Bunu sanırım hepimiz şu hayatın içinde deneyimlemişizdir. Ayrıca, kokular alfabesi, sesler alfabesinden çok daha büyük ve ayrımlı. Öyle bir inandırıcılığı var ki; zaman zaman içimize işleyip bizi doldurup ele geçirdikleri anlarda, sözlerden, gözlerden, duygulardan ve iradeden çok daha güçlüler.

O masum ve haşarı çocukluk oyunlarınıza, neşemize eşlik etmiş olan lavanta kokusu yıllarca saklar kendinde olanı ve bir gün telaşla geçerken bir bahçe kenarından, önümüze seriverir o günlerin neşesini... O an başımızın üstündeki göğü, ilerdeki dağları, önümüzde yürüyen diğer insanları fark edip, adımlarımızı yavaşlatırız. Ya da bir sabah siz uyku mahmuru evin içinde dolanırken, yüzünüzü yıkamak üzere lavaboya yöneldiğimizde anneannenizin sabun kokusu buram buram yayılır o anki hayatınıza…. Ve bu kokuya eşlik eden, içinde sevgi, şefkat, sabır ve güleryüz saklamış nur yüzler hep birlikte kalkar gelir; yüzünüze buruk bir tebessümle yerleşirler...

Kimi zaman da bir renk, örneğin mavi; okyanusları, denizi, gökyüzünü… Sarı; güneşi, buğday başaklarını, altının saflığını… Kırmızı; yaşama olan tutkulu bağlılığımızı, aşkı, sevdayı… Pembe; neşe, güven ve rahatlığı... Lacivert; sonsuzluk ve üretkenliği… Mor;  casaret, gizem, derinlik ve estetiği getirir serer o biteviye, sıkılgan anlarımızın orta yerine…

Birer umut ve aidiyet heykelciği gibi…

Bazen hoş kokulu taze bir yiyecek, kimi zaman bir ses, sımsıcak bir "merhaba!", bazen gözün içindeki o ışık, kimi zaman bir sözcük, bazı anlarda da sadece bir duygu, güzelliğinden irkildiğimiz o ‘ân’larımızı saklar ve hayatın sıradan olduğunu sandığımız bir zamanda -ya da kendi kendimize tükettiğimiz yıllardan elimizde ne kaldığını düşündüğümüzde- getirip önümüze serer gerçek kazançlarımızı ve gizli zenginliklerimizi…

Onları değerini bilelim ve yaşayarak paylaşalım.

" Sevindirsin isterim / Bu renkler, kokular, sesler / Beyazlığında acıların damıtıldığı tüm yüzleri / Ve doyursun isterim sevgiye aç, / Tüm masum ve mahzun ruhları da / Ve gidersin memlekete dair tüm özlemleri / Ayrıca mevsimlere dair olanları da / Ve her şeye dair... / Tıpkı benim de sevindiğim, doyduğum ve giderdiğim gibi..." (İ.Ersin K.)

Anlamlarımız böylece daha bir derinleşsin ve hayatlarımız daha bir güzelleşsin. Hele de bu kavurucu yaz sıcaklarında...

İ.Ersin K.,

10 Temmuz 2011, Ankara

Not:

(1) Birçok test sonucunda, beynin sol lobunun, konuşma, matematiksel işlemler, diziler, sayılar ve analiz gibi konularda çok üstün olduğu, mantıklı ve doğrusal çalıştığı tespit edildi. Araştırma sonuçları beynin sağ lobunda da, ritim, hayal kurma, renkler, boyut, hacim, müzik gibi sezgisel, uzamsal ve bütünsel işlevlerin icra edildiğini ortaya koymaktadır. Beynin sol tarafı bilgiyi mantıklı ve doğrusal olarak işlemekte, sağ lob ise artistik tarafı oluşturmakta, detaydan çok resmin bütünüyle ilgilenmekte ve bilgiyi şekil ve hayal gücüyle işlemektedir.

(2) Dilimizde aynı anlamda kullanılan 'his' ve 'duygu' ayrımı için bir açıklama yapmak gerekirse: His (feeling); herhangi bir şeye karşı zihinde veya bedende oluşan ve yoğunluğu yüksek olmayan bir duygusal tepkinin farkına varma işidir (awareness). Örneğin; bir ayağı topallayarak yürüyen bir kediye duyulan acıma hissi, farkına varılan böylesi bir duygusal tepkidir. Duygu (emotion); farkına varılan bir hissin kuvvetlenerek, bilinçte ve bedende genel bir uyarılmışlık hali (arousal) oluşturmasıdır. Korku, üzüntü, aşk gibi...

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..