Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Temmuz '13

 
Kategori
İnançlar
 

Saç telinin görünmesi ve Anakronizm

Saç telinin görünmesi ve Anakronizm
 

Saç telinin görünmemesi


Fransızca'dan (anachronisme) gelen Anakronizm terimi, tarihi olay ya da olguların içerisinde geçtiği zaman ile olay ya da olguda yer alan nesne ya da özelliklerin birbiriyle uyumsuzluğu olarak tanımlanmaktadır. Bu kavram Türkçeye zamandışılık olarak çevrilmiştir. Çok basit bir açıklama ile Irakı işgal eden ABD askerlerinin mancınık kullanması, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'un fethine Rolex saatine bakarak başlaması anakronizme örnek gösterilebilir.

Başka bir deyişle Anakronizm bir olgunun tarihi dönemindeki gerçekliği ile  algılanan şeyin günümüz dönemi hakkındaki yanılgısını ifade eder. Bu yanılgı sadece olgusal bilgiler hakkında değil, kavramlar, bakış açıları ve zihniyetler konusunda da olabilir. Anakronizmin üç farklı türünün olduğu bilinmektedir: Olgu anakronizmi, dil anakronizmi ve yaklaşım anakronizmi. Dil ve yaklaşım anakronizmi herhangi bir dönem için geçerli olmayan kavram ve yaklaşımların bu dönemdeki olgu ve kişileri açıklamak için kullanılmasıdır. Bu yanılgı çoğu kez şimdiciliğin (presentism) bir sonucudur. Şimdicilik bugünün ihtiyaçlarının, sorunlarının ve yaklaşımlarının tarih yazımına yansımasıdır. Tarih yazımının doğası gereği bu bir ölçüde kaçınılmaz bir durumdur. Ancak bu durum özellikle dilsel ve yaklaşımsal anakronizm hatalarının oluşmasını kolaylaştırmaktadır. Tarih yazımı gibi, ilk ve ortaöğretim düzeyindeki tarih öğretiminde de anakronizm hataları sıklıkla görülmektedir. Ama en çok görüldüğü alan tarihsel dönemdeki inançlara yönelik kalıp yargılardaki dogmaların. algısındadır.

Özellikle İslam Dini için, ölçü ve denge dini olduğu, her olumsuz davranışın cirmi kadar günahı, günahı kadar da manevi sorumluluğu vardır denilir. Bir günahtan caydırmak için daha ağır bir günahın adını onun yerine kullanmaya başlarsak, ağır günahı hafifletmiş, diğer günahı da içinden çıkılmaz bir hâle getirmiş olunur ifade edilir. “Zina olmayan bir şeyin zina hükmünde olması akla da, dine de, gerçeğe de uygun değildir” buna örnek gösterilir.

Kadının namahremleri yanında başını örtmesi farz olduğu ifade edilmektedir. Nedeni de bunun bir Allah emri olduğu ve bizimde bunu uygulamakla sorumlu olduğumuzdur. Örtünmenin birçok hikmetinden(Yaradanın insanlarca anlaşılamayan amacı) .bahsedilir. Fakat en önemlisi, emri uygulamak olduğu söylenir. Hikmetlere fazla kafa yorup emri görmezden gelirsek, emre de haksızlık etmiş olunura atıfta bulunulur. Son tahlilde, örtünmekle Allah’ın emrini uygulayan kadın, böylece kem gözlerden, kötü bakışlardan, ahlâksız nazarlardan da kendini korumuş olur.

Tarihsel rivayetlere ve Kutsal Kitaba göre giyinmede iki amaç gözetilir: 1- Örtünmek (tesettür), 2- Güzel görünmek (ziynet). Örtünmeyi de, güzel giyinmeyi de şu ayetler ifade eder: “Ey insanoğulları! Ayıp yerlerinizi örtecek giyimlikle sizi süsleyecek elbiseler gönderdik. Takva örtüsü ise bunlardan daha hayırlıdır. Allah’ın bu ayetleri öğüt almanız içindir. Ey İnsanoğulları! Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak ananızı, babanızı Cennetten çıkardığı gibi sizi de şaşırtmasın.” “Ey insanoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin! Yiyin, için; fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.”

Kadın doğasının süse tutkun ve ziynete elverişli olması İslam dininde de dikkate alınır ki, erkeklere haram kılınan ipek ve altın, kadınlara helâl kılınmıştır. Fakat kadın bu ayrıcalığını ve imtiyazını, kendi süsünü ve ziynetini asla yabancı erkekler nezdinde açarak ve ifşa (açığa çıkarma, yayma) ederek kullanamaz. Bu meşru (Yasanın, dinin vekamu vicdanının doğru bulduğu) değildir. Kadın kendisine namahrem olanların yanında örtünmelidir. Kadının örtünme sınırını Kurân, “kendiliğinden açılan yerler dışında” istisna cümlesiyle çizmiş; kendiliğinden açılan yerler hususuna da Hz. Muhammed’in “el ve yüz” ifadeleriyle açıklık getirmiştir. Nur Suresi 30. ve 31. ayetleri ile, Ahzâb Suresi 59. ayeti açık bir beyanla tesettürü emreder. Bunlardan Nur Suresi 30. ayeti mümin erkeklere iffetlerini korumaya; 31. ayeti ise mümin kadınlara iffetlerini korumaya dair emirler içerir. Burada, “baş örtülerini yakalarının üstüne salsınlar” hükmü gayet açık olduğu ifade edilir. Başörtüsü konusunda âmir hüküm içeren bir diğer ayet de Ahzâb Suresi 59. ayetidir. Bu ayet de şöyle açıklanır: “Ey Nebî! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle! Dışarı çıkarken üzerlerine örtü alsınlar!”

Hz. Âişe’nin rivayetine göre, örtü ayeti yeryüzüne inince Ensâr (Medineli Müslüman kadınlar) kadınları etekliklerini ortadan yırtarak başörtüsü yapmışlar ve siyah başlıklarla Hz. Muhammed’in arkasında namaz kılmışlardır. Bir diğer rivâyet de Hazret-i Hafsa’dan: ( Hz. Ömer’in dul kalan kızı, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Osman’a eş olarak teklif edilmiş, daha sonra Hz. Muhammed’in eşi olmuş): “Kız kardeşim sordu: ‘Yâ Resûlallah! Örtü bulamadığımız zaman dışarıya örtüsüz çıksak bunun mahzuru var mıdır?’ Hz. Muhammed: “Arkadaşı örtüsünü ona versin de, o da hayırlı işine öyle çıksın!” buyurmuş.

Örtünmede Kur’ân’ın ve Peygamberin temel ölçüleri bunlardır. Bu ölçüleri dikkate aldıktan sonra ayrıntıyı, detay tercihini, zevk ve renk seçimini, biçim ve tarzı, şekil ve çizgileri kişi kendi zevkine göre belirleyebilir, denir. Bunun hiçbir sakıncası olmadığı söylenir. Özetle; kadın, el ve yüzü dışında bütün vücudunu örtmeli, bu istisnaya, topuklara kadar ayakların da dâhil edilebileceğini beyan eden âlimlerin (bunlar kimse) olduğu da bilinir. Temel esas, giyim; dikkati çekecek renk ve şekillerden uzak, dar olmamalı, vücuda yapışmamalı, vücudu belirginleştirmemeli; vücutta rahat durmalı, şıklığı bozmamak kaydıyla geniş olmalıdır. (Günümüzde baktığımızda ise sadece başını örtüp saç telini göstermeyen ve onun dışındaki tüm giyinmenin teşhir olabilecek kadar fütursuz olduğunu ifade etmeliyim, buna İslam Ülkelerinden İstanbul’a Ramazanda rahat bir şekilde oruç tutmamak için gelen Araplarda dahil) Güzel giyindikten sonra, bununla kibirlenmek meşru değildir. Kadının erkeğe, erkeğin kadına benzemesi helâl olmayıp, İnce ve şeffaf giyinmek helâl değildir. Ancak örfün, geleneklerimizin ve içinde bulunduğumuz çevrenin de giyimde belirleyici rolü bulunduğu unutulmamalı, örfün ve çevrenin kabulü olmayan giyim tarzı tercih edilmemelidir.

Her samimi Müslüman İslam’ın 5 şartı olduğunu bilir. Bunlar, Kelime-i şehadet getirmek, Namaz kılmak, Zekât vermek, Hacca gitmek ve Oruç tutmaktır. Bugün, din sömürüsü yapanlar ise bu şartlara bir de türbanı eklediler. Oysa ne şartlar arasında ne de Kuran’da türban türünden bir örtü yoktur. Malum, türban konusunda binlerce yazılar yazıldı, çizildi. Hatta bu konu ile ilgili benim kütüphanemde ona yakın kitap var. Bir tanesi Prof. Elisabeth Özdalga’nın“Modern Türkiye’de Başörtüsü sorunu, Ufuk Yayınları.” Söylenenleri çok tekrar etmeden, birkaç ayrıntı aktarmak istiyorum nacizane.

Örtünme konusu yukarda ifade edildiği üzere Kur’an’da, Ahzab Suresi’nin 59’uncu Ayeti ve Nur Suresi’nin 31 ve 60’ıncı ayetlerinde geçmektedir. Kur’an’da geçen "Hımar' kelimesi 'Baş örtmek' anlamına değil, sadece 'örtmek' anlamına gelmektedir. Başörtüsü demek için "örtmek" yani "hımar" kelimesinin yanına "baş" yani "re's" kelimesinin 'gelmesi gerekmektedir. Böylelikle ortaya hımarü-re's' yani ‘başörtüsü’ çıkacaktır. Oysa ne ayette ne de Kur’an’ın hiçbir yerinde “hımarü-re's” diye bir tanımlama yoktur. Örtülerden türban Hind kökenli, çarşaf şii, iran kökenli, sarık şaman kökenlidir.

Arapçada, kadınların başlarına örttükleri örtünün özel bir adı vardır. Bu da “mikna” ve “nasıfy”dır. Din sömürücüleri Kur’an’ın herhangi bir yerinde “mikna” ya da “nasıfy” kelimelerinin geçtiğini gösterebilirler mi? Ayetteki “Hımar” yani örtünün yanında geçen ise “Cuyub” kelimesidir. “Cuyup”, “yaka” veya “göğüs” demektir. Diyanet İşleri Başkanlığı için çeviri yapanların “Başörtüsü kelimesinin karşılığı olan 'hımarü-re's' ifadesini nerede gördükleri ise çok merak konusudur. Ahzab Suresi 59’uncu Ayetin de örtünmeden bahsediliyor. Bunu da Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an-ı Kerim açıklamasından aktaralım: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur.” Burada istenen başın örtülmesi değil, bedenin örtülmesidir. Örtünmeyle ilgili son olarak Nur Suresi 60’ıncı Ayete bakalım. Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an-ı Kerim açıklaması şöyle demektedir: “Artık evlenme ümidi beslemeyen, hayızdan ve doğumdan kesilmiş yaşlı kadınların zinetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama yine sakınmaları onlar için daha hayırlıdır.”

İslam’ın ne kutsal kitabında ne şartlarında ne de sünnetinde aşırı örtünme diye bir şey yoktur. Gerçek böyleyken İslâm Ülkeleri'nde kadınlar, çarşaftan, ihrama, burkadan peçeye kadar neden farklı farklı kumaşlarla kapatılmıştır? Bunun ekonomik, sosyal, kültürel kodları nelerdir?  Bir başka gerçek ise din sömürücülerinin türban’ı başörtüsü olarak yutturmalarıdır. Dikkat ederseniz yıllarca türban diyenler, şimdi sadece başörtüsü demektedir.

Eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun sözlerini hatırlatalım: “Bir kadının başını örtmesi Müslümanlığa giriş beyannamesi veya Müslüman olmanın yegâne ve ön şartı değildir.”

Geçtiğimiz günlerde Pakistan'ın kuzey batısındaki Hayber Pahtunhva eyaletinde, mollalar, kadınların yanlarında bir erkek yakınları olmadan alışverişe çıkmalarını yasakladı. Yasağın nedeni Ramazan'da erkeklerin dikkatinin dağılmaması oldu. Karak bölgesindeki bir camide din adamları ve aşiret liderlerinin yaptığı toplantıda alınan karar, camilerin hoparlörlerinden halka duyuruldu. Mevlana Mirzakim adlı bir din adamı, "Kadınların yanlarında bir erkek akrabası olmadan çarşıya çıkmamasını kararlaştırdık. Edepsizlik saçıyorlar ve Ramazan'da erkeklerin orucunu bozuyorlar. Yalnız alışverişe çıkan kadınları polise teslim edeceğiz" dedi. Pakistan'ın bu bölgesinde gericilik çağ dışılık tırmanmaya devam ediyor ve primitif yaşam koşulları kadına dayatılıyor. Bölgede son yıllarda binlerce kadın, ailenin namusunu kirlettiği gerekçesiyle öldürüldü. Ülkemizde ise yakın tarihte özel olmayan bizim vergilerimizle yayın yapan devlet televizyonu olan TRT 1 ekranlarında iftar saatlerinde yayınlanan “Ramazan Sevinci” (programın ismini lütfen dikkatle düşünün)  programı Türk tasavvuf düşünürü Ömer Tuğrul İnançer’i (bu unvanı ona kim vermişse) konuk ediyor ve programda Şeyh Vefa’nın menkıbelerinden bahseden sözde tasavvufçu İnançer şu sözleri söylüyor:  “Hamileliği davul çalarak ilan etmek bizim terbiyemize aykırıdır. Böyle karınla sokakta gezilmez. Her şeyden önce estetik değildir. 7-8 aydan sonra anne adayı biraz hava almak için beyinin otomobiline biner, biraz dolaşır. Sonra akşam üstü çıkarlar… Şimdi ise maşallah, kanatlısı kanatsızı televizyonlarda uçuşuyor. Ayıptır ayıp. Bunun adı realizm değildir. Bunun adı terbiyesizliktir.” Pakistandaki din adamı ile bu zatın düşünce iklimi ile kodlar aynı. Kaldı ki Ülkemizde de son 10 yılı geçkin zamanda çeşitli nedenlerle binlerce kadın öldürülmüştür.

Peki tüm bu bilgilerin ışığında; Bir kadının saçının tek telinin görünmesi ile bir kadının saçına bakmak bir erkeği nasıl günaha sokar?,Kadın dışarıda edepsizlik ve terbiyesizlik mi saçmaktadır?, Kadınlar sürekli erkeklerin dikkatlerinde midir? Eşim dahil olmak üzere tüm saçı açıklar günahkar mıdır? Bir erkek bir kadına her baktığında sürekli, daima seks mi düşünür? Saçı açık bir kadın erkeklere seks mesajı, sinyalimi vermektedir? Kadın seks objesi midir? Kadın, insan değil midir?

Bu zaman diliminde bu sorulara 600. yıllarındaki Arap coğrafyasındaki yaşanan kültürel değerler, normlar ve kodları ile doğru ve sağlıklı cevaplar verebilir miyiz? Rasyonel akıl buna ne der?

Bu sorulara anakronizm dışında yanıt vermek oldukça zordur. Yani verilen yanıtlar zamana terslik yaratabilir, zamandışılık olabilir. O halde alıntı yaptığımız konuştuğumuz dönemde köleliğin varlığını, kızların doğduğunda diri diri gömüldüğünü biliyoruz. Bugün dinimiz köleliği meşru bir kurum olarak kabul etmiş biz de toplumumuzda köleliği meşru bir kurum olarak kabul ediyoruz diyebilir miyiz?

Bu konunun bugün, beş sene, elli sene, yüz sene içinde çözülmeyeceği görünüyor. Cehalet insanlara ve dolayısı ile toplumlara ait ciddi bir olgudur, sözde bilim ve din insanları kendi kabullerini, ön yargılarını gözden geçirmekten korkarlar. Tarihsel bir sorumluluk alıp, İslam reformistleri, post modern İslamcılar, aydın ilahiyatçılar bu konuyu enine boyuna tartışmalı, örtünme konusunu realize etmelidirler. Günümüzde bizim (benim gibi cahil bir aydında buna dahil) için söz konusu olan sorumluluk, bu konularda tavizsiz bir şekilde ahlaken doğru önermeleri içselleştirmek, bu doğru önermeleri çocuklarımıza ve topluma aktarmaktır. Ayrıca, küçük kızları dişi oldukları için bedenlerinden utandırmak, bana göre ahlak değil ahlaksızlığın ta kendisidir. Doğrusu beni ürküten, eğer söylenildiği gibi, rivayetlere göre bir saç telinin görünmesinden dolayı kadınlar cehennemlikse eşim dahil tüm etrafımda potansiyel cehennem yolcuları ile yaşıyor olmamdır.

Küçük bir galakside önemsiz bir yıldızın etrafında dönen ufacık bir gezegende yaşayan  minicik bir insan olarak, evreni bütünü ile anlamaya, kavramaya çalışıyorum. Rasyonel aklımı güçlü bir silah gibi kullanmak istiyorum, bana sorgulamayı öğreten aklımla, doğrusu açıklayamadığım birçok kavramı Anakronisi ile değerlendirip açıklıyor, ürken yüreğime bir nebze su serpiyor biraz ferahlıyorum. 

Nizamettin BİBER

 

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..