Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Aralık '13

 
Kategori
Blog
 

Sadece istemek yeter mi?

Sadece istemek yeter mi?
 

Bunca yaşam deneyimine rağmen, bazen, duyduklarıma, okuduklarıma şaşırmadan edemiyorum doğrusu.


10 Aralık 2013 tarihli “ Benden nasıl bir profesyonel yazar olur? “ başlıklı yazıma, sevgili Mustafa Atilla, şöyle bir yorum gönderdi:

“Zaman zaman yazılarınızı okuyorum ve sizin iyi, dürüst bir insan olduğunuzu buradan görebiliyorum. Ancak ne var sizin gibi milyonlarca insan var ve bunların büyük bir çoğunluğu da bir şekilde "ünlü" olmak hayaliyle yanıp tutuşur. Keşke şansınızı futbolda, müzikte veya siyasette deneseydiniz, hatta belki roman, şiir vs. yazsaydınız. Siz duygusal bir insansınız ama düşündüğünüz gibi bir yazar olabilmeniz için gerekli derin bilgi birikimine ve analiz yeteneğine sahip değilsiniz, en azından yazılarınız "duygu" larınızı yasıtıyor ama kimseye bir "bilgi" vermiyor. Herkesin bildiği, kimsenin yazmaya cesaret edemediği şeylerden söz ediyorsunuz, oysa herkesin bildiği şeyleri sizde zaten birileri yazdığı için biliyorsunuz. Kimsenin bilmediği veya herkesin yanlış bildiği şeyleri analiz ederek, düzelterek yazmıyorsunuz ki. Hep kendinizden, hayallerinizden bahsediyorsunuz, biraz mütevazi olun, hoşunuza giden değil, hoşunuza gitmeyen yorumları önemseyin ve kendinizi değiştirin.”

Sayın Atilla’ya, benimle ilgili düşüncelerinden dolayı teşekkür ederim. Eksik olmasın. Bununla birlikte, sayın yazarın düşüncelerinden dolayı şu an okumakta olduğunuz yazıyı yazmak zorunda kaldım. Umarım anlatacaklarım, okuyan herkes için faydalı olur.

Sayın Atilla çok haklı… Bu ülkede, ünlü olmak için yanıp tutuşan milyonlarca insan var. Ama acaba o milyonlardan:

 - Kaçı amacına ulaşmak için yapması gereken her şeyi yerine getirmiş?

- Hangisi idealleri ve hayalleri uğruna istikrarlı bir çabayı, stratejik bir planı, görmezden gelinemeyecek  bir yeteneği ortaya koyma cesareti göstermiş?

- Hangi ünlü olmak isteyen her başarısızlığa uğradığında, ayağı her tökezlediğinde, yeniden ayağa kalkıp, hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edebilmiş?

Hangi biri en başta en yakınları: “ Yapamazsın! Başaramazsın! “ diye köstek olurken eline ayağına; inatla ve ısrarla inandığı yolda bıkmadan, usanmadan, sarsılmadan yürüyebilmiş?

Bir şeyi yalnızca istemek, bugüne kadar kimi amacına ulaştırmış ki, yalnızca ünlü olmayı dileyeni dileğine kavuştursun?!!

Mesela, Milliyet Blog'ta, 9.000'e yakın yazar var. Peki bunca yazardan, yılda 150'nin üzerinde yazı yazan kaç arkadaşımız var? Bu sayı, tüm iyimser zorlamalarla bile, toplam yazar sayısının %5'ine ulaşır mı? Hiç sanmam doğrusu.

Peki öyleyse, şu soruma ne dersiniz? Keyfi geldikçe, kafasına göre yazanın mı, yoksa bu yolda uzun süre istikrarlı bir çabayı, sabırlı bilinciyle nitelikli bir yazı portföyünü ortaya koyanın mı başarılı olma, fark edilme ihtimali daha fazla? Cevabı belli!...

Futbolu dikkatle izliyor, keyifle yazıyorum. Müzikle de aram fena değil hani…Şiir değil ama; bir gün roman yazarım belki... Neden olmasın? Siyasete de zamanı geldiğinde, hem de gümbür gümbür gireceğim. Orada da ses getireceğimden, hedeflerimin çoğuna ulaşacağımdan kimsenin şüphesi olmasın.

Yazarken, kimseyle bilgi yarışına girmiyorum. Dünyanın en bilgili insanı değilim çünkü.

Analiz yeteneğim, kimilerine yetersiz gelebilir. Amenna!...

Duygusal olduğum da, yazdığım da doğrudur. Çünkü insanca yaşamaya ve yazmaya çalışıyorum. Çünkü Robot değilim. Etten ve kemikten yaratıldım. Herkes gibi, herkes kadar ben de insanım...

Bilgim, kimine derya gelir, kimine kurumuş bir dere! Ona da eyvallah!

Herkesin bildiğini başkalarının yazdıklarından öğrenmemin nesi yanlış; işte onu anlamadım! Bir yazarı diğerinden, ne yazdığından çok, nasıl anlattığı, yani üslubu ayırır. Ve yüz milyarlarca insanın gelip geçtiği şu fani dünyada, hiçbir bilgi yeni, hiçbir düşünce bir tek kişiye ait değildir. Bu, eşyanın tabiatına aykırı çünkü.

Ben, herkesin bilip, kimsenin söyleyemediklerini yazıyorum. Olanı olduğu, kendimi olduğum gibi anlatıyorum. Başkaları da, kimsenin bilmediğini ya da yanlış anladığını yazsın! Herkes aynı amaçla, tek bir doğrultuda yazmak zorunda değil ki! Hele de yazılabilecekleri on binlerce konu varken!…

Doğrudur. Yazılarımda, gerektikçe, kendimden de bahsediyorum. Çünkü kendini anlayamayan, anlatamayan hiç kimseyi de anlayamaz, hiçbir şeyi de anlatamaz. En azından bu, benim için böyle.

Kendi mütevazilik düzeyimin farkında olsam da, bunun başkaları tarafından takdir edilmesini tercih ederim. Kendimi değiştirmeye ne kadar zorladığımı anlamak için, yalnızca yazmaya başladığım günle bugün arasındaki tarz ve davranış değişikliğimi fark etmek bile yeter. Yeter ki, bakan göz, görmek niyetinde olsun!

Veee... Geldik finale!...

Bugüne kadar sayfasına gelen tüm yorumları, en ağır olanları da dahil olmak üzere, yayınlamış - Milliyet Blog Editoryası şahidimdir -; kendisine yapılan - kişisel saldırılar dahil - her tür yaklaşım ve yakıştırmaya hazımlı davranmaya, soğukkanlı yaklaşmaya çalışmış bir yazarın; hoşuna gitmeyen yorumları dikkate almadığını, onlardan yararlanmadığını iddia etmek; biraz insafsızlık, biraz da haksızlık olmuyor mu? Bunu da okurumun takdirine bırakıyorum.

Not: Yazıda kullanılan görsel internetten alınmıştır.  

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..