- Kategori
- Kültürler
Safranbolu'da "Zaman Tüneline" Girenler, "Maziden Bir Nefes ve Gönül Işığı" Arıyorlar.
Vaktiyle dar kafalılar, Safranbolu'nun, günübirlik ziyaret edilecek bir yer olduğundan bahisle burayı konaklamağa açmanın, lüzumsuz olduğunu ifade etmişlerdi.
Ve bu dar kafalılar, mimari plana dayanmayan, 18 nci yüzyılda inşa edilmiş ve günümüze kadar gelebilmiş Osmanlı evleri ve konaklarının kültürünü , yabancılara göstermede cimri davranan bu zihniyeti, her zaman ve her devirde kınıyoruz.
Şimdi bütün mesele, Güzelcehisarı turizme açmak ve Bartına turist nasıl çekilir, onu düşünmek. Ama az ötesindeki Safranboluyu “es “ geçmek olmazdı. Kalktık gittik, neler var neler yok. Biz yokken neler birikmiş. Ne olmuş. Nereye gitmiş. Yerinde öğrenelim diye kalktık gittik. Dostlara gözükmeden üstelik.
SAFRANBOLUDA LOKUMCU KIZ. BİZİ GÖRÜNCE, FIRLAYIVERDİ DÜKKANINDAN. "LA VİOLETERA FİLMİNDE ÇİÇEK SATAN KIZ " SARİTA MONTİEL" HAVASI İÇİNDE. BİR TEK MÜZİĞİ EKSİKTİ.
Böylesi yerleri yabancı görünce, kültürümüzü, mimarimizin o devirlerdeki zenginliğini sergiliyoruz. Yerlisine ise, “nostalji” yaratmış oluyoruz. Buranın bütün kedileri, aynı fabrikadan imal edilmişcesine, sırtlarında tüy yanığı vardır, kızıla çalan. İşte gerek kuzineler ve gerekse mangalların altında yatıp uyuyan bu kedileri gördükçe, yerlimizin ancak dudağı tebessümle kıvrılır. Yabancıya ise hiçbir şey ifade etmez.
Her bir pansiyon ve konaklama tesisinin odaları, eski geleneksel motiflerle dizayn edilmiş olması, insana huzur veriyor. Buralarda geceleyenler "zaman tünelinde," eskiye doğru yolculuk yapıyor.
Sofası geniş, aynı sofaya açılan yatak odalarında, bir o kadar aynı ailenin fertleri, aynı katta geceleme yapıyor. Bu aile kültürünün zenginliğine bakınız. Şimdiki nesil, yalnız kalabilmek için ailesine bile haber vermeden ev tutup yalnız yaşayabiliyor devrimizde. Buradaki örnek, bir ders mahiyetinde. Aynı aileler bütün gün, aynı sofrayı, aynı muhabbet sedirlerini, aynı meydan şamatalarını birlikte çekebiliyor ve katlanıyor. Akşam olunca da evli evine, köylü köyüne misali, herkes odalarına çekiliyor. Böylesi muhabbet ve birliktelik, yeryüzünde kaldı mı? Ama Safranbolu’da bu adet, halen deva etmekte.
3 bin yıllık geçmişe sahip olan ilçe, UNESCO’ nun Dünya Mirası listesindeki yeri, çok muhteşem. Üç katlı, 6 – 8 odalı evler tam bir Osmanlı mimari eseri. Bartın’da da var bu yapılardan. Ama Bartın,. Tabiri caizse kendisini satamadı (Gösteremedi)
Dişe ve damağa yapışmayan, genzi yakmayan lokumları, çikolatalardan daha çok satılıyor burada. Safran kullanımı, burada kültürleşmiş.
Safranbolu, dünyaya açılan bir nostalji penceresi. Modern dünyaya atılı bir köprü vazifesi görüyor. Dört dörtlük eskiye dönüşü yaşamak isteyenler de çoğunlukta. Bunlar, namazında, niyazında, kendi hallerinde, kendi kültürleri çizgisinden çıkmak istemeyen sakin kimseler.
Evlere bakıyorsunuz. Her köşeden, eskiye bir çağrı ulaşıyor. Sizi kendisine çekiyor. Sanki gizli bir el, tutmuş yakanızdan, usul usul anlata anlata sizi kendine çekiyor. Bir sihir var ortalıklarda. Bunu sadece siz görüyorsunuz sanki.
Ayağına bir şalvar, bir şıpıdık terlik, veya arkası basık bir yemeni pabuçla çıkın ortaya, hiç mi hiç yadırganmazsınız. Çocuklaşıp, bir anda sokaklarda çember çeviresiniz gelir.
Yerlisi öyle yapıyor zaten. Tarhanasını, bulgurunu salçasını dam başlarında kurutuyor. Evinin mahzenindeki raflara diziyor. Evlerde odun sobası yakıp, gıcırtılı tahta merdivenlerle üst katlara ulaşılıyor. Güğümler, soğusun diye kuyuya sallandırılıyor. Oh ne ala. Kapıcı aidatı yok. Yönetici parası yok. Asansör parası yok. Ara ara Saatli Maarif Takviminden de vecizeler okuyup, “hımmm! “ diyerek de başınızı sallaya sallaya düşüncelere dalarsanız, sizden keyiflisi sizden kültürlüsü yok bu diyarlarda.
Geceler, eskiden mahalle bekçilerinin düdük sesleriyle ürperirdi bu diyarlarda. Her bir düdük, ayrı ses verirdi. Böylece öttürenin kimliği de anlaşılırdı.
Geceleyin, ocağa cezveler sürülür, masallar anlatılır, “yüreğine Ay doğmuş” diye başlayan fallara bakılırdı. Tombalada “birinci çinko” diye bağıranlarımıza, gıpta ve kıskançlıkla bakılırdı. Ocakta da Bartın kestaneleri pişirilirdi. Bartın kestanesi dedin mi, orada duracaksın! Hele ufak olanları...
Zehra Bilir, radyodan yanık Türküler söylerdi. Anneanne, babaanne, gelinle kaynana, görümceler bir arada yaşardı. Evin kedisinin, komşunun ciğerinde gözü olmazdı.
Öğleyin ajanslar hiç kaçırılmazdı. En çok da, " yalancı çobanın" evinin yanmasından söz edilir, “Yalancı, yalancı, sözüne kimseler kanmaaaaaz” diye nakaratı tekrarlanırdı.
Safranbolu’ya gidenler, bu nostalji kervanına katılmalıdır. Gidildiğinde hemen fark edilecektir ki, zamana yolculukta duraklar sık sık maziden birer yaprak olarak önünüze dökülüverir. Zaman tüneli yolculuğunda yolcular, ruh zenginliği ile dopdoludur buralarda.
Ne güzel günlerdi onlar. Tadından yenmezdi. Hayat Mecmuası, Sherlock Holmes’ler okunurdu. Herkes, herkesle aynı düşü kurardı. Herkes kendi düşünü yaşardı. Hayat her günkü gibi aynıydı. Ruhlar kararmaz, aydınlıklarla dolup taşardı. Velhasıl bu eski tür yaşamda hayat “devamı yarın” gibi elle tutulur, gözle görülür “arkası yarınlar” la doluydu.
O günlerden bu yana mesafeler aralandı. İşte insan; bu şehri görünce, içi, bu tür nostaljilere kapılıyor. Bu Safranbolu, böyle şeylere daima açık. Ama bu yaşama insanlar, ne kadar zaman dayanabilirler? Burası meçhul
Evler birbirinin kopyası sanki. İç içe geçmiş matruşka’lar gibi.
Evinizin penceresini çerçevesini sökün, aşağı mahalledeki evlerden birine takın, aynı. Hiç fark etmez. Yollar daracık. Lokum satan kızlar güzel mi güzel. Lokumlar da güzel.
Evlerin yapımında kerpiç, taş, ahşap, alaturka kiremit kullanılmıştır. Pencereler kapalıdır. Anası, danası, kaynanası cümle yakın akrabalar, bir arada oturmaktadır. Oğlan evlenince, ona ev açılmaz. Masaya bir tabak daha konur.
Üst katlara ahşap merdivenlerle ulaşılır. İkinci katın tavanı basıktır. Ocaktan alınan közler, mangala konur. Yatak odası böyle ısıtılır. Evin kedisinin sırt tüyleri daima yanıktır. Onun yeri, yüksek ayaklı mangalın altıdır. Gaz lambasının yerini fitilli lambalar, lüksler ve elektrik almıştır. Her birinin izini burada görebilirsiniz. Büyük evlerde serinlik olsun diye havuzlar bulunur. Yangında da lazımdır burası
Hangi evden bakarsanız bakın, manzara değişmez. Her ev birbirinin kopyasıdır. Fatma'nımın evine gidiyorum derken, bir de bakmışsınız, kendinizi, Hacer Hanımın evinde bulmuşsunuzdur.
Bu gelişimizde Bartın üzerinden geldik Safranbolu’ya, Bartın’da kalmadım. Safranbolu’da Safranbolu’yu yaşamak ve sizlere de yaşatabilmek için bu yazıyı yazdım. Usulca geldim, usulca döndüm. İnşallah gören olup da beni, gönül koyan olmamıştır niye uğramadın diye. Hele bazıları var ki, kendilerinden çok, Bartın’ı biliyorlar beni.. Kızgınlıklarını hissediyorum. Ezeli küs oluyorlar böyle hallerde. N’aparsınız, katlanacağız. Gülü de seviyoruz, dikenini de. Hel o dikenler, hele o dikenler...
Ört ki, ölem!
SAFRANBOLULARIN KUŞ KAFESLRİ BİLE, EVLERİNİN MİMARİSİNDEN.
SAFRANBOLU SAAT KULESİ. BİR ASIRA DAYANIYOR. HALA SAAT ZEMBEREKLİ. 6O YILDAN BERİ AYNI ADAM, ÜCRETSİN OLARAK HER SABAH SAATİ KURMAĞA GELİYOR, TEPELERE ÇIKIYOR. KİMSENİN KOL SAATİ TAKTIĞI YOK. HER MAHALLEDEN DUYULAN BU SAAT YETİYOR.
MAZİDEKİ EVLERİN HER KÖŞESİ, BİRER TABLO SANKİ.
NOSTALJİK MERDİVENLER.
SANKİ BİR OYUNCAK ŞEHİR ŞU SAFRANBOLU. YAP YAP BOZ. YENİDEN YAP, TÜRLÜ ŞEKİLLERE GİRİVERSİN.
HER ŞEY SERESERPE. VE GÖZALICI
HER YERDE BAZAAR VAR
AİLENİN ÇOKLUĞUNA GÖRE KAPILAR, BU SALONA AÇILIYOR. AİLENİN OĞLU EVLENİNCE, MASAYA BİR TABAK KOYUYORLAR.
KIRLENTLİ, YASTIKLAR VE OTURMA GURUBU İÇİÇE
YER SOFRASINDA SAHANLAR, SAHANLAR
EV HALKI SIKILMIŞ SICAKTAN. KAPI ÖNÜNE DÖKÜVERMİŞ ÖTEBERİSİNİ. PİKNİK YAPIYOR.